bıraktığı kundağı koskocaman bir adam olmuş görüyordu. Aramızda gittikçe artan ısınmayı fark eden kadın beni yumuşatan hıçkırıklar içinde ‘Oğlum, ben ettim, sen etme!’ diye yalvarıp inledi.
Cinayetinden utanır bir davranışla iki avcuyla yüzünü kapadı. Boğula boğula ağlıyordu. Ben de tepeden tırnağa kadar bir ıspazmoz geçiriyordum. Fakat içimdeki yumuşamayı yenmeye uğraşarak:
‘Kadın, analık iddiana karşı çıkarak ben seni şimdi karşımdan kovabilirdim. Ama aldığım terbiye ile yükselen vicdanım bunu yapmama elverişli değildir. Çünkü yüzünde analığımın inkâr edilemez izlerini taşıdığını görüyorum. Evet, kuşku yok senin oğlunum. Bir şartla günahını affetmeye de hazırım, sorularıma doğru cevap verirsen.’
Anam şimdi bana biraz daha yaklaştı. Titreyen kansız dudaklarıyla:
‘Veririm evlat, veririm. Allah bir, doğru cevap veririm…’
‘Cami kapılarına, karanlık sokaklara bıraktığın çocukların ben kaçıncısıyım?’
O, gene, şimdi elleriyle yüzünü örterek iki hıçkırık arasında cevap verdi:
‘Üçüncüsü çocuğum, üçüncüsü!’
‘O kardeşlerim ne oldu?’
‘Sorma da söylemeyeyim! Sokağa bırakılan daha yeni canlanmış et parçası ne olursa… İşte yalnız sen kurtuldun, Tanrı yalnız sana acıdı. Hayattan yalnız senin nasibin varmış.’
Şimdi anamdan çok ben titriyordum. Soruda devam ettim:
‘Babam kimdir benim?’
Anam bir bilinmezi çözmeye uğraşır bir dalgınlığa vardıktan sonra:
‘Uzun zaman elinden yakamı kurtaramadığım Teke Hasan adında yarı deli bir sarhoş.’ ‘Şimdi nerede?’
‘Bir hırsızlık ve öldürme suçundan yedi yıl ceza yedi. Hapishanede öldü.’
Oh, o büyük üzüntüm arasında babamın ölümü sevinciyle yüreğim biraz ferahladı.
Babam bir hırsız, bir katil, anam işte böyle bir hayduda yaraşır bir dişi… Bu iki sefilden doğan ben bir gün gelip de par atavisme6 bu soysuzlara çekecek miyim? Bu kuşkunun yılanı içimde gene kıvranmaya başladı. Umutsuzluğum derindi. Yoksa gördüğüm öğretim, aldığım eğitim sonunda damarlarımdaki pis kan temizlenmiş miydi? Anamı bir zaman iğrenç getiren bir acımayla seyrettikten sonra sorguya giriştim:
‘Vücudundan kopan bu yavrucakların kundaklarını sokakların karanlığına bırakırken içinde hiçbir acı duymaz mıydın?’
‘Duyardım oğulcuğum… Yüreğim sızlardı ama elden ne gelir? Nikâhsız erkeklerden olan çocukların toplumda yeri var mı? Ve sonra beslemeye anada, babada güç? Onları ne diye, ne adla, kime tanıtabiliriz? Bizi çirkefte bırakan sosyetenin bizden çoluk çocuk beklemeye hakkı yoktu. Kazara büyüyerek alınlarına piç damgası vurulan çocuklarımız da hayatta bizim birer örneğimiz olmuyorlar mı? Ne yarar olacak onlardan dünyaya?’
Şu soruyu sormaktan gene kendimi alamadım:
‘Benim Teke Hasan’dan olduğuma kesinkes emin misin?’
‘Ne bileyim oğul, sana doğru söylemeye söz verdim. El karıları nikâhlı kocalarına bile hıyanet ediyorlar da biz bu nikâhsızlara mı sadık kalacağız?’
Artık başım dönüyordu. Ben bir babadan değil, sekiz on günahkârdan peydahlanmışa benziyordum. Söyletmek istediğim bu kadını şimdi susturmak helecanlarına düşüyordum. Fakat o, artık kızışmıştı:
‘Doğrusunu istedin, ben de yalansız söylüyorum. Biz dinsiz, imansız, dünyaya hayırsız oluruz. Yaradan’a kızgınız. Bizi böyle yapan Allah’a neye şükredelim? Hakkımızda cezadan başka bir şey düşünmeyen sosyeteye hayırlı olmaya niçin çalışalım? Nemiz para ederse onu satarız. Bulunca çalışırız. Açlıktan ölecek değiliz ya…’
‘Kaç kere mahkûm oldun?’
‘Beş… Gazetelerde okumadın mı ünlü Fındık Hatice’yi…’
Keşke anam bu kadar da doğru söylemeseydi! Ne düşüneceğimi, ne diyeceğimi şaşırmıştım. Derin bir üzüntünün karanlıklarında ruhum boğulurken kadın söyleniyordu:
‘Oğul, inan, için rahat etsin… Kendimi sana tanıttıktan sonra artık namuslu yaşayacağım. Hâlime bak, artık bu sefil hayatımın sonundayım. Açlıktan ölsem de gam yemem. Gençlik benden gitti. Artık nemi satacağım? Artık çalıp çırpmayı da beceremez bir duruma geldim. Namuslu olacağım, namuslu…’
‘Doğru mu söylüyorsun anne…’
‘İnan ki doğru. Şimdiye kadar söylediğim yalanlardan ne yarar gördüm ki bugün doğru söylemeyeyim? Seni görünce ruhum değişti. Kötülükle iyiliği fark ettim. Ah, ah! Ben de kundaktayken eğitimci bir Nasuhi Efendi’nin eline düşmüş olaydım…’
Yalan doğru, o zamana kadar hayatın bu kadar doğrucu iğrenmesiyle sarsılmamıştım, öyle anadan, öyle babadan doğmak cezasına uğramak için benim ne kabahatim vardı? Demek ki hep temiz doğuyoruz, ne olursak sonradan oluyoruz. Ben bu sefillerin ellerinde büyüyeydim, polisi yoranlardan, hapishaneleri dolduranlardan biri olacaktım.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.