Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

vereceklerini anlayıp Sebte Boğazı’na saldırdılar.

      Tanca İskelesi’ne yanaşmışlardı. Yeni arkadaş tanınmak korkusuyla asla gemiden dışarıya çıkarmamaya mecbur oldu. Orada gemiyi bağladılar. Kumanyalarını alenen ve cephanelerini gizlice tedarik ederek mayıs sonlarında idi ki yola çıktılar.

      Şurasını da hatırlatmaktan geri durmayalım ki Alonzo ile Hasan yakayı sıyırmak için Tanca’da fırsat aramışlardı. Lakin korsan gemisinden kurtulalım derken Arapların eline yakalarını teslim etmek korkusu, kararı menetmişti. Sözün doğrusu, kader bunları başka birtakım vukuata sevk etmekte olduğu için kaçamamışlardı.

      Korsan kısmının nereye başvuracağı belli değildir. Bizimkiler dahi boş bir çabaymış gibi bu şekilde Akdeniz’e çıkarak yine Melile civarlarında bir Malta korsan gemisine tesadüf ve kaptanlar yekdiğerine ortaklık teklif ettilerse de Hasan “Bunlardan bize ne yardım olabilir? Biz kısmetimizi kendi maharetimizden aramalıyız.” yollu fikirlerini beyan etmesi üzerine büyücek bir ava muvaffak oldukları zaman, Maltızları12 ortak etmeyip yalnız kendilerinin faydalanmaları yolundaki tamahı, Zerno’dan ziyade Pietro’nun gözlerini bürümüş olduğundan Hasan’ın fikrine uyuldu.

      Oralarda, aşağı yukarı bir iki gün daha geçirdikten sonra şiddetlice bir güney rüzgârı bunları kuzeye doğru sevk etmeye başladı. Bir aralık kaptanlar İspanya kıyılarından birisine çıkmak istediler. Ancak tayfalardan birisi “Mademki İspanya sahiline çıkmak istiyorsunuz, bari Cartagena’ya çıkalım. Bizim korsan olduğumuz alnımızda yazılı değil ya! Irz ehli adamlar gibi oraya çıkıp gerek limanda ve gerek şehir içinde bulduğumuzu çalar, çarparız. Özellikle orada Alfons namında pek zengin bir adam vardır. Konağı şehirden dışarıdaki bağlardadır. Onun konağına girmek, âlâ bir tüccar gemisine girmekten daha iyidir.” demiş olduğundan herifin bu görüşünü hepsi kabul ederek Cartagena’ya doğru dümen çevirdiler.

      Beşinci Bölüm

      Okuyucular, hikâyenin akışına dikkat etmekte iseler de korsan gemisini Cartagena’ya sevk etmekte bulunan güney rüzgârının orada birkaç günden beri esip hatta Sinyor Pavlos’u dahi getirmiş olan rüzgâr olduğunu anlarlar.

      Korsan gemisi o gün akşama ve o gece sabaha kadar yol yürüdükten sonra, seher vakti Palos Burnu üzerindeki dağlar, uzaktan bir ince bulut gibi göründü.

      Bu hâlde haydutların hepsi güverteye çıkıp bir danışma meclisi kurmuşlardı. En evvel Alonzo’nun teklifi üzerine, Kaptan Pietro bu nöbette yeni arkadaşın maharetini tecrübe etmek istedi.

      Açıkça görülüyor ki bu tekliften Alonzo’nun muradı, Hasan’ı hırsızlığa sevk etmek olmayıp bir kurtuluş yolu aramaya sevk idi. Bu inceliği Hasan pekâlâ bildiği için pek küçük bir nazdan sonra dedi ki:

      Arap: “Evet, giderim, gözümü budaktan sakınmam. Lakin kasabanın ne yollarını tanırım ne sokaklarını. Bana evvela bir rehber vermeli. Ondan sonra bir adamın konağına girmek, malum ya, en güç bir iştir. Yalnız bir tek adamın da harcı değildir. Oraya üç dört kişi gitmeliyiz.”

      Zerno: “Elbette, ona şüphe mi ister! Sana üç arkadaş daha veririz. Hem senin silahın da yoktur. Sana bir de silah veririz.”

      Alonzo: “Beraber gideceklerin birincisi benim.”

      Pietro: (melunca bir tavırla) “Sen olmaz, sen olmaz.”

      Alonzo: “Niçin?”

      Pietro: “Artık bizi eşek mi zannediyorsun? Sen yeni arkadaş ile dost oldun. Orada ince eşyayı ipine oynatmak ha? Bunu bize yediremezsin. (Hasan’a dönüp) Bak delikanlı, bizde en ziyade aranılan şey sadakat ve tok gözlülüktür. Eğer çarpacağın şeylerden bir şey gizlersin de sonra meydana çıkarsa karışmam ha!”

      Arap: “O zaman beni tutunca denize atarsınız.”

      Zerno: “Hiç şüphe yok.”

      Pietro: “Bak, işte, Alonzo’dan başka kimi istersen al.”

      Herifin gösterdiği şu emniyetsizlik üzerine Alonzo kendisine biraz teminat vererek mutlaka Hasan ile beraber dışarı çıkmak için mırlandı ise de daha ziyade ısrar etmenin herifin emniyetsizliğinin artmasına sebep olacağını görerek sustu.

      Bu esnada Zerno kamarasına inip çıkarak koca bir kama getirdi ve “Al işte bunu, ben bununla üç dört yiğidi öteki dünyaya göndermişim. Yiğit adam elinde olduktan sonra toptan, tüfekten âlâdır.” diye Hasan’a verdi. Kim bilir Hasan bu katl aletini nasıl bir nefretle eline aldı. Ama renk vermek imkânsız olduğundan dışından memnuniyet göstermeye nefsini zorladı.

      Palos Burnu, karşılarında büyüdükçe büyümekteydi. Gide gide kavi bir liman dahi seçilmeye başladı. Derken kasabanın evleri ve limandaki gemiler fark olundu. Alonzo’nun çehresinden Hasan ile bir kelimecik dahi olsa konuşmak için binlerce iştiyak alameti görünüyor idiyse de haydutlara vesile, şüphe vermemek için Hasan’ın yanına bile sokulmaya muvaffak olamazdı.

      Hasılı, limana girdiler. Demir atmak, yelken sarmak hizmetleri baş gösterdi. Hasan’ın armacılıkta olan mahareti münasebetiyle baş direğin babafingosuna kendisi çıkmıştı. Alonzo dahi gabya sereninde iken bir kolayını bulup Hasan’ın yanına kadar sokulup “Aman velinimetzadem, ben burada kalıyorum diye siz firar yolundan dönmeyiniz.” dedi. Ve Hasan birkaç lakırtı söylemeye davrandığı hâlde “Söylemeyiniz, haydutların şüphesini arttırırsanız fena olur. Siz başınızın çaresini arayınız.” cevabıyla yine gabyaya indi.

      Yelkenler sarıldı. Güvertede dahi demir atılarak gemi artık yatmış idi. Hasan, Alonzo, Zerno ve Pietro yine bir araya gelerek müzakereye başladılar. Gündüz gidemeyeceği ortada olmakla gece yarısına doğru gidilmesi lazım olduğunu söyleştiler. Yeni arkadaş ile beraber gidecek olan üç kişiyi ayırdılar ki birisi bu kasabaya gelip Alfons’un konağına girilmesini düşünen herifti. Gündüz gözüyle gidilip bir kere konağın keşfine lüzum görüldü. O herif ile Hasan bir sandala binerek sahile çıktılar.

      Sahilde gemici ve simsar türünden birkaç adama rast geldiler ki gemiciler “Hoş geldiniz!” resminden sonra nereden geldiklerini soruyorlardı. Hasan bunlara Cezayir’den geldiklerini cevaben söylüyordu. Simsarlar ise gemilerinde ne gibi mallar bulunduğunu sorup Hasan bunlara geminin boş olduğu, yük aramak için buraya geldikleri cevabını verdi.

      Asıl görevlerinden kimseye renk vermemek için de rehberle beraber olan adamla kol kola verip iskeleye yakın bir meyhaneye girdiler. Oturup biraz etrafı temaşa ile beraber, birer kadeh de şarap ısmarladılar. Bu kabîl tayfalar meyhanede içki ısmarladıkları zaman parasını peşin vermek âdettir. Hasan para vermek istediyse de üzerinde para olmadığından arkadaşına teklif etti. Onun ise yanında topu topu bir bakır para bulunduğundan ve bu para ile ancak bir kadeh şarap alınabileceğinden meyhaneci “Sizi gidi köftehorlar sizi, iki kadeh şarabı içip de bir bakır vererek sıvışacaktınız ha! Tevekkeli parayı peşin almak âdetini koymamışlar!” diye kadehlerin yalnız birisini bırakıp diğerini aldı, götürdü. Gerçi, Hasan şarap içmeye muhtaç olmadıktan başka, tiksinirdi de. Lakin gemicilere mahsus olan bütün davranışları yerine getirmek gerektiğinden “Bir boş kadeh ver de bu şarabı arkadaşımla ortaklaşa içelim.” dedi. Ve meyhaneci boş kadeh getirdikten sonra bir kadeh şarabı paylaşıp içtiler. Meyhane âlemi bir saat kadar devam etmişti. Sonra Hasan ile rehber çarşıya çıkıp öteye beriye gezmeye başladılar. Hasan kavrayışındaki ve zekâsındaki mükemmellikle girdiği, çıktığı sokaklara o kadar dikkat ediyordu ki kasabanın haritasını alacak bir mühendis olsa ancak bu kadar dikkat ederdi. Hoş, Hasan dahi Cartagena haritasını âdeta hafızasına resmederdi ya!

      Döne dolaşa bağlık eteğindeki Alfons’un konağına kadar vardılar. O