kaldırır denize atarım! Muradın cariye ise on tanesini alayım, işime karışmayınız efendim!” diye çıldırmışçasına bir karşılık göstermekle artık kimsenin söz söylemeye gücü kalmamış ve yalnız Mesut Ağa gayet kibarca bir tavırla görüşünü beyan etmek isteyince “Yıkıl Arap karşımdan! Şimdi…” sertçe muamelesiyle kovulmuş, bu yüzden Osman Bey’de babasının karşısına bile çıkmaya takat kalmamıştır. Veysel Efendi, Nergis’i kaldırmış olduğunda ne kadar isabet etmiş zannında bulunduğu ayrıntılandırmaya muhtaç değildir. Zira hanımın müdafaasını, hâlden haberi olmadığına ve Mesut Ağa’nın şefaatini dahi kızı sevdiği hakkında Çeşm-i Afet tarafından verilen haberin sıhhatine dayanak sayıp hele Osman Bey’in birkaç hafta babasının yanına girmeye güç yetirememesi ve babası zorla davet ettiği hâlde dahi büyük bir korku ve haşyetle girmesi her hâlin, her hareketin sıhhat ve isabetini hükmettirmişti.
Osman Bey, Nergis’in konaktan çıkmasını ruhunun çıkması gibi bildiğinden hâlini tarife gerek yoktur. Mesut ise evladı, sevgilisi, gelini hasılı dünyada gönlünün bir eğlencesi bulunan Nergis’in sebepsiz konaktan çıkarılması üzerine hem kederli hem öfkeli idiyse de bunun için pek kolay bir tedbir bulabilmekten meyus olup gayesi Nergis’i kendi tarafından satın alarak bir yerde saklamayı ve gizlice Osman Bey’i dahi oraya götürüp şu üç sevgilinin bir araya gelmesiyle hissettiği lezzetlerden mahrum kalmamayı tasavvur ederdi.
Buraya kadar aldığımız malumata göre Mesut Ağa’nın, Nergis’e o kadar hışım ve şiddet göstermemesi lazımdır. Nergis’i kendisinin hem evladı hem sevdiği hem gelini, hasılı âlemde bir lezzet duymakta ise onun tek sebebi iken ne hikmete dayanarak dünyada Nergis yaşar ise kendi başı kesilecek ve Nergis yaşamaz ise yine kendisi dahi helak olacakmış. Nergis yaşamazsa kendi helakı, onun hakkında olan her türlü muhabbetinden ve Osman Bey’e olan duygularının şiddetinden kaynaklanabilir. Fakat kızın hayatının kendisinin ölüm sebebi olması neden lazım gelir?
Bu aralık biraz da Nergis’in hâlini bilmek lazım geliyor.
Biçare kızcağızın neye uğradığını bilmeyeceği açıkça malumunuz olan bir şeydir. Lakin neye uğradığını bilmeyen bir kimsenin neye uğradığını mutlaka anlamaya çalışması pek tabiidir. Nergis düşünmüş, taşınmış hatta Çeşm-i Afet’in rekabeti meselesini gözü önüne getirmiş idiyse de gerek bu imkânı gerek diğer hemen hatıra gelen her şeyi bir türlü teslim edemeyerek düşmanca şiddetini yalnız Mesut Ağa hakkında toplamıştı. Ne kadar düşündü taşındı, karar vermek istediyse de “O yezit Arap bana pek çok takılır idi. Sonra beni Osman Bey’in aşk kucağında görünce tahammül edip renk vermemeye pek çok çalıştı. Ama tahammül edemedi. Mutlaka kıskandığından bizi birbirimizden ayırmak için beni buraya attı!” düşünce ve kararı her şeye baskın çıkmıştı.
Nergis’te bu suizan varken Mesut Ağa tarafından satılmasına dahi imkân olmayacağı burada düşünülecek bir şeydir. Fakat bu düşünceye imkân kalmadı. Bir olay oldu ki Nergis, Mesut Ağa’nın ruhunun gıdası iken ve hatta hâlâ ruhu olmakla beraber azap sebebi olmaya dahi ramak kalmadı. Şöyle ki:
Nergis satılığa kaldırıldığı zaman esirci evinde yalnız bir gece misafir kaldıktan sonra kazaskerlerden bir zatın konağına müşteriye gönderilmişti. Orada ahlakı, terbiyesi, yiyip içmesi, hatta uykusu falanı tecrübe edilmek için birkaç gün kalacağı zaruridir.
Bu birkaç günden birisi içinde idi ki kendi oturdukları odanın üstünde bir patırtı, gürültü peyda oldu. Sanki insan boğuyorlar gibi bir hâl. Biri boğuk boğuk inler, ince ince ve fakat müthiş sesler çıkarır. Hâlbuki bu patırtı ile hiç kimsede telaş yok. Eğer zannolunduğu gibi bir adam boğuyorlarsa sanki ortaklaşa ve soğukkanlılıkla bir zevk almak için boğuyorlarmış gibi kimsede ne telaş var ne gevşeklik. Nergis böyle bir şeyi görmemiş olduğu için oradaki cariyelere sorar. Onlardan “Babalı Arap geldi.” cevabını alınca ömründe babalı Arap dahi görmemiş ve yalnız ismini işitmiş olduğundan merakı artar, haber aldığı cariyeden yukarıya gidip babalı Arap’ı seyretmek için fikrini sorar. Herhangi bir sakınca olmadığı ve yalnız oda içine girmeyip dış kapı perdesiyle iç oda perdesi arasından seyretmek lazım geleceği cevabını aldığı gibi koşarak gider, seyretmeye başlar.
Babalı Arap marsık gibi zebellayi bir şey. Beyaz elbise giyinmiş, başına dahi iyi saatte olsun Rüküş Hanım’ın pek sevdiği kırmızı renkli yemenilerle koca bir hotoz oturtmuş. Bağdaş kurma vaziyetiyle yere oturup ellerini dizlerine vurarak fır fır döner. Aralıkta bir boğuk boğuk sesler çıkarmakla beraber kâh bir edalı hanım vaziyetini gösterip Rüküş Hanım geldiğini kâh bir pir-i fâniyi taklit ederek başka bir peri tarafından büyülendiğini ima eder. Bu aralıklarda ise Kazasker Efendi’nin annesi makamında bulunan yetmiş beşlik bir dadısı ile eşi tarafından birçok sual sorulur. Arap dahi sorulan suallere cevap verir.
Nergis perde arasına girdiği zaman orada 45-50 yaşında ihtiyarca bir karı dahi Arap’ın hareketlerini seyrettiğinden Nergis de onun yanında bir yer bulup oturmuş ve en evvel Arap’a, Dadı Hanım tarafından geleceğe ait sorular sormasıyla Arap’ın dahi geleceğe ait cevaplar vermiş olduğunu işitmişti:
D: “Bizim efendi şeyhülislam olacak mı?”
A: “Olacak ama ne vakit bir büyük kargaşalık olursa.”
D: “O kargaşalıkta şeyhülislam olacak mı?”
A: “Huu!.. Daha çok adamlar büyük adamlar olacak.”
D: “Bu kargaşalık ne vakit olacak?”
A: “Pek yakın değil. Pek uzak değil.”
Arap ile bu şekilde cevaplaştıktan sonra Dadı Kalfa, hanımefendiye dönüp “İşte gördün mü? İş yine Molla Efendi’nin dediği gibidir, fitne çıkmayınca bizim efendi şeyhülislam olamayacakmış. Hemen Rabb’im sonunu hayır eyleye. Çünkü geçen günde Molla Efendi’nin düşmanları pek çok olduğunu iyi saatte olsun Rüküş Hanım söylemişti.” der ve hanım dahi “Ah a dadı, efendinin dost tanıdıkları düşman imiş de onun için pek üzülüyorum.” yollu karşılık verir.
Perde arkasından dinlemekte bulunan kocakarı bu sözleri o kadar cankulağıyla dinlerdi ki tarife sığmaz. Aralıkta bir kere çehresi kaçar. Kâh alaycılıkla tebessüm eder, hasılı o dakikada çehresinde başka bir alamet görülürdü. Yine bu aralık kim bilir Arap’ı hangi peri büyülemeye başladı? Arap o kadar tepindi, o kadar dövündü ki kendisini helak etmek derecesine vardı. Bir de bu aralık Arap’ın başındaki koca hotoz düşmesin mi? Hotozun çehresine verdiği başkalaşmalar yok olduktan sonra Nergis bu Arap’ın Mesut Ağa olduğunu anlamasın mı?..
Bir kere “Hay!” deyip kızcağız kendisinden geçercesine hayretini gösterdi. Odada bulunanlar perde arkasındaki “Hay!” sesi üzerine yine avcının tüfeği sesinden ürken vahşi hayvanlar gibi ürküp kapıya koştular. Ne baksınlar? Müşteriye gelen yeni cariye baygın gibi bir hâlde. Hele babalı Arap, Nergis’i görünce artık kudurdukça kudurdu, tepindikçe tepindi. Kızın üzerine hücumlar etmek ister idiyse de arkadaşı bulunan ve orada hazır olup tütsüye falan bakan diğer bir Arap menederdi. Nergis, gönül derdini anlatmaya cesaret alabilecek miydi, alamayacak mıydı bilemeyiz. Fakat büyük bir hayret içinde iken dudakları arasından “Bizim Mesut Ağa!..” kelimeleri fırlayıverdi! Bu söz üzerine babalı Arap’ın gazabı son derecenin de üstüne çıktı. Arap dünyayı altüst edecek ama ta Dadı Kalfa Efendi’ye varıncaya kadar Arap’ın önüne durup kimisi, “Bu peri bu kızdan hoşlanmadı, kudurdu.” diyerek kimisi ihtimal ki kızın dahi Babalı olduğunu düşünüp “Zahir bu gelen peri Mesut Ağa isminde bir peri olmalıdır. Şimdiye kadar geldiği yoktu, ama şiddetle geliyordu.” gibi mana vererek nasılsa Nergis’i