teslim edebileceğiniz ve bundan kesinlikle faydalanmaya çalışmayan bir hizmetkâr!
Ve bu değerli Joe’nun gözünde doktor öyle yükseklerdeydi ki! Onun kararlarına saygı ve güvenle boyun eğerdi! Ferguson konuşurken onun cümlelerini sorgulamak tam bir ahmaklık olurdu. Her düşüncesi katiyen doğruydu; söylediği her söz birer bilgelik abidesiydi yapılmasını buyurduğu her iş, kolayca yapılabilir nitelikteydi; ve her başarısı hayranlık vericiydi. Joe’yu normal bir tıbbi operasyonun çok dışında kalacak bir şekilde küçük parçalara ayırsanız, emin olun efendisi hakkındaki düşünceleri değişmeyecektir.
Böylece doktorun kafasında Afrika’yı balonla geçme fikri canlanmaya başladığında Joe için iş çoktan tamamlanmıştı; ortada hiçbir engel kalmamıştı. Doktorun yola koyulmayı aklına koyduğu andan itibaren, söylenmesine bile gerek olmadan keşif grubunda yer alacağını adı gibi bilen sadık Hizmetkâr Joe için yolculuk başarıyla bitirilmişti bile.
Öte yandan Joe, zekâsı ve çevikliğiyle bu yolculukta hizmet etmek için biçilmiş kaftandı. Eğer hayvanat bahçesi maymunlarını (Laf aramızda yeterince zekiler!) eğitmek için bir jimnastik profesörü işe alınacak olsa Joe kesinlikle işi alırdı. Sıçramak, tırmanmak, neredeyse uçmak, bunların hepsi Joe için çocuk oyuncağıydı.
Eğer Ferguson baş, Kennedy kollarsa Joe da bu keşif gezisinde sağ kol olacaktı. Zaten birkaç gezide efendisine eşlik etmişti ve kendine göre biraz bilimden anlıyordu fakat özellikle hafif felsefi bir yaklaşım ve etkileyici bir iyimserlikle kendisini belli ediyordu. Ona kalırsa her şey kolay, mantıklı, doğaldı ve sonuç olarak homurdanmak ya da şikâyet etmek için bir neden göremiyordu.
Diğer yetilerinin arasında, şaşırtıcı bir görme gücü vardı. Daha çok Kepler’in profesörü olan Moestlin ile çıplak gözle Jüpiter’in uydularını gözlemleme ve Ülker grubunda yer alan yıldızları sayabilme gibi ender bir yeteneği paylaşıyordu. Bu durumun onun için pek de önemi yoktu, sizi gördüğünde saygıyla uzaktan selamlardı ve yeri geldiğinde bu yetkin gözleri cesurca kullanmasını da bilirdi.
Joe’nun doktora duyduğu böylesi bir bağlılıktan ötürü saygıda kusur etmemesiyle beraber, Kennedy ile arasında çıkan tartışmalara şaşmamak gerekir.
Biri şüpheci, öbürü inançlı olan bu ikiliden biri temkinli bir ileri görüşlülük, ötekisi ise körlemesine bir güven taşımaktaydı. Öte yandan, doktor, güven ve şüphe arasında gidip gelmekteydi. Başka bir deyişle, kafasını ne birine ne de ötekine takıyordu.
“Evet, Bay Kennedy…” dedi Joe.
“Evet, çocuğum?”
“Vakti gelmekte. Yakında Ay’a gitmek için yola koyulacağız.”
“Çok uzak olmayan Ay Dağları’nı kastediyorsun herhâlde. Ama meraklanma, bu yolculuk da en az diğeri kadar tehlikeli.”
“Tehlike mi? Hem de Dr. Ferguson gibi birinin yanındayken?”
“Hayallerini yıkmak istemezdim sevgili Joe fakat bu çabası bir deli saçmasından ibaret; ki zaten gitmeyecek.”
“Gitmeyecek öyle mi? Borough’daki Michell fabrikasında duran balonu görmediniz herhâlde.”
“Bilakis, ondan uzak durmak için özel çaba harcamaktayım.”
“Çok güzel bir manzarayı kaçırıyorsunuz efendim. Ne kadar etkileyici bir şey o öyle! O ne güzel bir biçim! Sepeti ise ne hoş! İçinde nasıl da rahat edeceğiz!”
“Yani sen şimdi ciddi ciddi efendinle beraber gitmeyi mi düşünüyorsun?”
“Ben mi?” diye sordu Joe, sesinden duyduğu güven anlaşılmaktaydı. “Efendim nereye isterse oraya giderim. Daha neler! Tüm dünyayı beraber gezdikten sonra şimdi tek gitmesine razı mı olacağım? Yorgun olduğunda kim yardımına koşacak? Kayaları tırmanırken kim el uzatacak? Hastalandığında kim ilgilenecek? Yok, Bay Kennedy. Joe her zaman doktorun yanı başında olacak!”
“Sen iyi bir hizmetkârsın Joe.”
“Fakat siz de bizimle geliyorsunuz değil mi?”
“Ah tabii ki!” diye cevapladı Kennedy. “Yani son ana kadar sizin yanınızdayım. Samuel’ın böylesine saçma bir hareketin sorumlusu olmasını engellemeye çalışacağım. Eğer mümkünse onu durdurabilmek için Zanzibar’a kadar yanında olacağım.”
“Saygısızlık etmek istemem fakat hiçbir şeyi durduramayacaksınız efendim. Benim efendim öyle boş kafalı değildir, bir işe kalkışmadan en ince ayrıntısına kadar düşünür ve kararını verdi mi onu şeytanın kendisi bile caydıramaz.”
“Göreceğiz bakalım.”
“Kendinizi kandırmayın efendim. Ayrıca önemli olan sizin de bizimle beraber gelmeniz. Sizin gibi iyi bir avcı için Afrika bulunmaz bir ülke. Yani her durumda bu geziye geldiğiniz için pişman olmayacaksınız.”
“Pişman olmayacağım bir şey varsa o da bu deli adamı yolundan caydırabilmek.”
“Bu arada, bugün tartılma günü.” deyiverdi Joe.
“Tartılma mı? Ne tartılması?”
“Efendim, siz ve tabii ki ben, bugün tartılacağız.”
“Ne? Jokeyler gibi mi?”
“Evet, jokeyler gibi. Ama rahat olun, eğer gereğinden fazla şişmansanız sizi zayıflatmayacağız, olduğunuz gibi kabul edileceksiniz.”
“Kesinlikle tartılmayacağım!” dedi kararlılıkla Kennedy.
“Fakat efendim doktorun makinesi için gerekliymiş bu.”
“O zaman makinesi bu olmadan yapmak zorunda.”
“Üff, sanırım artık göğe yükselemeyecek!”
“Keşke! Benim de tek arzum bu zaten!”
“Lütfen, lütfen Bay Kennedy, efendim birazdan bizi almaya gelecek.”
“Ben gitmiyorum!”
“Oh, doktorun canını böyle bir sebeple sıkmak istemezsiniz.”
”Sıkarım.”
“Peki öyleyse.” diye yanıtladı Joe gülerek. “Burada olmadığı için böyle konuşuyorsunuz, eğer burada olup yüzünüze, ‘Dick!’ Tüm saygımla söylüyorum efendim. ‘Dick, kaç kilo olduğunu bilmek istiyorum. ’ dese sizi temin ederim gidersiniz.”
“Hayır, gitmem!”
Aynı anda, doktor, bu tartışmanın devam etmekte olduğı çalışma odasına girdi ve Kennedy’ye göz ucuyla bir baktı. Kennedy pek de rahat değildi.
“Dick!” diye söze girdi. “Sen de Joe ile gel, kaç kilo olduğunu bilmem gerek.” dedi.
“Ama…”
“Şapkan kalabilir. Gel!” Ve Kennedy gitti.
Beraberce Bay Mitchell’ın atölyesine gittiler, burada Roma terazisi olarak bilinen bir terazi hazır bekletilmekteydi. Bu arada, doktorun yol arkadaşlarının kilosunu bilmesi, balonun dengesini ayarlayabilmesi için gerekliydi. Böylelikle Dick’i tartıya çıkarttı. Kennedy, hiç karşı çıkmadan usulca ekledi:
“Bu, beni hiçbir şekilde bağlamaz!”
“153 pound.” dedi doktor defterine not alırken.
“Çok mu ağırım?”
“Hayır, Bay Kennedy.” diye söze girdi Joe. “Hem biliyorsunuz, ben durumu kurtaracak kadar hafifim.”
Joe büyük bir istekle tartıya çıktı ve acelesiyle neredeyse tartıyı deviriyordu. Hyde Park’ın girişindeki Wellington’un Aşil heykeline öykünerek