Ахмет Мидхат

Henüz 17 Yaşında


Скачать книгу

bu sanata başlayalı ne kadar zaman oldu?”

      “Dokuz ay.”

      Dokuz ay içinde bir kızın böyle yaşının iki katı yaşlanmış görünecek kadar yıpranamayacağını hatırlayarak Ahmet birdenbire kızın sözüne inanmamak istedi ise de bir de hatırına “Henüz 17 yaşında” sözü gelerek: “Vah biçare, henüz 17 yaşında! Ne zaman kadın oldu, ne zaman meleklere yaraşan o ilk kızlığı mahvoldu; ne zaman buralara düştü? Evet, bu da doğrudur; bu kız daha bir yıllık günahkâr değildir.” dedi.

***

      Bununla beraber hepsinden önce hallolunacak mesele yemek meselesiydi.

      Dün akşam yemek yedikleri lokanta, vaktiyle her zaman devamlı müşterisi oldukları bir yerdi; Ahmet Efendi oraya bir pusula yazarak yemek istedi. Hâlbuki tanımadığı bir yer olsa da yemek getirilebilirmiş; zira Kalyopi’den öğrendi ki gelen müşteriler haber gönderdikçe lokantalar yemek gönderirler ve yine kendi belli fiyatları üzerinden akçesini alırlarmış. Bunu bilmeyen müşterilerse uşağa para vererek yiyecek satın aldıracak oldukları hâlde büyük büyük hırsızlıklara uğrarlarmış.

      Gönderdiği uşak yemeği getirinceye kadar büyük şair Victor Hugo’nun aşkına değil, belki şu pis yerlerde iğrenmeden çok merhamete layık oldukları gene Kalyopi’nin hükmettiği biçarelere şefkat adına, birkaç kadeh içmeye lüzum gördü. Hakiki miktarı elli dirhem1 olmadığı hâlde yüz dirhem sayılarak parası da ev sahibinin ayrı bir kazancı olmak üzere on kuruş olan şişelerden bir tanesi iki kadehle birlikte getirildi.

      Ahmet Efendi Kalyopi’ye dedi ki:

      “Müşterileriniz size çok rakı içirmeyi isterler, öyle değil mi?”

      “Evet.”

      “Sizi keyiflendirip eğlenmek için olmalı; ama siz vücudunuza niçin acımazsınız da o kadar çok içersiniz?”

      “Biz vücudumuza acıyacak olsaydık zati buralara düşmezdik. Biz de müşterilerimize çok içirmek isteriz de onun için kendimiz de çok içeriz.”

      “Müşteri çok içerse ondan ne menfaat çıkar? Geceliği artırmaz ya?”

      “Öyle değil… Beş altı şişe rakı harcanırsa elli altmış kuruş eder. Bizim Dudu müşterilerine çok rakı içiren kızlardan hoşlanır!”

      “Öyle ise, demek oluyor ki sen de bugün hem kendin çok içeceksin hem de bana çok içireceksin. Öyle mi?”

      “Hayır, siz o adamlardan değilsiniz, istediğiniz kadar içersiniz.”

      “Sen de eğer istersen hiç içme! Ben Dudu’yu, başka türlü memnun ederim.”

      “Siz bilirsiniz; içmem, efendim.”

      “Yok, seni içmeye de içmemeye de zorlamak istemiyorum. Canın nasıl isterse öyle yap.”

      “Canım nasıl isterse mi? Hiç benim canımın istediği gibi olur mu? Müşteri ben miyim? Siz nasıl isterseniz öyle..”

      “Hayır, hayır; bugün ben istiyorum ki müşteri sen olasın. Canın nasıl isterse öyle hareket edesin.”

      “Ne kadar iyi adamsınız!”

      Kalyopi bu “Ne kadar iyi adamsınız!” sözünü öyle şaşırmış bir eda ile söylemişti ki sanki dünyada bu kadar iyi adam bulunabileceğine ihtimal dahi verememekte olduğu hâlinden anlaşılmıştı. Bunun için Ahmet Efendi artık kendisi için bir gün bile istediği gibi hareket etmek güç olduğuna inanmış olan bu kızcağızı bari bir gün olsun insanlık hürriyetinden faydalanarak yaşatmak kendisince de; pek büyük bir zevk olacağını hükmetti, dedi ki:

      “Kalyopi, senden bir şey rica edeceğim.”

      “Ne isterseniz, efendim, söyleyiniz.”

      “Bugün şu saatten yarın bu vakte kadar buradasınız; değil mi?”

      “Öyle söylediniz.”

      “Bu zaman içinde beni istediğin gibi eğlendirmek ister misin?”

      “Başka ne isterim?”

      “Öyleyse, yarın bu zamana kadar kendini büsbütün serbest bileceksin. Sana gerçekten âşık olan bir koca yanında bulunuyorsun. Her nazını çekmek onun için bir şereftir. Seni her türlü sevindirmek isterim; anladın mı? Yarın bu vakte kadar nasıl yaşamak istersen öyle yaşayacaksın. Ben de işte bununla eğlenip zevk alacağım.”

      “Ah, kocacığım!”

      “Gene kocacığım dedin!”

      “Siz öyle emretmediniz mi ya? Daha şimdi söylemediniz mi ki yarın bu vakte kadar…”

      “Evet, evet, söyledim. Yarın bu vakte kadar bana kocacığım demelisin; amma gene niçin ah ettin? Söylediğim sözü beğenmedin mi? Teklifimi kabul etmedin mi?”

      “Nasıl kabul etmez mişim? Sevinerek ve teşekkür ederek kabul ederim; amma ben de sizden bir şey dileyeceğim.”

      “Söyle; zati her ne istersen söyle, demedim mi?”

      “Tamam. Siz de yarın bu vakte kadar günahkâr kızlar için günahkârlık üzerinde hiçbir söz söylemeyeceksiniz; bana hiçbir şey sormayacaksınız. Bizim, acınacak kızlar mı, yoksa iğrenilecek kızlar mı olduğumuzu hiç yüzümüze vurmayacaksınız; zevkinizde, safanızda olacaksınız.”

      “Pekiyi. Bu şartı da kabul ettim.”

***

      Ahmet Efendi bu şartı da kabul etti amma pek de gönlünün arzusuna uygun olmak üzere kabul etmedi; zira bu hazırlıklardan maksadı Kalyopi’yi deşip aradığı esrarı elde etmek, öğrenmekti. Kızın açık gönülle, ciddi olarak söylemiş bulunduğu sözler üzerine kendisini bir günceğiz olsun bahtiyar etmeyi başkaca bir istek olarak göze almış olduğundan şimdilik bu emele varmaya yetişir görmeye razı oldu.

      Bir başkasını sevindirip zevklendirmekten zevk ve lezzet aramaya garipsenecek bir manasızlık gözüyle mi bakarsınız?

      Hâlbuki bu hâl insanlar için hep böyledir. Bu da beşerin yaradılışının bir büyük iktizasıdır ki hükmü her şeyden kıymetli olursa da birçok işlerde insan ayırt edemez.

      Yolda bir adama neden aşinalık edersiniz?

      Herkese güler yüz gösterip tatlı söz söylemeyi nezakete uygun diye neden yapmak istersiniz?

      Bunlar hep başkalarını memnun etmek değil midir? Hâlbuki onların sizden memnun olmaları size de zevk ve lezzet verir de onun için böyle yaparsınız.

      Bundaki sır ve hikmet sevgi bahsinde de kendisini en parlak olarak meydana koyar. Sevdiğiniz bir kadını memnun ve mesut etmek için neler yaparsınız? O kadını kendinizden memnun ettiğiniz hâlde onun da size göstereceği memnunluk hâlini size karşı bir sevgi olmak üzere görür, işte siz de bundan memnun olursunuz; zevk alıp lezzet bulursunuz, vuslat zamanında bile kendi hazzınızdan çok sevgilinizin haz duymasını arzu edersiniz; zira sizin zevkiniz dahi o yüzden tamam olacaktır.

      Ama böyle, murdar yerin murdar kızları için böyle değilmiş! Pekâlâ ve tamamıyla böyledir.

      İlkin konuşurken de geçtiği üzere buraya gelenler hemen kızları sarhoş ederek onların keyiflenmesinde zevk ararlar. Hem de bizim Ahmet Efendi’nin hatırına gelen şeylerin hiçbirisi onların hatırına gelmediği hâlde bu kızları sanki kadınlık hassaları iyice olgunlaşmış kadınlardan diye alarak öylece hareket ederler.

      Kızların bu derecelere kadar sızlanmalarının sebebi de bu değil midir? Böyle birkaç altın para harcayanlar daima bu masrafa dayanamayıp bunu gözden çıkardıkları zaman dahi bari tam eğleneyim diye eğlenmenin hepsinde o ifrat derecelere varırlar, ölçüsüzlüklere