Ахмет Мидхат

Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş


Скачать книгу

Öyle bir şey yok. Büyülü adamlar gibi bir şey oldum.”

      (biraz düşündükten sonra) “İşte bu da benim talihsizliğimdendir.”

      “Niçin?”

      “Çünkü şimdi senin yanında dert edecek vakit değil. Fakat ne yapayım lalacığım deli olacağım. Ya çıldıracağım ya öleceğim!”

      “Yine Nergis belası mı?”

      Mesut Ağa şu sözü söylerken karanlığı artıran çehresinden biçare Osman Bey’e ümit verecek bir parıltı görünmediği için Osman Bey aralıkta bir düştüğü ümitsizlik okyanusunun ta dibine kadar bir daha dalıp gözlerinin küçük sadefinden inci tanesi gibi yaşlar akıtarak yakarmaya başladı.

      “Aman lalacığım! Arzındayım! Kölen olayım. Nergis olmadıktan sonra vallahi iflah olmayacağım.”

      Mesut: “A beyim ben ne yapabilirim? İşte elimden geleni yapmaya hazırım. Sana Nergis’ten güzel on cariye bulayım. Sana bir konak alıp hepsini içine koyayım. Efendi baban bir şey demez.”

      “Hayır lalacığım bana Nergis’i ver Nergis’i!”

      “İşte o bende yok.”

      “Sende var sende. Sendedir benim kıymetli Nergis’im. Ben haber aldım. Sen onu Tophane’de bir yerden satın almışsın. Kayığa bindirip bir yere götürmüşsün ama nereye götürdün bilmiyorum. Beni böyle ağlatma lalacığım Allah aşkına söyle nereye götürdün benim Nergis’imi?”

      Çocuğun gösterdiği yanıp yakılmaya ve gözlerinden akıttığı yaşlara lala bir türlü tahammül edemeyerek ağlamaya başlayıp:

      “Sana bir şey söyleyeyim mi beyim? Ben Nergis’i öldürdüm.”

      “Hayır hayır! Sen Nergis’i öldürmezsin. Onu da benim kadar seversin. Bu sözüne mümkün değil inanmam. Sen bunu bana kaç defadır söylüyorsun. Fakat inanmam vallahi canıma kıyarım. Nergis’i isterim!”

      “Ama inan ki öldürdüm. Ben sana geçenlerde ‘Sebebini Çeşm-i Afet’ten sor.’ demedim miydi?”

      “Sordum. O yezit kahpe halt ediyor, hiç Nergis’im bana kıyar mı?”

      “Kıyar beyim kıyar.”

      “Kıysın. Bana kıyan Nergis olsun. Ben onun elinde ölmeye razıyım. İsterim Nergis’i!”

      “Ahirette a beyim, niçin böyle ediyorsun ya? Ben onu tekrar diriltemem.”

      “Hayır lalacığım Nergis vallahi sağdır, billahi sağdır. Şu zavallı sana ne yaptı, ben sana ne yaptım? Bir kabahatimiz varsa bizi döv, terbiye et, mutlaka isterim Nergis’i. Vallahi billahi işte sana yemin. Veremeyecek olursan canıma kıyarım.”

      Çocuğun bu kadar yanıp yakılması üzerine Arap’ın yüreği parça parça olduğuna hiç şüphe etmemeli. Şunu da bilmeli ki Osman Bey’in bu hâli yalnız bir güne, bir vakaya mahsus olmayıp Nergis kaçalı üç ayı geçmiş olduğu hâlde, her gün böyle inleme ve figan içinde kaldığı gibi özellikle Meddah İsmail’in verdiği haber üzerine kendisine Selim vasıtasıyla ulaşalı iki ay kadar olduğu hâlde, bu iki ay içinde Mesut Ağa’nın yanına gelip ağlamadığı ve Nergis’in ortaya çıkarılması için yürekler yaralayacak şekilde yakarmadığı gün olmamıştır.

      Mesut Ağa, Nergis’in kendisine karşı kötü niyet beslediğini ve hatta inanmazsa Çeşm-i Afet’e sormasını kaç defalar söylemiş ve Osman Bey dahi Çeşm-i Afet’e sorup tasdik cevabı almış idiyse de Nergis gibi kendisinin üzerine canı titreyen bir kızın canına kastetmeyeceğini pek iyi bildiğinden bir türlü inanmamış ve Mesut Ağa “Ben onu öldürdüm!” dediği zaman dahi Mesut’un Nergis’i ne kadar sevdiğini bildiği cihetle ona da inanmamakta kendisini mecbur görmüştür.

      Mesut Ağa şu zikrettiğimiz hâlleri nazarıdikkate alıp gözlerini köşe penceresine doğru dikerek bir hayli düşündükten ve kim bilir yüreğinden neler geçirdikten sonra Osman Bey’e dönerek:

      M: “Seni ne kadar sevdiğimi bilir misin beyim?”

      O: “Ben seni ve Nergis’i ne kadar seversem.”

      “Hayır senin Nergis’i sevdiğin kadar değil. Çünkü senin Nergis’e olan muhabbetin hırstan, şehvetten kaynaklanma bir şeydir. Henüz çocuksun da dünyada Nergis’ten başka kız olamaz zannederek öyle seviyorsun.”

      “Ah lalacığım!”

      “Hayır deme. Ben seni babanın sevdiğinden ziyade severim. Evladım olsan belki bu kadar sevmezdim.”

      “Allah’a emanet ol lalacığım.”

      “Allah’a sen de emanet ol. Bak beyim! Senin için her fedakârlığı göze aldırabilirim. Yalnız ölmeyi göze aldıramam. Çünkü edeceğim fedakârlıklar senin muhabbetin ile mütelezziz olmak içindir. Öldükten sonra sana olan muhabbetimden ne lezzet alabilirim ki…”

      “Niçin ölesin lalacığım. Beraber yaşayalım.”

      “Öyle ise şu Nergis’ten yüreğini soğut.”

      “İşte yalnız bu mümkün değil. Sana dedim ya! Vallahi canıma kıydığım gündür. Aşk bu lalacığım, benim elimde mi?”

      “Güzel ama beyim Nergis bu dünyada değildir, vallahi değildir, billahi değildir.”

      “Sen bu kızı öldürmedin lala. Beni öldürebilirsen Nergis’i de öldürebilirsin.”

      “Evet! Ben o kızı öldürmedim. Fakat diyorum ya! O da bu dünyada değildir. Sağdır. Ahiret gibi bir yerdedir.”

      Arap’tan bu sözü işitince Osman Bey güya Nergis’i almış da kendi koynuna koymuş kadar sevinip çılgın gibi bir tavırla Arap’ın boğazına sarılıp:

      “Ah lalacığım! Aman! Ocağına düştüm, merhamet et! Nergis’i gönderdiğin ahiret neresi ise beni de oraya gönder.”

      “Sen söylediğim sözü latife mi sanıyorsun? Ben Nergis’i ahirete gönderdim, ahirete beyim ahirete. Orada güneş doğmaz, ay doğmaz. Gökyüzü yoktur, yıldızlar görünmez. Bağ, bahçe, seyr-i seyran yoktur. Işık bile yoktur. O ahiret o kadar korkunç bir ahirettir ki insan kendisinden başka vücut, yüreğinin çarpıntısından başka hareket, ciğerinden çıkan ah, canevinden başka ses seda duymaz.”

      “Razıyım lalacığım razıyım.”

      “Orada bir ana yoktur ki insanı bağrına bassın. Bir baba yoktur ki şefkat nazarını senden ayırmayarak nereye gidersen arkandan gezdirsin. Orası ahirettir dedim beyim ahirettir.”

      “Lala! Ahiret değil hatta ahiretteki gayya kuyusu olsa yine beni oraya göndereceksin. Çünkü ben oraya gitmezsem gerçekten ahirete gideceğimi pekâlâ bilmekteyim.”

      Osman Bey ile Mesut Ağa’nın konuşması bir dereceye vardı ki bir adam orada bulunsa Osman Bey’den ziyade Mesut’un hâline acırdı. Zira Mesut’un Osman Bey’e bakışları aynıyla bir şefkatli babanın gerçekten ahirete gitmek üzere bulunan oğluna bakışı gibi bir bakış olup çocuk ise aşk gayretiyle gönülden ölmeye hazırlanmıştı.

      Lala, “Oraya gidersen bir daha bu dünyaya gelemezsin.” dedi. Osman Bey, “Nergis bu dünyada olmadıktan sonra bu dünya varsın viran kalsın.” cevabını verdi. Lala, “Anandan babandan sonsuza kadar ayrılacaksın.” dedi. Osman Bey, “Benim âlemde varım yoğum, hatta âlem bile Nergis’tir. O nerede ise benim de orada bulunmam en büyük saadet içinde bulunmaktır.” diye karşılık verdi. Nihayet olmadı. Çocuğu dahi ahirete Nergis’in yanına göndermekten başka Mesut için çare kalmadı. Zira bu hâl o şekilde devam edecek olursa Osman Bey’in ölmesi kesindi. Bu ise kendi ölümü kadar