sebeplerin başlıcalarından biri de bu muharebelerde subaylarla, kurmay heyetinin ve komutanların erlerle bir doğrultuda aynı safta savaşmış olmalarıdır.
Almanya’da geçen muharebelerde ün ve şerefle hayatlarını bu yola koymuş olan alay komutanlarının ve kıta subaylarının büyük boy resimleri, alay gazinolarının özel salonlarını süslemekte ve bu mutlu kişilerin kafalarını parçalayan ve gövdelerini delen düşman kurşunları ve mermi parçaları da buralarda bulundurularak fedakârlık ve yiğitlik müzeleri kurulmaktadır. Bu görev kurbanlarının kan akıttıkları savaş yıllarını anma ve kutlama günlerinde bu salonlar özel törenle açılır ve adı geçen yiğitlerin başarıları anılarak ve anlatılarak gelecek için hazırlık ve isteklendirme örneği olarak bu duygular geliştirilir.
Geçenlerde teknik ve askerlik sanatının yükselmesi yolunda yiğitçe hayatını ortaya koyan genç pilotlarımızdan Sadık, Fethi ve Nuri’nin adları ve ünleri için dikilecek övgü anıtının amacı da kadirbilirliğin belirtisi olduktan başka memleketin örnek yiğitliğinin ve örnek geleceğinin aynı yiğitlik ve fedakârlığa yöneltilmesi ve özendirilmesi demektir.
İtalya Savaşı sonunda Derne’de topçu komutanlığı, komutanlık yaverliği ve koruma bölük komutanlığı görevlerini yapmış olan Üsteğmen Sadık Efendi, bu kitapta sözü edilen fedakârlığın bir örneğiydi. O; et, kemik ve kandan oluşan ve kalp taşıyan bir insanın, tehlikeyi hiçe saymada gösterebileceği dayanıklılık ve kayıtsızlığın en yüksek ölçüsünü göstererek bu konuda ciddi ve canlı bir örnek olmuştur. 26 Aralık 1911 tarihinde Derne’de, İtalyanların bir çıkma hareketi ile başlayıp birçok savaş ganimetleri ve düşmana yoğun kayıp vermesi ile sonuçlanmış olan büyük savaşta Sadık Efendi, bizim iki toptan ibaret topçumuzun komutanıydı. Düşmanın birçok bataryalarına karşı toplarının ateşini olağanüstü bir sebat ve metanetle yöneterek ve sürdürerek zafere ulaşmaya yardımcı olmuştu. Şehit olan rahmetli, aynı savaşta 12-13 Ocak 1912 gecesi Derne’ye karşı girişilen saldırıda düşman kıtaları ve mevzisindeki silahların ölüm saçan kıyamet ateşleri kopardığı bunalımlı bir dakikada, yedeği oluşturan iki bölükten biri olan kendi komutasındaki genç ve seçkin çocuklardan oluşan koruma bölüğünün başında ateş hattına ilerlerken göstermiş olduğu hücum isteği ve yiğitlik duygusu hâlâ gözlerimin önündedir.
Yafa’da kazaya uğrayarak denize düşen Prens Celalettin, uçağının gözetleyicisi Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi de Sadık Efendi’den sonra Derne’de iki topu olan topçunun komutanlığını üstlenmişti. Uçak kazasından sağ olarak kurtulan İsmail Hakkı Efendi 3 Mart 1912 ve 16 Nisan 1912 tarihlerinde Derne Muharebelerinde topların eski komutanlarını aratmayacak biçimde olağanüstü metanet ve yiğitlik göstermişti. Bu iki muharebede iki topumuza ateş eden değişik çaplı İtalyan toplarının sayısı yirmiden aşağı değildi.
16 Nisan’da düşman, toplarımızın mevzisini iyice keşfedemediğinden aralarındaki nispet onda bir olan iki taraf topçuları arasındaki muharebe âdeta topçu düellosu biçiminde sabahtan akşama kadar sürmüştü. Bizim ateşlerimize karşı düşmanın dört-beş bataryası birden grup ateşi ile karşılık veriyordu. Fakat 3 Mart’ta mevzi biraz daha açık bulunduğu için İsmail Hakkı Efendi bir top çavuşu ile bir numaralı erini şehit vererek yüzde 20 kayba uğramıştı ve toplarından biri bozulmuştu.
Burada buna benzer bir tarihî olayı anarak uçak fedailerimizle birlikte bunu da bütün askerlerin görüşlerine sunmak isterim.
Ekim-Kasım 1908’de, ünlü zorbalardan İsa Bolatin’in, meşruti hükûmete karşı ilk ayaklanmasında, üzerine bir taburla iki top gönderilmişti. Metroviçe’den sabah karanlığında yola çıkan bu askerî kol, sisli ve karlı bir günde, gün ağarırken kasabaya bir buçuk saat uzaklıkta bulunan Bolatin köyüne hâkim, taşlı yüksek tepenin yamacında Bolatin’in çetesi tarafından pusuya düşürülmüştü. İlerideki bölükler derhâl Balkan’a saldırmışlarsa da alaca karanlıktan ve tipiden yararlanan Arnavutlar, büyük kısma etkili olmaktan geri kalmıyordu. Tabii olarak bu sırada hepimiz düz yol üzerinde, kar içinde yatarak önümüzdeki düşman mevzisini belirlemeye uğraşıyorduk.
Ansızın birkaç piyade erinin kanı, karı kırmızılaştırmış ve birkaç top katırı da devrilmişti. Askerdeki şaşkınlık ve bunalım çok acıydı. Yanımda duran topçu komutanı Asteğmen Manastırlı Faik Efendi’ye (şimdi 3. Topçu Alayı’nın 7. Bölük Komutanı Yüzbaşı) askerlerimizin manevi gücünü korumak ve kollamak, zorba Arnavut’unkini kırmak üzere yüksek nişangâhla ateşe başlamasını söyledim.
Faik Efendi, hemen ayağa kalkarak ve erlerini de kaldırarak yol kenarındaki hendeğe düşmüş olan topu düzlüğe çıkardı. Ateşe hazırlanırken erlerden birinin şehit edilmesi üzerine, topçuların topu bırakmalarına karşı subay, durumunu hiç değiştirmeden saklanmaya çalışan erlere öylesine etkili sözler söyledi ki erler hemen yine topa sarıldılar. Bu defa da top çavuşu gözünden kurşun yiyerek düştü. Ben artık topçunun göreceği bu işten vazgeçmek istiyordum. Orada tek topçu subayı olmak dolayısıyla varlığı gereğinden çok önemli olan bu subayın da yok olacağından korkuyordum. Fakat Faik Efendi’nin mertliğe varan çabası, işi çözümledi. Onun, erlerine cidden örnek olan gerçek subay tutum ve davranışıyla toplar ateşe başladı. Ve biraz sonra, ilerideki düşmanla vuruşarak pusudan güçlükle kurtulabildik.
Kahramanlık hareketlerini örnek aldığımız subaylardan üçü de topçuya rastladı. Oysa 3 Mart 1912 Derne Muharebesi’nde düşmanın iki taburu karşısında sakin ve tam bir rahatlık içinde savaşan ve bu üstün düşmana bir karış ilerlemeyi pek pahalıya satan asker (Derne’nin biricik nizamiye kuvveti olan piyade bölüğü) Yüzbaşı Manastırlı Halim Efendi’nin bölüğüydü. Yine 10 Ekim 1912’de düşmanın Derne’nin batısından, Tümsekit çevresinde olan taarruzunda ilerlettiği üç piyade alayı ile üç Eritre taburu ki on iki taburluk İtalyan kuvveti karşısında ilk direnen kuvvetimiz, Asteğmen Rusuhi ve Ethem Efendilerin komutalarındaki piyade askerlerimizle Asteğmen Cemil Hakkı ve Üsteğmen Nurettin Efendilerin komutalarındaki ikişerden dört makineli tüfeğimizdi. Bu muharebede Cemil Efendi’den başka öteki üçü de yaralanmışlardı. Sonradan dört dağ topumuzla, büyük kısmı cephanesiz beş-altı yüz Arap gönüllüsünün de katılmasıyla düşman, kazandığı beş kilometrelik ileri araziyi terk etmek ve eski yerine dönmek zorunda bırakıldı. Hayli savaş ganimeti ve tutsak ele geçirildi. Fakat özellikle Cemil Efendi, iki makineli tüfeğiyle benzeri az görülen bir korkusuzlukla düşmanın burnuna kadar sokulmuş, düşmanı gerçekten şaşırtmıştı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.