Ахмет Мидхат

Henüz 17 Yaşında


Скачать книгу

görmemiş olduğu bir şey gibi görecekti.

***

      Sözün kısası ısmarlanan yemek geldi, Ahmet Efendi arkadaşının refikası olan Agavni’yi dahi yemeğe çağırdı. Agavni ise zati sabahleyin merdiven başında Kalyopi’ye hani şu saatte henüz acemi saydığı kıza ders vermesinden dahi anlaşılmış olduğu üzere, kendilerine mahsus olan hâlleri açık yürekle söyleyiverecek takımdan olmadığı gibi Kalyopi ile Ahmet Efendi arasında söylenmiş olan sözler onunla hiç söyleşilmemiş bulunduğundan onun bu müşteriyi alış hâli Kalyopi’ninkine hiç de benzemezdi; bunun için meydanda olan bir tek şişeden bir tek kadeh içerek yemeğe oturmadan memnun olmadı. Daha rakı istedi. Ahmet Efendi o günden ertesi güne kadar her yap, yapma emri Kalyopi’nin elinde olduğunu söyleyince şaşaladı; bununla beraber Kalyopi bir şişe daha ısmarlayıp arkadaşının şaşkınlığını gidermek için önce Rumca olarak kararlaştırılan şekli anlatmaya başladıysa da Agavni Ermeni olduğu için Rumcada öyle becerikli değildi, Kalyopi’nin ona anlatmaya çalıştığı Rumcayı, zati mesele belli olduğu için Ahmet Efendi dahi anlıyordu.

      Yemek zamanının en büyük kısmı bu Rumca sözlerle geçti. Agavni, Kalyopi’nin söylediği sözleri öyle bir tavırla dinliyordu ki Ahmet Efendi’yi hemen parası çok, aklı yok bir ahmak yerine koyduğunu, bu hâlinden Ahmet Efendi de anlıyordu. Öyle ya! Koynuna almaktan tiksindiği bir kız için şu el açıklığı ahmaklıktan başka neden gelebilir?

      Lakin biçare Kalyopi, kendi sözlerini müşterisinin anlaması ihtimalini hatırına bile getirmediği halde, Ahmet Efendi’nin o zamana kadar hiçbir eşini görmediği adam olduğunu ve gösterdiği yüksek kalpliliğin kendi yüreğine dahi büyük tesir bıraktığını o kadar safça söylüyordu ki bu hâl Ahmet’i geçirdiği duygular ve teessürlerde bir kat daha kuvvetlendirmişti. Bunun Agavni’de uyandırdığı kanaat ise, alay edercesine gülümsemesi anlatıyordu ki bu acemi kızın, bu acemiliğinden fazla, bir de eşekçesine bön bir kız olduğudur.

      5

      Yemekten kalkıldıktan sonra zati geceden beri uykusuz ve yorgun bulunan Ahmet Efendi’yi bir gevşeklik alarak gözleri kapanmaya başladığından, kızların dahi birleşen reyleri üzerine Ahmet Efendi yatağa girdi. Kendisini dahi “Acaba davet eder mi?” diye Kalyopi biraz Ahmet’in yüzüne baktıysa da öyle bir teklif olmadığından ilkin Agavni, biraz sonra Kalyopi odadan çıktılar. Ahmet Efendi dahi oldukça uykuya benzer bir suretle daldı gitti.

      İki saatten fazla uyumuş olmalıdır ki oda içinde çıkan bir gürültü Ahmet’i uyandırdığı zaman bayağı kafası yerine gelmişti. Bu gürültü Hulûsi Efendi’nin dönüşünden oluyordu. Her ne kadar Kalyopi Ahmet Efendi’yi rahat bırakmak için yukarı çıkılmamasını istedi ise de Hulûsi Efendi öyle rey ve emir dinlemeye kendisini mecbur bilmediğinden yukarıya çıktığı gibi Agavni de arkasından, nihayet Kalyopi de hepsinin ardından çıkmıştı.

      Ahmet Efendi’nin uyanması herkeste bir kahkaha uyandırdığı gibi Ahmet dahi bu kahkahaya katılmaktan geri kalmadı. Her kafadan bir söz çıkmak suretiyle deminki yemek ve yarına kadar verilen karar Hulûsi’ye dahi anlatılmaya başlandı. Yarına kadar ne yapılacaksa Kalyopi’nin reyi ile yapılacağı da Hulûsi Efendi’ye anlatılınca dedi ki:

      Ooo… Ne çabuk âşıkdaşlık! Ne çabuk boyunduruğa giriş!

      İşte sen böylesin; daima ifrattan, tefritten ayrılmazsın. Ya hiç olmaz ya en fazlası olur.”

      Lakin Ahmet Efendi bunun neden olduğunu sormak lazım gelmediğini anlatınca Hulûsi dahi latifeyi kısa kesti. Bununla beraber Kalyopi’ye dönerek dedi ki:

      “Eee, hanımefendi; işte saat dokuz1 oldu; ne yapacaksan her şeyin tam zamanıdır.”

      Kalyopi:

      “Ne yapacağız diye düşünüyorsunuz?”

      Hulûsi:

      “Acayip! Burada kalmaktan maksat zevk değil mi? Safa değil mi? Bunun birinci şartı ise dün akşam lokantada olduğu gibi istemeye istemeye başlayarak sonra dünyada gelmiş, gelecek, ne kadar şairler, filozoflar varsa hepsinin aşkına ölümüne, dirisine kadehler tokuşturmak değil midir?”

      Kalyopi bu sözün ta “kadehler”e gelinceye kadar olan kısmından hiçbir şey anlayamamıştı. “Kadehler” lafını işitince dedi ki:

      “Bu gece her şeyi ben emredecek değil miyim? Eğer her şeyi benim emrime vermekten maksat bizim eğlencemiz, rahatımız, memnunluğumuz yerine gelsin ise ben önce derim ki bu akşam rakı içilmeyecektir.”

      Agavni:

      “Oh, eğer senin her reyin böyle olacaksa ben de sana haber veririm ki reylerinden hiçbirisi kabul olunmayacaktır.”

      Hulûsi:

      “Ben de Matmazel Agavni ile beraberim; hem sanırım ki sen de bizimle berabersin, değil mi, Ahmet?”

      Ahmet:

      “Hayır; ben Kalyopi’ye söz verdim. Onun dediğinden dışarıya çıkmam.”

      Agavni:

      “Eğer Kalyopi’nin dediğinden dışarıya çıkmayacak olursanız bu akşam esnemekten çenelerimiz ayrılır, can sıkıntısından patlarsınız.”

      Kalyopi:

      “Biz bu kararı verdiğimiz zaman siz yoktunuz; bunun için bu karara uyup uymamak sizin bileceğiniz bir şeydir; ama biz içmeyeceğiz. İyi değil mi, kocacığım?”

      Ahmet:

      “Pekâlâ, karıcığım!”

      Hulûsi:

      “Vay, vay! Karıcığım, kocağım, ha? Bravo! Bravo! Aferin, Kalyopi! Bu derecelerde başarı, ha! Tebrik ederiz.”

      Kalyopi:

      “Biz yarına kadar böyle karar verdik. Yarına kadar karıcığım, kocacığım diyeceğiz. Siz buyurunuz, rakı ısmarlayınız; içiniz; biz içmeyeceğiz.”

      Hulûsi:

      “Güzel, ya! Fakat şunun hikmetini bize de söyle ki eğer akla yakın bir şey ise biz de size uyalım. Zati biz de Bekri Mustafa’nın torunları değiliz, ya? Aralıkta bir içeriz.”

      Kalyopi:

      “Bundaki hikmet şudur ki biz her akşam… Her akşam değilse bile haftada dört beş, altı akşam körkütük sarhoş oluncaya kadar içiyoruz; eğer bu akşam da içersek her akşamdan bu akşamın ne farkı kalır? Hâlbuki bir akşamcık da sarhoş olmaksızın uslu, akıllı, rahat eğlenirsek bizim için görülmemiş bir akşam geçmiş olur; ben de ondan pek çok hoşlanırım. Zati benim hoşnut olmamı kocam istiyor; işte bunun için öyle olsun dedim.”

      Hulûsi:

      “Güzel ama matmazel, sizin gibi biz de her akşam içsek, körkütük olsak; bir akşam da ayık geçirmeye lüzum görürdük. Belki aylar vardır ki biz ağzımıza damla koymamışızdır. Yalnız, dün akşam, birkaç kadeh parlattık. Böyle olunca biz bu akşam vur patlasın, çal oynasın diye geçirirsek hoşlanacağız.”

      Ahmet:

      “Canım, işte kızcağız pek iyi söyledi, ya! Siz buyurunuz, afiyet olsun. Bizi de kendi hâlimize bırakınız.”

      Hulûsi:

      “Canım, seninle lakırdım yok. Sen şimdi içmemek için dünyanın felsefelerini, hikmetlerini ortaya koyarsın. Bir kere de başlandı mı, artık seni alıkoymak için zincirlerle bağlamak lazım gelir. Her arkadaşın karşı koyması senin gibi olacak olsa dünyada hiç iki arkadaş arasında ayrılık görülmezdi. Ben matmazel Kalyopi ile konuşuyorum.”

      Kalyopi:

      “Pekiyi;