oynaşan
birer Hadi Çaman
o zamanlar (2)
o zamanlar
siyah-beyaz camında
televizyonun
Balkanlar’dan gelen
“soğuk hava” dalgalı raporlar
yer almazdı
yine de
bir soğuk hava (!) gelirdi
Balkanlar üzerinden
soğuk demir
ve
sokak çocuklarının sattığı
Marlboro yüklü motorlar
doğmamıştı belki de
bugün
İstanbul’u istila eden
Nataşalar
o zamanlar (3)
o zamanlar
şiirleri Nâzım’ın
viski kokan barlarda
okunmazdı
ve
odasının duvarına
bir saz, bir de kilim asan
solcu olmazdı
enflasyon vardı
ama
bugünkü kadar
solunmazdı
o zamanlar (4)
o zamanlar
sevda şiirleri yazmazdık
slogan kokardı nalburda boya
düşük voltajlı elektriğin
nokta nöbetçisi direkler
fakülte kapısında kurşunlanmışların
resimleriyle doluydu
boydan boya
briket duvarları bahçelerin
politika sayfalarıydı sanki
günlük gazetelerin
bıyıklara yansıyan fikirlerin
bize ters düşen bildirilerini
olmak zorunda kalmadan almazdık
ve ilk fırsatta
öznesi yüklü yüreğimizin
duvarların tanıklığında
buruşturup atardık
kimin öldürülüp
“ölümsüz” olduğunu
polisle saklambaç oynayarak
dağıtılan gazetelerden anlardık
moda değildi o zaman
ölüleri alkışlamazdık
o zamanlar (5)
o zamanlar
nikotinle flört eden ciğerlerin
gönüllü köleleri
parmaklar arasında
Birinci sigarası
nefti yeşil parkaların
iç cepleri
filtreli sigara zulası
o zamanlar biz
grevde işçilerle
Delilo, Hidayda oynardık
o zamanlar biz
Karlıkayın Ormanı’ndaydık
sarı-sıcak pencerede
hep bir çocuk aradık
sarı-sıcak pencerede biz
ve
bir sabah ansızın
içeriye çağırıldık
enkaz altında
baba bak
o görünen annemin eli
senin aldığın yüzükten belli
kardeşlerimi düşünme
onlar şu anda parktadır belki
oyuncak helikopter
alamamıştın ya hani
alma artık istemem
bak, onlarca helikopter
hem hepsi de sahici
kıpırdat gözlerini
konuş benimle baba
“Elle gelen düğün-bayram”
derdin ya hep
bu nasıl düğün
bu nasıl bayram
neden yerde yatıyor
teyzem, halam, dayım ve amcam
ne olur bir şeyler söyle
konuş benimle
hadi benim aslan babam
istemezsen bu sene
okula da gitmem
eğer gidersem
geçen seneki idare eder
yeni önlük de istemem
bir kerecik “Oğlum” de yeter
bacaklarında kan var
kırıldı mı yoksa
hemen alçıya alsınlar
duyuyor musun
geliyor ambulanslar
sen iyileşinceye kadar
ben su satar, simit satar
size bakarım
annemin çamaşır ipleri
yine kopmuş
sen üzülme ben takarım
daha dün senin
kocaman adamındım
berbere götürecektin hani
uzadığı için saçlarım
“Yavrum” de okşa saçlarımı
öp yanaklarımı
babacığım ne olursun
hadi kalk
sen de bağır, sen de çağır
her taraf yanıyor cayır cayır
“Erkekler ağlamaz” dersin
ama
ağlamak istiyorsan ağla
vallahi kimseye söylemem baba
gözlerine toz dolmuş
silsene baba
baba
babaaaa
babaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
17-8-1999 İstanbul
arzu
bir deprem
bir deprem daha gerek
düşmeli ağından
bin yıllık örümcek
ve
o deprem ki
düzenin döndürdüğü çarkı
insanlar arasındaki farkı
yere serecek
silip süpürecek
kan