Yasin Topaloğlu

Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün


Скачать книгу

miting meydanlarında bas bas bağırmıştı Hilton arazisi ile ilgili.

      Ya şu zıpçıktı Fatih Altaylı’ya ne demeliydi?

      Yok efendim hiçbir yolsuzluğa göz yummazmış!

      “Ulan senin…” dedi. Sevincinin ortasında bile aklına geldiğinde ifrit olmuştu Altaylı’ya.

      Keşke şu Altaylı’yı, eşek Altaylar’dan gelinceye kadar bir pataklatsaydı.

      Sanal âlemde ne diyorlardı: Yok insanın bilmem kaç kemiği varmış, o kadar kemiği dururken, gele gele gelip biri kalbini kırarmış.

      Altaylı da hem kalbini kırmış hem de ne kadar süfli biri olduğunu ortaya koymuştu.

      TV’de her seyrettiğinde kanı tepesine sıçrıyordu Altaylı’yı.

      Almanya’da her yıl kanını değiştirdiği kliniğin doktorları, “Stresten uzak dur.” diyorlardı.

      Söylemesi kolaydı tabii…

      Ne de olsa “Deccal”le aynı ülkede yaşamıyorlardı bu doktorlar.

      Hemen medya yöneticilerini çağırdı.

      Adının, olabildiği kadar bütün gazete ve dergilerin künyelerine en büyük puntolarla yeniden yazılmasını emretti.

      Bütün televizyon kanallarında en hızlı, ritmi en yüksek programlar yayımlanmasını söyledi.

      Ertuğrul’a en iyi arka kapak güzeli fotoğrafını, ön sayfaya taşımasının iyi olacağını hatırlattı.

      Ertuğrul Özkök, tam o anda en son aldığı Petrus şaraplarını yine gazeteye ödettiğini düşünüyordu. Maaşından ödeyecek olsaydı kredi kartına taksit yaptırmak zorunda kalırdı.

      Amiral gemisinden indiğinden bu yana arayan soran kalmamıştı neredeyse.

      Neredeydi o Manukyan’ın dükkânının telefonu gibi çalan telefonlarının olduğu günler…

      Genelkurmayın basın müşaviri bile nazlanıyordu telefonuna çıkmak için.

      Bakanlar açmıyordu telefonunu; oysa o bakanların telefonunu açmazdı geçmiş zamanlarda.

      Ertuğrul Özkök, sevinçten Petrus şaraplardan birini çoktan midesine indirmişti.

      Kafası hafif değil, bayağı dumanlanmıştı.

      Aydın Doğan, Rahmi kardeşine verdi haberi.

      Duymuş olabilirdi Rahmi.

      Olsun, dedi. Hiç olmazsa geyik yaparız! diye düşündü.

***

      Rahmi de sevinçliydi.

      Ona da Türkiye’yi dar etmişti.

      O da onursal başkanlığa terfi etmişti kendi holdinginde; bir de yetmiyormuş gibi tekneyle kendini denizlere atmıştı.

      Yanılıp “Bir milyar doları var.” demişti bir canlı televizyon yayınında galeyana gelerek.

      Zaten hiç hazzetmezdi televizyon yayınlarından.

      Olacak olmalıydı ya.

      Olmuştu.

      Sonra bu beyanını kös kös yalanlamış ve ardından kâbus günleri başlamıştı.

      Topu topu 15 yılda bir TÜPRAŞ’a konabilmişlerdi, bir de zar zor Yapı Kredi’yi almayı başarmışlardı.

      Eğer Karamehmet her şeyi birbirine karıştırıp işlerini içinden çıkılmaz hâle getirmesiydi o da mümkün olmazdı ya…

      İşler kesattı.

      Devletin bütün ihalelerinden dışlanmışlardı.

      ‘Cillop’ gibi işler yeni yetme adamlara veriliyordu.

      “Aldık!” diye sevindikleri işler bile iptal ediliyordu.

      Otoyol ve köprü özelleştirmesinde yanlarına Murat Ülker’i almışlardı oysa.

      Yoksa patron Murat Ülker’i de mi çizmişti?

      Rahmi, Murat, Pensilvanya’nın parasını işlettiği için mi yedi çiziği? diye düşündü.

      Turkcell işinde de Murat’a geçit vermemişti “Deccal”.

***

      ABD Ankara Büyükelçiliği acil koduyla başkentlerine haberi bildirdiklerinde ABD başkanı uykusunun en güzel yerindeydi.

      First lady, henüz Beyaz Saray’daki gecelere alışamamıştı.

      Kocası da traktör gürültüsünü andıran bir gürültüyle horluyordu.

      Bin kere söylemişti ameliyat olmasını.

      O ise sızlanmıştı. Yok kan tutuyormuş, yok korkuyormuş…

      Kulaklarına pamuk tıkamayı denemiş, olmamıştı, kocasının burnuna bant takmıştı o da olmamıştı.

      Beyaz Saray’ın başkanlık sekreterleri hangi durumlarda başkanın uyandırılması gerektiğini çok iyi biliyorlardı.

      Fethullah Gülen’in kırmızı bültenle aranıp INTERPOL üzerinden istenmesi ve Türkiye’nin bu konuda ısrarcı olması Türkiye ile ilişkileri germişti.

      Fethullah Gülen gibi küresel bir şebekenin liderini nasıl kelepçeleyip teslim edebilirlerdi?

      Yüzlerce ülkeye nasıl ellerini kollarını sallayarak girebilirlerdi Fethullah Gülen olmazsa?

      Orta Asya’da ve Uzak Doğu’da Rusya’yla Çin’i nasıl kuşatabilirlerdi?

      Geçmişte Fethullah Gülen, araları bozulduktan sonra defalarca Beyaz Saray’a haber gönderip “Uzun Adam” konusunda uyarmıştı kendilerini.

      Beyaz Saray sekreteri, haberi kahvaltıda vermeye karar verdi.

      Ankara büyükelçiliği acil koduyla göndermiş olabilirdi mesajı ama kendilerinin acelesi yoktu.

***

      Fethullah Gülen’in yakın çalışma arkadaşlarından Osman Şimşek, Hocaefendi’nin yerine geçen adama bir türlü ısınamamıştı.

      PKK’nın Hocaefendi’nin cenazesine yaptıklarından ötürü Türkiye’den tekrar ABD’ye dönmüş hatta Türk vatandaşlığından da çıkmıştı.

      Hocefendi’nin yokluğuna alışamamıştı.

      Hocaefendi’nin ölümünden sonra çok büyük bir kriz yaşanmıştı Hizmet Hareketi’nde.

      Hele merkez üsleri Türkiye’de, darbeler, bel kemiklerini bile kırmıştı.

      Bir avuç şakirt kalmıştı; onlar da yeraltına çekilip uyuyan hücrelere dönmüştü.

      Hareketin başta “Zaman”, “Today’s Zaman”, “Meydan”, “Millet”, Samanyolu, STV Haber, Mehtap TV, Irmak TV, Gaziantep’ten Kürtçe yayın yapan Dünya TV, Cihan Haber Ajansı olmak üzere Türkiye’deki bütün medya organları, TMSF’ye devredilmişti.

      Hizmet Hareketi’nin fonlarını yöneten Gaziantep’teki Nakıpoğlu, Kayseri’deki Boydak ailelerinin ve Hocaefendi’nin “tebessümüne tüm varlığını bağışlayacağını” söyleyen Akın İpek’in tüm mallarına MASAK raporları çerçevesinde kara para olduğu gerekçesiyle el konmuştu.

      Rahmetli Hocaefendi ne gülmüştü Akın İpek’in o cümlesine.

      “Köftehor!” demişti. “Benim paramı mı bana bağışlıyorsun!”

      Kaynak Holding ve Bank Asya’nın içinde olduğu hareketin tüm okulları, şirketleri, vakıfları ve üniversiteleri de devletin kontrolüne geçmişti.

      “Uzun Adam” Afrika, Orta Doğu, Uzak Doğu, Orta Asya, Asya’daki bütün devlet başkanlarını