Zekeriya Akman

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi


Скачать книгу

dergisini konu alan bir diğer çalışma ise Zekiye Berrin Hacıismailoğlu’nun yüksek lisans tezidir.4 Bu çalışmada, Safvet Yetkin’in tasavvufi kavramlara bakış açısı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Otuz altı başlık altında, kırktan fazla tasavvufi terimin incelendiği çalışmada, Yetkin’in Tasavvuf dergisindeki yazılarından yola çıkılarak bu terimlere nasıl baktığı hususunda bilgiler verilmiştir.

      Tasavvuf dergisi ile ilgili olarak hazırlanan tezlerin yanı sıra Müteferrika dergisinde yayımlanan Mustafa Birol Ülker ve Ömer Faruk Bahadır’ın Şeyh Mustafa Safvet (Yetkin) ve Tasavvuf dergisi5 isimli bir makale mevcuttur. Bu makalede Yetkin ile alakalı kısa bilgiler verilmiş ve Tasavvuf dergisinde yer alan makalelerin isimleri, yazarları ve hangi sayının hangi sayfasında yayımlandığı yer almaktadır.

      Bunların yanı sıra, Safvet Yetkin’in memleketi olan Şanlıurfa ile ilgili yapılmış olan bazı yerel çalışmalarda konu ile alakalı birtakım açıklamalara ve bilgilere yer verilmiştir. Fakat bu çalışmalar, arşivlere inilerek yapılan detaylı incelemeler olmadığı için konumuza kaynaklık teşkil etmemiştir.

      Safvet Yetkin’in Yaşadığı Dönemdeki Siyasi ve Sosyal Durum

      Safvet Yetkin; yaşadığı dönem itibarıyla, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına ve yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna şahitlik etmiştir. Yetkin ayrıca hem Osmanlı Devleti’nin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarında ve meclislerinde üst düzey görevler yapmış ve yaptığı çalışmalarla adından söz ettirmeyi başarmıştır. Bu yüzden Safvet Yetkin’in yaşadığı dönemin genel koşullarının kısa bir özetini verirken, Osmanlı Devleti’ni yıkılış sürecine götüren olaylar, devletin yıkılmasını engellemek için yapılan çalışmalar, devletin yıkılışı ve yeni Türk devletinin kuruluş döneminde yaşananlar gibi majör gelişmelerden de bahsetmenin uygun olacağı kanaatindeyiz.

      1866 doğumlu olan Safvet Yetkin’in çocukluğu ve gençliği Osmanlı Devleti’nin çok büyük siyasi ve ekonomik sıkıntılar çektiği bir döneme rastlamaktadır. Osmanlı-Rus Harbi’nde Ruslar Yeşilköy’e kadar ilerlemiş ve savaş ağır bir şekilde kaybedilmiştir. Savaşın ardından 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestefanos Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarda fethettiği ve yüzlerce yıldır kendisine yurt edindiği topraklar elden çıkmıştır. II. Abdülhamit Dönemi’nde (1876-1909) Osmanlı Devleti; Balkanların yanı sıra Ege’de, Doğu Anadolu’da, Arapların yoğunlukla yaşadığı vilayetlerde ve Kuzey Afrika’da önemli toprak kayıpları yaşamıştır. Savaş ve işgaller karşısında pek fazla bir şey yapamayan II. Abdülhamit, halkı bir arada tutmak ve o dönemde yaygınlaşan milliyetçilik akımını engellemek için çaba göstermiştir. I. Meşrutiyet (1876) sonrası kurulmuş olan Osmanlı Mebusan Meclisi, Osmanlı-Rus Harbi gerekçe gösterilerek II. Abdülhamit tarafından kapatılmıştır. Padişahın bu dönemdeki ülke yönetim anlayışı bazı çevreler tarafından “İstibdat Dönemi” olarak adlandırılmıştır. II. Abdülhamit’in bu hareketinin ardından, meşruti yönetim taraftarları ise II. Abdülhamit’e muhalefet etmişlerdir.6 Padişahın sıkı politikalarına rağmen, savaş ve toprak kayıplarının sürmesi ise siyasi ve fikrî çevrelerin yeni arayışlar içerisine girmesini hızlandırmıştır.

      Bu dönemde öne çıkan fikrî akımların en önemlisi “Genç Türk” hareketidir. Nitekim bu hareketin en önde gelen ekolü İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908’de II. Abdülhamit’i parlamentoyu açmaya zorlamış ve daha sonra da kendisinin tahttan çekilmesine neden olmuştur.7 II. Abdülhamit Dönemi’nde Osmanlı Devleti’nde öne çıkan diğer akımlar ise İslamcılık ve Türkçülüktür. Fakat bu dönemde, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmaları daha etkili olmuş, cemiyetin anayasal ve meşruti rejime geçilmesi yönündeki mücadeleleri sonuç vermiştir. Padişah ise yapılan bu baskıların neticesinde 23 Mayıs 1908 tarihinde anayasal rejime geçmek ve meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kalmıştır.8 Osmanlı Mebusan Meclisi için yapılan milletvekilliği seçimlerini İttihat ve Terakki Partisi kazanmıştır.

      Safvet Yetkin’in de üyesi olduğu ve güçlü bir şekilde desteklediği İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908–1918 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin yönetimine etki eden en önemli siyasi hareket olmuştur. 1889 yılında, birkaç askerî öğrencinin zihninde şekillenen ve ilk başlarda gizlilik içerisinde faaliyetini sürdürmüş olan bu hareket, 19. yüzyılın ikinci yarısında, yoğunlaşan muhalefet teşkilatlarının en güçlüsü olmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanında büyük etkisi olan bu teşkilat, daha sonra cemiyet ve fırka olarak ikili bir yapı içerisinde, ülkenin karar verici gücü olmuştur. Bu cemiyetin 1908’de başlayan iktidardaki gücü, 1918 yılında I. Dünya Savaşı’nın bitişine kadar sürmüştür. Cemiyetin ileri sürdüğü fikirler, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde de etkili olmuştur.9

      Meşrutiyet’in ilanı ilk başta Müslüman ve gayrimüslim ahali arasında büyük memnuniyet ile karşılanmıştır. Fakat bu dönem uzun sürmemiş, ülkenin genel durumunda yaşanan olumsuzluklara bağlı olarak, huzursuzluklar artarak devam etmiştir. Bu devirde, İstanbul’da “Şeriat isteriz!” sloganıyla ortaya çıkan ve tarihe “31 Mart Vakası” olarak geçen ayaklanma ise Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştır.10

      Daha sonra Mebusan ve Âyan Meclisi üyeleri, “Meclis-i Umumî-i Millî” adıyla toplanarak, 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine karar vermişlerdir. Kararın kendisine bildirilmesinin ardından Sultan, Selanik’e sürgüne gönderilmiştir. Yaşanan gelişmelerin ardından Mehmet Reşat, yeni padişah olarak 27 Nisan 1909 tarihinde tahta çıkmıştır.11 Ancak, padişahın değişmesi ve II. Meşrutiyet’in ilanı, iç ve dış huzurun sağlanması için yeterli olamamış, Osmanlı Devleti toprak kaybetmeye ve giderek fakirleşmeye devam etmiştir.

      Özellikle Balkanlarda huzursuzluklar sürmüş, Bulgaristan 5 Ekim 1908 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. 6 Ekim 1908 tarihinde Yunanistan, Girit’i ilhak etmiş, Avusturya-Macaristan ise Bosna-Hersek’i 5 Ekim 1908 tarihinde topraklarına katmıştır. 1910 yılında Arnavutluk’ta ayaklanmalar yaşanmış ve 1912’de I. Balkan Harbi başlamıştır. Bu savaş neticesinde Osmanlı Devleti, Balkanlardaki topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiştir. Daha sonra yapılan II. Balkan Harbi neticesinde, bunların bir kısmı geri alınabilmiştir. Bu dönemde savaşlar sadece Balkanlar ile sınırlı kalmamış, İtalya, Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal etmiştir.12

      Tüm bu dış gelişmelerin yanı sıra içeride de ekonomik ve siyasi durum oldukça kötüye gitmiştir. Ülkenin çeşitli bölgelerinde, ekonomik ve siyasi sebepli birçok ayaklanma baş göstermiş ve devleti oluşturan çeşitli ırklar arasındaki ilişkiler de gittikçe kötüleşmiştir. Ermeniler, Doğu Anadolu’da yeni bir terörizm dalgası başlatmıştır.13 Osmanlı Devleti, içerde ve dışarıda çok sayıda sorun ile mücadele ederken, I. Dünya Savaşı patlak vermiş ve dönemin yöneticileri, kaybedilen toprakları geri almak düşüncesiyle savaşı kazanacağını tahmin ettikleri Almanya’nın safında yer almışlardır.

      29 Ekim 1914 tarihinde, daha önce Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan, Yavuz ve Midilli ismi verilmiş iki Alman gemisi,