Yavuz Nufel

Zer Mi? Hiç Mi?


Скачать книгу

tanıtım bizden, beğeni ve takdir sizlerden olsun.

Fahriye İpekçioğluEğtimci/YazarKIBATEK Genel Başkanı

      LALEZARDA DELİ VAR

      Günlük yaşamın uğraşılarından yakayı sıyırıp kitapların o sıcacık dünyasına dalmaya hazırlandığım zaman, okunacak kitaplar göz kırpmaya başlarlar. Ben de o günkü ruhsal durumuma en uygununu alıp okurum. Okunacak kitapların yanında da kendileri için yazı yazmamı bekleyen kitaplar vardır. Ama onlar çoğu zaman somurtkan bir gülüşle bana bakarlar. Yavuz Nufel’in 40 Yıl 40 İnsan 40 Öykü adlı kitabı da o somurtkan kitaplardan biridir. Ne zamandan beridir onun için aldığım notları yayıma hazırlayamadım. Tatilden dönünce Yavuz Nufel’in bir yıl önce yayımlanan bu kitabını en kısa zamanda çeşitli yönleriyle tanıtmak için kendi kendime söz verdim. Ama tam işe başlayacaktım ki, Yavuz Nufel’in yeni yapıtı Lalezarda Deli Var yayınlandı. Bir süre “Hangisini tanıtayım?” diye düşündüm. Bir karar verememiştim ki, Halit Umar, tabak içindeki kahve fincanı fotoğrafını gönderdi. Ama onun altında da Yavuz Nüfel’in Lalezarda Deli Var adlı yapıtının kapağı vardı. Kahvenin kırk yıl hatırı özdeyişine göre bir önceki kitaptan başlamalıydım, ama yeni kitabın kapağı da başka şeyler söylüyordu. Bir karar vermekte epeyce zorlandım. Sonra yeni çıkan kitabı tanıtmanın daha mantıklı olacağına karar verdim. Umarım ilerki bir zamanda 40 Yıl 40 İnsan 40 Öykü adlı yapıta verdiğim sözü de yerine getiririm.

      Lalezarda Deli Var adlı yapıt şairin okuyucuya seslenmesiyle başlıyor. Bu seslenişte ince bir ironi var. Bu sadece okuyucuya gönderme yapan bir ironi değil, aynı zamanda şair kendine dönük de bazı göndermelerde bulunuyor. Ama Nufel bu göndermelerle yetinmiyor içten içe geçişli kaygıları nedeniyle bazı açıklamalarda da bulunuyor. Bu açıklamalardan biri de kitabın adındaki iki sözcüğün açıklanması. Yavuz Nüfel;

      Lâle-zâr: Lâle bahçesi, Hollanda.

      Delilik: Bir sıfat/unvan ya da “normal” olmama hâli olarak açıklamış kitabının adının ilk iki sözcüğünü. Daha sonra da bu açıklamalarını genişletmiş. Fakat benim dikkatimi çeken en önemli sözcük ve bana kendi kendime sorular sormamın kapısını açan sözcük “Lâle bahçesi” sözcük öbeğinden sonra gelen “Hollanda” sözcüğü oldu. Kendi kendime yorumlar yaptım. En fazla da, son yıllardaki politik gelişmelerden sonra Hollanda’ya bakıldığında insana iç huzuru veren lâle bahçesi deyip diyemeyeceğimiz düşüncesine takılıp kaldım. Eminim tüm okuyucular kitabı okuduktan sonra bu soruyu kendilerine defalarca soracaklardır. Okuyucuların yanıtları hangi yanda olursa olsun bu çok önemli değil ama şairin bu soruyu okuyucusuna sordurmuş olmasıdır bence önemli olan.

      Şair her ne kadar genel bir açıklamayla deliliğe bir unvan dese de, yapıtın özelinde “Lâle bahçesi” Hollanda’nın deliliğini kendine saklamış. Zaten o mecnunca delilik değil mi ona bunca şiiri ve şiir tadındaki makaleleri yazdıran.

      Yavuz Nufel Lalezarda Deli Var adlı yapıtındaki şiir ve makalelerde sadece ironik göndermelerle yetinmemiş aynı zamanda karşılaştırmalar da yapmış. İnsan “ben”liğinin kendinden önceki ‘tasavvuf’ anlayışı içerisinde şairlerce dile getirilişini Hayyam’ın ve Mevlâna’nın dizeleriyle örnekledikten sonra, kendi şiirlerindeki “ben” in açıklama ve karşılaştırmasını da kendi dizeleriyle yapmış. Bence Yavuz Nufel o kısa karşılaştırmalarla maddeci “ben”in tasavvuftaki “hiç”liğe yönelen yüzünü de okuyucularına göstermeye çalışmış. Umarım ki, okuyucular da okumalarını daha derinleştirir, benim bu söylediklerime kendi yorumlarını katarak yapıta daha dipten ve derinden bakma olanağını bulurlar.

      Sunum yazısıyla başlayan Lalezarda Deli Var, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Yavuz Nufel’in son yazdığı şiirler yeralmış. Bu şiirlerde Yavuz Nufel, kendi sesiyle sözcükleri bölük pörçük etmiş. Daha sonra da bu bölük pörçük sözcükleri anlamlı dizeler hâline getirmiş. Bu Nufel’in sözcüklerle oynamasını sevmesindan kaynaklanan bir durumdur. Eğer şair sözcüklerle oynamasını sevmezseydi, hem kendi sesini bulamazdı, hem de seslerle oynamak gibi zor bir işi başaramazdı. Ama Yavuz Nufel aynı sesten sesler yaratma işini çok güzel yapan bir şair; o nedenledir ki, şiirlerinde ayrı bir tad vardır. Bu onun Yatsıda Sönmeyen Mum Işığında adlı yapıtında da, Şiirmatik adlı yapıtındaki şiirlerde de açıkça göze çarpar. Bu özelliği nedeniyledir ki, onun şiirlerini kolay sindiremezsiniz ve ikinci kez okumanız gerekir. Zaten ikinci kez okuduğunuz zaman varırsınız şiirlerdeki tada… Yani bazı okuyucular okuduğu şiirlerin ilk okuyuşta bir türkü gibi zihnine ‘nakş’ olmasını ister ve öylesi şiirlerden hoşlanır, ama Yavuz Nufel’in şiirlerinde böylesi bir durum sözkonusu değildir. Onun şiirleri kolaycılıktan çok akılcılığı önplana çıkarmaktadır. Daha doğrusu onun şiirlerindeki ironi açık ironi değildir. Hem kendisiyle, hem de okuyucusuyla gizli söyleşi yapan bir ironi anlayışıdır.

      Biz ne kadar çok yazsak da, okuyucu kendi düşünce süzgecinden geçireceği şiirleri daha başka yorumlayacaktır elbette. O nedenle biz kendi yorumumuzu sürdüreceğimize, yorum hakkını şiirlerin kendine bırakmak gibi bir erdemliliği göstererek yapıttaki şiirlerden birkaçını sunmak ve kısa yorumlar yapmakla yetinelim.

Ağlama

      delibozuk şairin

      delibozuk öyküsü

      fazla gelir bu şehre

      heybesi boş

      elinde Musa asası

      ayaklarında demir çarık

      umut toplamaya gidiyor

      dönene kadar sabret

      ağlarsan felaket

      ağlama

      (...........)

      Görüldüğü gibi şiir sizi ironik bir girdaba doğru sürüklüyor, siz ona yaklaştıkça da dönerek sizi daha içeri çekiyor. Eğer iyi yüzücüyseniz, daha doğrusu dalgıçsanız o girdaptan kurtuluyorsunuz ama aklınız biraz zor başınıza geliyor… Aklınız başınıza gelince de ikinci okuma zaten gündeminize girmiş oluyor. Şimdi gelin, bu dizelerin arasına girerek hep birlikte küçük bir irdeleme yapalım. Delibozuk öyküler yazan şairin boş heybesindeki öyküler bile koca bir kente ağır gelebiliyor. Boş heybeli şairin demir çarıkları var çünkü umut toplamaya gitmek kolay bir iş değildir…

Borcu var

      bin yıl önceden beri

      acısını çekenlerin

      terk edip gidenlerin

      hasreti var bu şehirde

      diller lal, anlatılmadı

      yok oldu kalemler

      bu şehre kalemin

      destan borcu var.

      (.......)

      Şair bir giriftarlık içinde söylüyor son sözünü ve dizelerdeki anlam vurgusunun hepsini son dizeye yüklüyor, orada dillendiriyor. Şiirin ilk dizelerini hızlı bir okumayla geçerseniz, son dizenin ne demek istediğini birden bire kavrayamazsınız. Yani yeniden başa dönmek zorunda kalırsınız. O nedenle de Nufel’in şiirlerini daha dikkatli okumanız gerekiyor.

      Aşağıda alıntı yaptığım şiirde de bu böyle. Çünkü Yavuz Nufel’in şiir kurgusu okuyucuyu zorlayan bir kurgudur. Çok sesten az ses türeten ve bu az sesle söylemek istediklerini söylemeye çalışan parçalı bir kurgu da diyebiliriz buna.

İste

      “Ol!” deyince olur mu

      o