Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

diğer ipler üzerinde o kadar hareketler gösterdi ki Pietro ile Zerno büyük bir hayretle parmak ısırdılar.

      Sonra Arap aşağı inip bu yoldaki mahareti üzerine fikirlerinin ne olduğunu kaptanlara sordu. İkisi birden yalnız boyunlarını büküp kendisini pek çok beğendiklerini söylemek için söz bulamadıklarını anlatmak istediler. Hasan “Müsaadeniz olursa üç topu dolduracağım. Denize bir varil atıp sonra topları nişan alarak üçüne birden ateş verdirince üç güllenin üçünü dahi isabet ettireceğim.” dedi. Pietro pek vakur ve inatçı bir adam olduğundan bunun imkânsız olduğunu iddia ederek “Sen bir topu nişan alırken, evvelki top geminin hareketiyle nişanı kaybeder.” dedi. Ancak Hasan “Ben zaten ilk topu tam nişan almayacağım, onu hesapla bir cihetle nişan aldıktan sonra dümeni kendi elime alacağım. Tam gemiyi hizaya getirince ateş ettireceğim.” dedi. Bu suretle imkânını Alonzo ile Zerno teslim ettiler. Fakat Pietro teslim etmedi. Nihayet Hasan kalktı. Topları birer istikamet üzerine nişan aldı ki her biri diğerine paralel denilecek istikamette olup güllelerin istikamet hatlarına verdiği meyil ile gülleler, birbirlerini tam hedef noktasında bulacaklardı. Bundan sonra dümen yekesine ince ipler ile birer bocurgat yapıp kendisi birinci topun yanında bulunduğu hâlde dümenin idaresine başladı. Bunun üzerine büyücek bir varili denize attılar. Tam yedi sekiz yüz metre kadar ayrıldıktan sonra birinci topu geminin istikametine uygun bir şekilde nişana getirip ateş kumandasını verince güllelerin üçü dahi varilin önüne düştüler. “Varili mahsus vurmadım, zira varil vurulmuş olsaydı üç güllenin bir yere vurduğu görülmezdi.” dedi.

      Zerno bu maharet üzerine koşup Hasan’ın boynuna sarılarak alnından ve gözlerinden öptü. Pietro dahi bu muamelede Zerno’ya mecburen uydu.

      Derken Kaptan Pietro, Korsikalının denize atılması için emir verdi; fakat elbisesinin yeni misafire verilmek için çıkarılmasını işaret etti. Haydutlar derhâl biçare Korsikalının üzerine yürüdüler. Hasan bunu görünce aklı başından gidip bu eşkıyalığın önlenmesini Alonzo’ya terk ile kendisi de kaptanların ellerine sarıldı. “Benim için bir adamın denize atılmasına asla razı olamam. Beni atınız da onu atmayınız!” diye yalvardı. Gerçi gerek Pietro ve gerek Zerno, Arap’ın bu ricasını kabul etmediler. Nihayet araya Alonzo dahi girip neticede, herifi denize atmayarak en evvel tesadüf edilecek bir karaya çıkarılmasına karar verildi.

      Karar yalnız bundan ibaret değildi. Kaptanlar cenaplarının cömertlikleri tuttuğu için Hasan’a birisi bir aba diğeri de bir pantolon bağışladılar. Alonzo bu ara da tuhaflıktan geri durmadı. Dedi ki: “Zaten Korsikalıyı denize atmaktan murat da yeni misafire verilmek için arkasındaki gömlek ile ayağındaki pantolonu almaktı. İşte kaptanların cömertlikleri sayesinde o istek de yerine gelmiş oldu.”

      Sözün kısası, Hasan haydutluğa kabul olundu. Hatta hangi tarafa gidilecekse karar verilmesi kaptanlara ait bir vazife olmak ve verilen kararın icabını yerine getirme durumu yalnız yeni arkadaşa kalmak suretleri dahi zikredildi.

      Bundan sonra Hasan istirahat için arkadaşı Alonzo ile beraber baş altına gittiler. Bir de arkaları sıra miço gelip kaptanların yemeklerinden her nöbet yeni arkadaşa dahi birer sahan verilmesine karar verildiğini de müjdeledi.

      Alonzo ile Hasan yalnız kalınca Alonzo “İşte sidi, canımızı kurtardık demektir. Bundan sonra namusumuzu kurtarmaya çalışırız. Lakin siz bu aba ile olamazsınız. Benim gömleğim ikidir. Arkamdaki gömlek daha yenicedir. Onu size takdim ederim. Ben ise diğer eski gömleği giyerim.” diye arkasındaki yamaları, filanı oldukça yolunda olan gömleği çıkarmaya başladı. Hasan, Alonzo’nun bu hediyesini memnuniyetle kabule hazırlandı. Bir de herif gömleği çıkardıktan sonra Hasan vücuduna dikkat etti ki göğsünde, memelerinin altından boylu boyunca bir kılıç yarası var. Yeni yara değil, kılıç yarası yeri var. Bu yeri büyük bir merakla temaşa edip “Hiç de bu kadar büyük yara tasavvur etmemiştim. Hem bunu nasıl vurdular? Arka üstüne yatmış olduğun hâlde mi? Yoksa yara değil midir?” diye sual etti. Alonzo ise bir yandan eski gömleğini giyerek diğer yandan Hasan’ın sualine şu yolda cevap verdi:

      “Benim başımdan geçenler tuhaftır efendim. Bu yara kılıç yarası değil âdeta bıçak yarasıdır. Hem de babamın eliyle açılmış bir yaradır. Ben İspanya’da Murcia şehrinde doğmuşum. Lakin validemin nikâhlısı bulunan babamın sulbünden değil. Benim validem Cartagenalı bir gemicinin karısı imiş. Pek iffetli bir şeymiş. Sonra sulbünden olduğum tacir bir adam, Cartagena kasabasına giderek nasılsa o iffetli, ismetli hanımı baştan çıkarmış. Kadının kocası bir kere bilmem hangi taraflara gemi ile ticarete gidip iki sene kadar zaman, validem sevdiği herifin yanında bulunmuş. Bana ondan gebe kalmış. Fakat güya kabahat benimmiş gibi beni kendi memleketinde doğuramayıp Murcia’ya gelerek orada doğurmuş. Ondan sonra validem her yaz Murcia’ya hava değişimine gelip âşığını, yani benim asıl babamı, başka bir kadının sevdasıyla meşgul bulunca İspanyol kızlarının âdeti olduğu üzere çıkarıp âşığını vurmuş. İşte asıl babam bu yaradan vefat etmiş. Ben pek küçük olduğum için bu olayı layığıyla bilemiyorum. Lakin daha garibini ben gördüm. Sekiz dokuz yaşında vardım ki yine validem Murcia’ya gelip sütninemin evine misafir konmuştu. Meğer babam, yani validemin asıl nikâhlısı bulunan adam kimse, karısının bir piç doğurduğunu haber almış. Arkası sıra o dahi Murcia’ya gelmiş. Benim bunlardan ve anamın kocası kim olduğundan haberim yok ya. Bir de bir gün ben anamın kucağında iken içeriye ızbandut ayısı gibi bir herif girip validemle birkaç lakırtı ettikten sonra belinden koca bir bıçak çıkartarak evvela valideme vurdu. Sonra ben dahi göğsüm üzerinden soğuk soğuk bir şey geçtiğini duydum. Herif kaçtı gitti. Durum etrafa duyulunca etraftan koşup geldiler. Validemi cansız buldular. Bense ölmemişim. Meğer herif benim sol tarafımdan vurmak istediği hâlde, bıçak kaçıp göğsümün üzerinden sıyrılıp geçmiş. Beni papazların hastanesine götürdüler. Orada bakılıp iyi oldum. Şimdi düşünsen ki bunda benim ne kabahatim var. Kabahat sahibi validem. Dünyaya gelmek benim elimde miydi? Neyse, biz piç olmak cezasını çektik. Çektik değil, hâlâ da çekiyoruz. Çünkü validem vefat ettikten sonra artık ben bakıntısız kaldım. Serseri gezmeye başladım. Derken bir herif beni aldattı. Tanca’ya kadar götürdü. Orada İspanyol esiri diye sattı. Birkaç kapı değiştirdim. Nihayet sizin amcanız Sidi Hamdan’ın yanına satıldım.”

      Alonzo’nun hikâye ettiği macera, ilk kitapta anlattığımız Alfons’un, kızı Cuzella’ya, annesinin öldürüldüğüne dair naklettiği fıkraya ne kadar benzediği dikkate alınırsa bizim koca Alonzo’nun, yine bizim koca Alfons’un öldürdüm zannettiği piç çocuk olduğu meydana çıkar. Fakat Hasan o fıkrayı bilmediği cihetle Alonzo’nun asıl mahiyetini takdir edemeyerek yalnız “Amcanız Sidi Hamdan’ın yanına satıldım.” sözüne dikkat edip “Sen birtakım Arap isimleri veriyorsun ama benim onlardan haberim yoktur.” diye acele gösterdi ve Alonzo ise “Siz kendinizi istediğiniz kadar inkâr ediniz, ben velinimetzadem hakkında borçlu olduğum hürmet, riayet ve hizmetten geri durmam.” cevabıyla karşılık verdi.

      Hasan’ın Alonzo’ya gösterdiği bu emniyetsizlik bir günlük, beş günlük değildi. Sonuna kadar devam etmek için tertip olunmuştu. Lakin Alonzo’nun dahi Hasan’a gösterdiği hürmet ve riayet bir günlük, beş günlük değildi. Sonuna kadar devam etmek üzere tertip olunmuştu.

      Korsan gemisi ilk ve ikinci günkü hızıyla giderek üçüncü gün sabahleyin İspanya kıyılarında bir burun göründü. Dümeni biraz daha kuzeye bükerek bahsi geçen burnu tuttular. Kaptan Pietro’nun emriyle bir sandal indirip Korsikalıyı bu sandala terk ettiler. Biçare Korsikalı giderken Hasan’a dönüp “Arkadaş ben sana can borçluyum. Bu borcumu unutmam.” dedi. Ne mühim borç! Ne mühim vaat! Oradan sandalın dönüşüyle gemi yine yelken kaldırıp rüzgâr dahi azıcık batıya yönelmiş olduğu cihetle, biraz doğu tarafına dümen oynatarak Mallorca’ya yol verildi. On sekiz