Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

böyle yerde, bu hâlde uyku girer mi?” diye kalktı, oturdu. Arap, herifin bu lakırtısından dahi manalar çıkarıp “Canım ben senin bu lakırtılarından hiçbir şey anlayamıyorum, maksadın nedir?” diye o da kalktı, oturdu.

      Üçüncü Bölüm

      Alonzo ile Arap kalkıp oturdukları zaman Alonzo hafif titrek bir ses ile “Hazır herkes uyudu, seninle biraz konuşalım. Ama geçecek konuşmalar üzerine kızıp hızlıca söz söyleme. Zira dümenciler uyanıktırlar.” dedi ve Arap da kabul cevabı vererek söze başlandı:

      Alonzo: “Efendim, en evvel size şunu söyleyeyim ki bugün kaptanlara kıvırdığınız yalanları pek güzel kıvırdınız.”

      Arap: (telaşla) “O nasıl lakırtı?”

      Alonzo: “Güzel kıvırdınız dedim ya! Ben sizi baygın hâlde gördüğüm anda tanımıştım. Siz Hasan Mellah değil misiniz?”

      Arap: “Ben bu ismi işitmiştim.”

      Alonzo: “İşitmiş değil, siz Sidi Osman’ın büyük oğlu Hasan Mellah’sınız. Galiba beni, yani amcanız Sidi Hamdan’ın uşağı Alonzo’yu tanımadınız.”

      Arap: “Dediğin adam ben olsam, ihtimal ki seni tanırdım.”

      Alonzo: “Canım, kendinizi benden saklamaya mecbur değilsiniz. Gerçi bulunduğunuz mevkinin ne kadar müşkül olduğu nazarıdikkate alınırsa bu kadar ihtiyat göstermekte mazur görülürsünüz. Ancak ben sizin burada en büyük dostunuz olduğum hâlde benden dahi bu kadar çekinmenize sebep yoktur.”

      Arap: “Ölümü gözüne almış bir adamın böyle bir çekinceye mecburiyetini görememekteyim.”

      Alonzo: “Demek oluyor ki velinimetzadem olduğunuz hâlde kendinizi benden saklamakta inat edeceksiniz. Zararı yok, varınız, inat ediniz. Ben yine bildiğimden geri dönmem. İşte tekrar ederim ki siz Sidi Osman’ın büyük oğlu Hasan Mellah’sınız. Hatta size bu ‘Mellah’ lakabı Cadiz’de deniz okulunda okuduğunuz için verilmiştir. Bugün hikâye ettiğiniz adam öldürme meselesi doğru ise de katil siz değildiniz. O vakayı ben yine pederinizin dairesinde haber almıştım. Asıl katil bulunan Turgo sizin arkadaşınızdı. Katletme işini gerçekleştirerek firar ettiği zaman sizin de bu işten haberiniz olmak mülahazasıyla sizi de sorguya çekmişler. İşte mesele bundan ibaret iken sırf ölümden kurtulmak için bu fıkrayı çevirdiniz. Bense sizi tanıdığım anda kurtarmaya karar vermiş olduğumdan derhâl söylediklerinizi tasdik etmeye başladım.”

      Arap: “Beni kurtarmak için ettiğin yardıma teşekkürler ederim. Bu hizmetle beni kendine borçlu etmiş oldun. Ben de hizmetin mükâfatını elimden geldiği kadar ifa ederim.”

      Alonzo: “Dedim ya! Siz yine kendinizi inkârda inat ediniz. Ben sizi tanıdığım anda kurtarmaya karar vermiştim, dedim. Kararım gereğince de hareket ettim. Sizi soydular, yalnız ayağınızdaki çizmeler kalmıştı. Siz, baygın ve sersem olduğunuz için çizmeleri çıkaramayınca az kaldı ki ayaklarınızı dizlerinizden kessinler. Ben ne ettimse ettim. Evvela bu kazayı üzerinizden defettim. Sonra bunların âdeti, soydukları adama bir lokma ekmek vermesinler diye derhâl öldürmektir. Sizi de denize atacaklardı. Buna da çare buldum. Güya sizi ailenize bir bedel mukabilinde vermek için onları tamaha düşürdüm. Gerçi sizin bir daha Fas’a gidemeyeceğinizi bilirim ya… Ama o zamanlık bu kadar muvaffakiyet lazımdı. Nihayet siz kendinizi kurtarmak için Hristiyanlığa intikal edince bu kararınızı pek muvafık bularak onu kabul ettirmeye çalıştım. Hristiyan olduğunuz için değil, sadece gemici ve cesur bulunduğunuz için ölümden kurtuldunuz.”

      Arap: “Evet, himmetinizin pek büyük mecburuyum.”

      Alonzo: “Şimdi size deniz haydutluğunu teklif edecekler.”

      Arap: (yüreği çarparak) “Haydutluğu mu?”

      Alonzo: “Evet efendim, fakat sakın ha! Reddetmek şöyle dursun, naz bile etmeyeceksiniz. Zira demincek dediğim gibi, bunlar sizden bir lokma peksimet esirgedikleri cihetle sizi kaldırıp denize atmak, âdeta bir kediyi atmaktan ziyade bir ehemmiyeti haiz değildir.”

      Arap: (çok üzülerek) “Güzel ama…”

      Alonzo: (sözünü keserek) “Diyeceğinizi biliyorum. Fakat düşününüz ki bir korsan gemisindesiniz. Size ne teklif ederlerse kabul edeceksiniz diyorum. Zaten gemicilikte ve topçuluktaki maharetinizi ben de bilirim. Ama ‘Ben bu mahareti haydutluk yolunda sarf etmem.’ diyeceksiniz. Hakkınız var. Yine haydutluk yolunda sarf etmeyeceksiniz. Canınızı kurtarmak için sarf edeceksiniz. Yarın mı olur, ne vakit olur. Hasılı, size bu gemiye mensup olmayı teklif ettikleri zaman imtihan da isterler. Siz arma talimi, güverte manevrası, top atma hususunda malumatınızın bir örneğini gösterip bir kere kendinizi kabul ettirmeye çalışacaksınız. Ondan sonra canımızı kurtarmak, yani bu gemiden çıkmak yolunu ararız.”

      Arap: “Demek oluyor ki, sen de bu eşkıyalık hâlinden memnun değilsin.”

      Alonzo: “Acayip, siz hâlâ beni kalubeladan beri haydut zannediyorsunuz. Ben de buraya sizin gibi bir düşüş düştüm. Şimdiye kadar birkaç defa firar fırsatını buldumsa da tam emin olamadığımdan firar edemedim. Zira buradan firar dahi pek güçtür. Ancak şimdi sizinle birlikte, yani iki kişi olursam daha kolay kaçabilirim. Bir sandala binsek iki kişi kuvvetiyle kürek çekebiliriz.”

      Arap: “Ben sana doğrusunu söyleyeyim mi?”

      Alonzo: “Ben de doğruyu isterim.”

      Arap: “Doğrusu şu ki, eğer bu haydutlar beni kabul ederlerse ben onlara sadakatle hizmet ederim. Zira yalan söylemek elimden gelmez. Arkadaşlıklarını kabul etmeyecek olsam hiç söz vermem.”

      Arap’ın bu sözlerini Alonzo istihza tavrıyla karşıladıysa da bu meselede Hasan Mellah’ın ta bu derecelere kadar ihtiyat göstermesini her hâlde beğendi.

      Alonzo: “Zarar yok. Varınız, siz bana bu kadar itimatsızlık gösteriniz. Şimdiki hâlde bana sizi kurtarmak için lazım olan şey, bu haydutlara arkadaşlık etmenizdir. Hem de lakırtınızdan anlaşılıyor ki kabul de edeceksiniz.”

      Arap: “Başka çarem olmadığı için kabul edeceğim.”

      Alonzo: “Ben bunların içine gireli bir sene oluyor. Bu müddet zarfında kendilerine hiç adam öldürtmedim. Yalnız bir biçare İtalyan’ın uzun uzadıya hastalığından dolayı daha vefat etmeden denize atılmasını bir türlü menedemedim, kendilerini dahi birkaç tehlikeden kurtardım. Lakin onları değil, hakikatte kendimi kurtarmaya çalıştım. Bunun için benden pek memnundurlar. Siz de bana uyarsınız. Görünüşte haydut olursunuz, aslında ise haydutları eşkıyalıktan menetmeye kendinizi Allah tarafından memur sayarsınız. Bakalım, elbette bir firar yolu açılır. Cenabıhak da bizi kurtarır.”

      Bunlar sohbeti şu dereceye getirdikleri zaman Alonzo’ya derin bir sükût arız oldu. Arap ise zaten dalgın bir hâldeydi. Sükûtlarının süresi yarım saati geçtikten sonra Alonzo “Uykunuz geldiyse uyumalısınız. Kılınıza bir hata gelse vallahi kılınızın düştüğü yere kellemi bırakırım!” dedi. Fakat Arap “Hayır, gözlerime uyku girmiyor.” deyince “Öyleyse havanın soğuk olmasına aldırmayarak biraz yine güverteye çıkalım. Çünkü bu baş altını kendinize mekân olarak görmek canınızı sıkar. Güverte üzerinde bulunsanız ferah olursunuz.” diye Hasan’ı aldı, güverteye çıkardı.

      Güverteye çıktıkları zaman Arap iplere ve direk merdivenlerine sarılarak yavaş yavaş bazı hareketlere başladı. Alonzo bunu görünce “Tamam, hazır kimse yok, biraz kollarınızı alıştırınız.” diye Hasan’a gayret vererek Hasan dahi daha serbestçe talim etmeye başladı.

      Geminin üzerine, birisi orta yerde, birisi dahi kıçta olarak üç top yerleştirilmişti ki toplar her ne kadar sırf demirden idiyseler de yine güzel