Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

değil misin?”

      Hasan: “Hırsızım.”

      Cuzella: (biraz davranıp) “Hayır, sen hırsız değilsin.”

      Hasan: “Değilim.”

      Cuzella: (Hayretinden kendisinden geçmek mertebesine gelir.) “Nesin, Allah’ı seversen? Çıldıracağım! Bana merhamet et, söyle, nesin?”

      Hasan: “Ayağının tozuna kurban olmaya istekli bir biçareyim.”

      Sohbet bu yola dökülünce, Cuzella’ya bir şaşkınlık ve hayret ve Hasan’a bir sükût ve sükûnet gelerek on dakika kadar da bu hâlde kaldılar.

      Cuzella: “Demek oluyor ki beni seviyorsun.”

      Hasan: “Bana o cesareti verirseniz ihya etmiş olacaksınız.”

      Cuzella: “Öyleyse bu kıyafete niçin girdiniz?”

      Kızın bu suali üzerine Hasan’a bir durgunluk mu geldi dersiniz? Heyhat! Hasan Mellah’ı nazarınızda o kadar ahmak, o kadar kıt anlayışlı bulmayınız. Kız sualini sorar sormaz, güya oynayacağı oyunu evvelce bellemiş ve söyleyeceği sözü ezberlemiş gibi sürat ve maharetle:

      Hasan: “Şayet yakayı ele verecek olursam bir korsan olmak üzere idam edileyim de halk Alfons’un konağına bir âşık girmiş diyeceğine bir hırsız girmiş desin ki bu suretle sizin de iffetiniz muhafaza edilmiş olsun.”

      Cuzella: (hayretle) “Garip düşünce.”

      Lakırtının sonlarına doğru Cuzella gözlerini Hasan Mellah’ın yüzüne dikip ayıramıyordu. Son cevabını verdikten sonra gözlerini hâlâ ayırmayıp bir müddet daha baktı. Yerinden davranıp:

      Cuzella: “Ayağa kalkmak isterim ama açık saçığım. Senin gibi babayiğitlere benim gibi bir mahcup kızcağız ‘Arkanızı dönünüz!’ diye rica ederse ricası kabul olunur.”

      Hasan “Ah! En perişan hâlinizi görmek benim için en büyük saadettir. Lakin emrinizi reddetmek gibi bir edepsizlikte bulunmamaya o kadar mecburum ki hatta en büyük arzumu bile bu mecburiyet yolunda feda ederim.” dedi ve arkasını Cuzella’ya çevirip kız dahi mümkün mertebe gömleğiyle, filanıyla örtünerek yatağından kalktı. Hasan’ın karşısında durup yine söze başladı. Ama daima gözlerini çocuktan ayırmıyordu.

      Cuzella: “Mademki beni seviyordunuz niçin başka bir yol ile bu hâlinizi beyan etmediniz de bu tehlikeli yolu buldunuz?”

      Hasan: “Aklım bu kadar erebildi.”

      Cuzella: (kütüphaneye gidip oradan bir resim çerçevesini alarak, bir resme bir Hasan’a baktıktan sonra) “Bu resmi tanıyor musunuz?”

      Hasan: (resme ilk bakışında çehresi bozulup titreyerek) “Bu resim size nereden geldi?”

      Cuzella: “Faslı bir tacirden alınmıştır. Alınalı bir seneden fazla oldu. Fakat kimin resmi, tanıyor musunuz?”

      Hasan: “Evet tanıyorum, benim kendi resmim.”

      Cuzella: “Sizin mi, sizin mi? Evet ben de öyle benzetmiştim.”

      Hasan: “Cadiz deniz okulunda aldırdığım bir resimdir.”

      Gerçi bu resim Hasan Mellah’ın resmiydi ki Hasan Mellah kızdan, bu resmin Faslı bir tacirden alındığı hakkında aldığı malumat üzerine babasının evinden yağma edilen eşyanın Cartagena’da satılmış olduğunu dahi anladı. Cuzella ise Hasan’ı o resimdeki durumuna koyup da uzaktan baktığında gerçekten karşısındaki deniz haydudunun, o resmin sahibi delikanlı olduğunu anladı.

      Okuyucular bililer ki Cuzella, Pavlos’un yüzünü şeytan yüzüne benzettiği zaman bu resmi öğretmeni Marie’ye gösterip o vakit resmin çehresini “melek çehresi” diye vasfetmişti de Marie tabiatta bu kadar güzel bir yüz olamayacağını söylemişti. Şimdi Cuzella, tabiatta o kadar güzel bir çehre olabileceğini anladı değil, âdeta yüzün sahibini, bizzat, vücuduyla karşısında bulunmasıyla gözleriyle seyrediyordu. Şimdi kendisinin bu resim hakkında bilinen rağbeti derhâl karşısındaki haydut üzerine çevireceğine şüphe mi ister?

      Şaşkınlık ve hayret daima sohbeti kesmekte olduğu gibi, bu defa da kesti. Bu esnada gerek Hasan’ın gerek Cuzella’nın kalbî hissiyatlarını tasvir mümkün değildir. Şu kadar var ki Cuzella’ya hayatından emniyet geldiği cihetle, evvelki telaş ve yürek çarpıntısı yok olacağı yerde, bir kat daha telaş, bir kat daha yürek çarpıntısı artmıştı. Hep, o zaten yaygın ve bilhassa uykusuzluk hâliyle mahmur olan gözleri süzülüp süzülüp, bayılıp bayılıp gider kâh alı al, moru mor ve kâh bembeyaz renklere girerdi ki Hasan Mellah dahi kızda bu değişiklikleri gördükçe yüreğinde bin hisler duyuyordu. Nihayet yine kız sözü açtı.

      Cuzella: “Siz beni nerede ve ne vakit gördünüz? Ben sizi hiçbir yerde görmedim. Yalnız bu resim…”

      Hasan: “Bendenize böyle bir sual etmemelisiniz. Farz ediniz ki sizi şimdi şurada gördüm. Âlemde her ümidi, her emeli sizin bu lütuf edici bakışınızdan ibaret bulunan bir biçare hakkında edilecek muamele neyse onu ifa buyurmanızı rica ederim.”

      Cuzella: “Hayır, şu bulunduğunuz kıyafet çok tehlikeli bir kıyafet de onun için söylüyorum.”

      Hasan: “Ne yapayım? Dedim ya! Tutulursam asılayım da tek sizi dillere düşürmeyeyim diye bu kıyafete girdim. Zaten hâlimden bu cihanda sırlara ve gizli şeylere vâkıf olan Cenabıhak’tan başka bir ferdin dahi haberi yoktur. Sizi dile düşürmemek, benim gibi samimi bir sevgili için ne kadar güçtür. Hatta yine söylüyorum ki eğer lütfunuza mazhar buyrulmayacak isem, eğer benim gibi bir biçarenin sizi sevmesini kabahat görüyorsanız, eğer bu küstahlığımın şu anda şurada mahv ve nabedid14 olması da isteniyorsa emrediniz de kendi kendimi şu kama ile vurayım!” diye Hasan kamasını çekmiş ve hiç şüphe yok dünyada şimdiye kadar gördüğü musibetler bundan sonra da devam edecek olup da kahır ve ümitsizlik içinde yaşamaktansa böyle bir peri çehrenin yüzüne baka baka son nefesini tamamlamayı büyük bir nimet saymıştı. Ancak kız kamayı görünce bir kere “Hay!” diye dizlerinin bağı çözülüp Hasan’ın eline sarılarak dizleri üstüne yığılıp kalması üzerine Hasan kamasını yerine koyup:

      Hasan: “Aman affediniz. Bir büyük kusur ettim. Zihnimin perişanlığına veriniz. Burada kendimi vurmanın, sizin için en büyük rezalet olacağını şimdi anladım. İsterseniz uşaklarınıza, filana haber veriniz. Beni tutuklatınız ve yarın hükûmet assın.”

      Cuzella: (ağlar gibi bir tavır ile) “Hiç ben seni ele verir miyim? Vallahi yüreğimin içinde saklarım. Fakat siz kimsiniz?”

      Hasan: “Ben Cadiz şehrinde ticaretle meluf ve meşhur olan Sinyor Pavlos’un ortaklarındanım.”

      Cuzella: (tam bir yürek çarpıntısıyla) “Ne dediniz, Pavlos mu?”

      Hasan: “Evet!”

      Cuzella: “Aman, sakın yanlışınız olmasın.”

      Hasan: “Nasıl yanlışım olabilir ya, üzerimde kendi imzasıyla kâğıtlarım bile vardır.”

      Korsan gemisinde haydutlar kendisini soydukları zaman, üzerinden çıkan evrakın ne olduğunu, okuma bilen olmadığı cihetle anlayamayarak bunları yine Hasan’a iade etmekte bir sakınca görmemişlerdi. Hasan’ın gemideki varı yoğu üzerinde olan eşyadan ibaret olduğundan bu kâğıtları koynundan çıkarmazdı. İlk defa olarak kızın karşısında çıkarıp önüne koydu. Evrakın içinde hangi memlekette bulunursa bulunsun kâğıt sahibine Pavlos namına istediği kadar para verilmesine dair bir açık emir olduğu gibi, Pavlos Kumpanyası gemilerinde çalışan kaptan ve tayfaların hepsine hitaben dahi bir emir olup hepsinin kâğıt sahibinin her bir emrini icra edecekleri beyan