belki Elinor fakat Bay Willoughby özellikle orayı göstermek istedi; seni temin ederim çok da güzel bir ev. Üst katta oldukça güzel bir oturma odası var; günlük kullanılabilecek kadar geniş ve modern mobilyalarla döşenirse güzel olacaktır. Köşe odası; iki duvarda da pencereleri var. Birinden evin ardı boyunca uzanan muhteşem korunun, diğerinden ise kilise ve köyün hatta onların da ardında uzanan, her zaman hayranlıkla izlediğimiz o tepelerin de manzarasını izleyebiliyorsun. Pek aklıma yatmadı ama -zira hiçbir şey o mobilyadan daha sıkıcı olamaz- şöyle bir dayanıp döşense Willoughby’nin söylediğine göre birkaç yüz pound harcayıp, İngiltere’nin en güzel yazlık odalarından biri hâline getirebilirmişiz.” dedi.
Başkaları araya girmeseydi eğer Elinor onun evin her odasını tek tek aynı haz ile tarif etmesini dinleyecekti.
14
Tüm tanıdıklarının gelip gidenleriyle canlı bir şekilde ilgilenen herkeste olması gerektiği gibi tam bir meraklı olan Bayan Jennings’in iki üç gün boyunca zihnini meşgul eden, merakını celbeden bir şey vardı: Albay Brandon’ın aniden Park’taki ziyaretini sonlandırması ve bunun sebebini gizleme konusundaki kararlılığı. Sürekli sebebin ne olabileceğini merak etti; kötü bir haber olduğu belliydi; o zaman başına gelebilecek her türlü belayı düşünmeye çalıştı, hem de işini şansa bırakmayacak bir kararlılıkla.
“Çok hazin bir şey olmalı. Yüzünden belliydi. Zavallı adam! Vaziyeti kötü olabilir. Delaford’daki mülkü yılda iki binden fazla getirmiyor, kardeşi de her şeyi karıştırdı. Parayla alakalı bir mevzu yüzünden gitmiş olmalı. Başka ne olabilir ki? Öyle mi acaba? Hakikati öğrenmek için her şeyi verirdim. Belki de Bayan Williams’la alakalıdır hatta bence kesin öyle, çünkü ondan bahsettiğimde çok utandı. Şehirde hastalanmıştır belki; büyük ihtimalle öyledir, hep hasta gibiydi zaten. Bayan Williams ile ilgili olduğuna bahse girerim. Albay, şu anda parayı dert etmiyordur çünkü çok akıllı ve dikkatli bir adam, mülkü de şimdiye dek çoktan hâle yola koymuştur. Ne olabilir acaba? Belki kız kardeşinin durumu iyi değildir, Avignon’a çağırmıştır. Yoksa alelacele niye çıksın ki? Derdi her neyse yakında çözülmesini ve kendine iyi bir eş bulmasını diliyorum tüm kalbimle.”
Bunları merak etti ve bu sözler ağzından döküldü Bayan Jennings’in, aklına gelen her yeni ihtimalle fikri değişiyordu ve her ihtimal eşit derecede muhtemel görünüyordu ona. Elinor, içtenlikle Albay Brandon’ın iyiliğini istiyordu fakat onun aniden gidişine Bayan Jennings kadar çok merak duymamıştı; bu kadar çok şaşıracak veya çeşitli ihtimaller düşünmeyi gerektirecek bir mesele olmadığını düşünüyor, merakını ise başka bir şey çekiyordu. Marianne ve Willoughby’nin bu hususta fazlasıyla sessiz kalmalarına takılmıştı; oysa onların çok ilgileneceklerini sanıyordu. Bu sessizlik devam ettikçe durum -bunun her ikisinin mizacına aykırı olduğu hesaba katılırsa- gün geçtikçe daha da tuhaflaşmaya başladı. Elinor birbirlerine olan her günkü davranışlarına bakılırsa oldu denen şeyi neden hâlâ annesine ve kendisine açıklamadıklarını anlayamıyordu.
Evliliği hemen gerçekleştirmeyeceklerini kolayca anlayabilirdi; Willoughby bağımsız olabilirdi fakat zengin olduğuna inanmak için elde bir sebep bulunmuyordu. Sör John mülkünün yıllık altı yedi yüz pound getirdiğini söylemişti fakat Willoughby böyle bir gelirin karşılayamayacağı bir yaşam sürüyordu ve sık sık da yoksulluğundan dem vuruyordu. Fakat sözlenmeleri ile alakalı, aslında hiçbir şeyin üstünü örtmeyen bu tür bir gizliliği sürdürmeleri hayli tuhaftı; üstelik onların fikirlerine ve davranışlarına da o kadar aykırıydı ki Elinor’un zihninde bazen gerçekten sözlendiklerine dair bir şüphe uyanıyordu ve bu şüphe de onu, Marianne’e bunu sormaktan alıkoyuyordu.
Willoughby’nin hâli tavrı, birbirlerine bağlılıklarının en güzel göstergesiydi. Marianne’e bir âşığın yüreğinden gelen en seçkin inceliği gösteriyor, ailenin diğer fertlerine ise bir oğlun, bir ağabeyin sıcak sevgisiyle yaklaşıyordu. Kır evini kendi evi gibi görüyor ve seviyor gibiydi; Allenham’dan daha fazla vakit geçiriyordu burada; eğer Park’ta hep beraber buluşulmayacaksa sabah egzersizleri hep burada son buluyordu ve günün geri kalanını ise Marianne’in yanında, en sevdiği puanterinin de Marianne’in ayaklarının dibinde geçireceği neredeyse kesindi.
Albay Brandon’ın gidişinden bir hafta sonra, bir akşam etrafındaki her şeye sıra dışı bir şekilde daha da bağlanmaya hazır gibiydi; Bayan Dashwood baharda kır evinde değişiklikler yapacağını söyleyince samimi bir tavırla, çok sevdiği için kendisine güzel gelen bu yerde yapılacak her türlü değişime karşı çıktı.
“Ne!” diye bağırdı. “Kır evinde tadilat yapmak mı? Hayır. Buna kesinlikle müsaade edemem! Eğer görüşümü önemsiyorsanız, bu duvarlara tek bir taş eklenmemeli, tek bir karış büyütülmemeli derim.”
“Sakin olun. Öyle şeyler yapılmayacaktır. Annem hiçbir zaman bunu karşılayamaz.” dedi Bayan Dashwood.
“Çok memnunum. Parasını daha iyi şeyler için kullanmayacaksa varsın hep fakir olsun.”
“Teşekkürler Willoughby. Rahat ol. Nasıl bir tadilat olursa olsun, senin veya sevdiğim hiç kimsenin kalbini kırmaya değmez. Baharda hesaplarımı düzenledikten sonra ne kadar para kalırsa kalsın seni kıracak bir şey yapmaktansa harcamadan öylece tutarım, bana güven. Fakat burayı gerçekten de kusurlarını göremeyecek kadar çok mu seviyorsun?”
“O kadar çok. Bence burası kusursuz. Hatta mutlu olunabilecek tek bina bu bence; yeterince zengin olsam Combe’u yıktırır, yerine bu kır evinin aynısını yaptırırım.”
“Karanlık, dar merdivenleri ve dumana boğulan bir mutfakla birlikte yani....” dedi Elinor.
Yine aynı hevesle “Evet!” diye haykırdı Willoughby, “Ona ait her şeyle birlikte; bütün konforu ve konforsuzluğuyla her şey aynı kalmalı. Anca o zaman, böyle bir çatı altında Barton’da olduğum kadar mutlu olabilirim Combe’da.”
Elinor, “İnanıyorum ki daha güzel odalar ve daha geniş merdivenlere sahip olmak zorunda kalsanız bile, kendi evinizi en az burası kadar kusursuz görecek olmanızdan gurur duyarım.” dedi.
“Çok seveceğim yerler elbette olacaktır. Orayı değerli görmeme sebep olan bazı durumlar var fakat bu evin kalbimde hep ayrı bir yeri olacak.”
Bayan Dashwood, Marianne’e memnuniyetle baktı. Marianne ise dolu dolu gözlerini dikmiş Willoughby’yi izliyor, söylediklerini çok iyi anladığını açıkça ortaya koyuyordu.
Willoughby devam etti: “Allenham’dayken, geçen yıl boyunca bu kır evinde birilerinin yaşamasını ne kadar da çok istemiştim. Yanından geçerken hep konumuna hayranlık duyar ve içinde kimse yaşamıyor diye müteessir olurdum. Buraya gelir gelmez Bayan Smith’den duyacağım ilk haberin kır evinin tutulduğu olacağını nereden bilebilirdim! Öğrendiğimde hem memnun olmuştum hem de olay ilgimi çekmişti, sanki burada bulacağım mutluluğu önceden hissetmiş gibiydim.” Daha kısık sesle “Değil mi Marianne?” dedi ve sonra eski ses tonuyla devam etti: “Ve siz de bu evi mahvetmekten bahsediyorsunuz Bayan Dashwood! Yenilikler hayal ederek bile sadeliğini yok ediyorsunuz. Sizinle tanıştığımız, o zamandan beri güzel vakitler geçirdiğimiz bu oturma odasını, sıradan bir hole çevireceksiniz ve herkes buradan geçip gitmek isteyecek; hâlbuki bu oda dünyadaki en geniş daireden daha sahici bir konfor ve barınak sunuyor.
Bayan Dashwood bir kez daha hiçbir değişiklik yapılmayacağına dair onu rahatlatmaya çalıştı.
“Siz iyi bir kadınsınız.” diye cevap verdi Willoughby, “Sözünüz beni rahatlatıyor. Daha fazla konuda sözünüzü alabilirsem mutlu olacağım. Sadece evinizin değil aynı zamanda sizin ve kızlarınızın da hep aynı kalacağını düşünmek, ayrıca beni daima size ait