Sabir Şahtahtı

Nisgil


Скачать книгу

duyan çaban koşarak çeşmenin başına geldi. Gördüğü manzaradan etkilenmişti ama mantıklı karar verecek sadece kendisi vardı. Elini Meşedi’nin omuzuna koyarak:

      – Oğlum, ölüme çare yoktur. Başın sağ olsun. Cenazeyi defnetmek lazım. Bu kır yılanlarının büyük bir bölümü engerektir. Bu mevsimde bunları topraktan seçmek zordur. Havalar tam soğumadı. Onun için kış uykusuna yatmadılar. Bu mevsimde hem saldırgan oluyorlar hem de zehirleri çok keskindir.

      Durdu, derin bir nefes alarak devam etti:

      – Cenazeyi bir saat içinde gömmemiz gerek, yoksa şişerek patlar. Sakıncası yoksa soracağım, nereden geliyorsunuz?

      Meşedi susuyordu. Çoban önce Meşedi’nin yaşadığı facia yüzünden kendinde olmadığını düşündü. Sonra ihtiyatlı davrandığı aklına gelerek sözlerine devam etti:

      – Benim adım Amid. Çobanım. Sanırım bu rahmetli anneniz. Kimlik kartınızı verin, merhumeyi köyün mezarlığında defnetmek için gerekli işlemleri yaptırayım. Benden çekinmeyin. Bizim buralarda kimseye zarar vermezler.

      Meşedi susuyordu. Nihayet boğuk bir sesle:

      – Kimlik kartı olmadan defnedemez miyiz?

      – Revan’dan mı geldiniz? Şimdi anladım. Eğer NKVD6 bu durumu öğrenirse seni de beni de sürgün ederler.

      Çoban ellerini ağzının iki yanına dayayarak sürünün olduğu tarafa doğru bağırdı. Bir iki dakika sonra on on iki yaşlarında bir çocuk dörtnala sürdüğü atıyla çeşmenin başına geldi.

      Çoban:

      – Samil, hemen eve git, Zehra Nine’ni, Sümbül’ü ve Amil’i alarak buraya getir. Ninene de ki cenaze defni ve mezar kazmak için gerekli malzemeleri yanına alsın. Ha, bir de ağzınızı sıkı tutun. Hiç kimse bir şey bilmemeli. Anladın mı?

      Çocuk, başı ile söyleneni anladığını onayladı. Atını köye doğru döndürüp dörtnala sürdü. Yaklaşık kırk beş dakika sonra uzaktan eski bir at arabası göründü. Arabada on sekiz yirmi yaşlarında, yaşına göre iri gövdeli bir kız, çarşaflı bir kadın ve iki delikanlı vardı.

      Arabadan bir sıçrayışla atlayan genç kız cenazeye doğru yaklaştı. Yüzünü kıbleye doğru dönerek dua okudu. Cenazenin baş tarafına doğru geçip babasına ve kardeşlerine işaret ederek yardım etmelerini istedi. Yardımlaşarak cenazeyi eski at arabasına taşıdılar.

      Çoban eğilerek kızının kulağına fısıltı ile:

      – Köyün şu an kullanılan mezarlığına götüremeyiz. Buralarda bir yere defnetmek de doğru olmaz. Hava kararınca eski mezarlığa gömeriz. Revan’dan kaçmışlar. NKVD’nin haberi olursa vay hâlimize, dedi.

      Kız, öteki arabadan eski elbise parçalarını ve çarşafı alarak örtü olarak kullandı. Cenazeyi tek başına yıkayarak evden getirdikleri malzemelerle kefenlemeye başladı.

      Arabanın yanına gitmek isteyen Tovuz’u gören çobanın karısı:

      – Sen gelme ay kızım, cenazeyi görüp de korkarsan sütün kaçar. Biz hallederiz, diyerek Tovuz’u engelledi.

      Tovuz, ağlamaya başlayan bebeği emzirerek yapılanları incelemeye başladı. Bir iki saat içinde cenazenin tüm işi bitmişti. Hepsi çeşmenin etrafında toplandılar. Çobanın çocukları ve torunları mezar kazmaya gitmişlerdi. Havanın kararması ile birlikte onlar da mezarlığa gideceklerdi.

      Meşedi, köyün adını ve civarı öğrenmeye çalışıyordu. İmkânı olduğu zaman onu aramaya gelecekti. En azından mezarlığı ziyaret ederdi. Çoban Amid eliyle yamacın eteğinde kurulan köyü göstererek:

      – Oğlum, dünya fanidir. Ömür namerttir, ona güvenilmez. Nerede biteceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Bak, eski mezarlık bu gördüğün tepededir. Tam etekteki karaltı, görüyor musun? Mezarı orada kazıyorlar. Mezarlık, Seyitler Mahallesi’yle karşı karşıya.

      Yakınlardaki siyah bir karganın sesi herkesin içini ürpertti. Kafaları öylesine karışmıştı ki ikinci bebeği unutmuşlardı. Saatler sonra ikinci çocuğun arabada kaldığı Tovuz’un aklına geldi. Kucağındaki bebeği yere bırakıp, hızla arabaya doğru gitti. İçini garip bir korku sarmıştı. Ayakları titremeye başladı. Tam da az önce ölen kaynanasının durduğu yerde durup arabaya bakarken, içindeki korku çığlığa dönüştü. Korkunç bir çığlık attı. Çığlığın yankısıyla etraftaki kargalar uçuşmaya başladılar. Tovuz’un çığlığı ile birlikte Meşedi Cevat hemen ayağa fırladı. Tovuz’un yanına gelinceye kadar kadın bayılıp yere düşmüştü.

      Az sonra kendine gelip yeniden bağırmaya başladı. Meşedi Cevat, korkunç gerçeği anlamıştı. İkinci bebek kaybolmuştu. Az önceki ağlama sesleri ve haykırışlar bu defa yerini daha şiddetli çığlıklara bırakmıştı. Cenaze ortada kalmıştı. Meşedi Cevat, şaşkınlıkla arabanın sağında solunda bebeği ağrıyordu. Koşarak arabanın etrafını dolaştı. Daire şeklinde koşarak, her defasında daha geniş bir alanı arıyordu ama çabaları nafileydi. Koşmaktan nefesi kesilmişti. Çaresizlik içerisinde arabanın yanına döndü. Çoban ve ailesi ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bitkin bir hâlde gelen Meşedi Cevat’ın:

      – Diğer bebek yok, demesiyle başka bir bebeğin daha olduğunu anladılar. Onlar da etrafa bakıyordu ama ortalıkta bebek falan yoktu. Meşedi Cevat’ı ve gelini sakinleştirmek çobana düştü.

      Hava kararmaya başlamıştı. Bir an önce cenazeyi defnetmeleri gerekiyordu. Arabayı yavaş yavaş köyün eteğine doğru sürdüler. Kazılan mezara koydukları cenaze için Çoban Amid dualar okudu. Tovuz şoka girmişti. Bebeği kucağına almış, sessizce arabada oturuyordu. Sanki ikinci bebeği zorla elinden alacaklardı…

      Tekrar çeşmenin başına döndüler. Amid’in kızı Sümbül, annesinin kucağındaki bebeği sevmek isteyince Tovuz bir çığlık atarak bebeği kucağına bastı. Ağlıyordu. Sonra Sümbül’ün de ağladığını görünce bebeği ona doğru uzattı. Bebeğin sağ eli beleğinden dışarı çıkmıştı. Bileğinin üstünde sedef büyüklüğünde siyah bir ben vardı. Sümbül, o benden birkaç defa öptü. Çocuğun masum yüzüne bakarak başını salladı. İki günlük bebek ağzını sağa sola gezdirerek annesinin memesini arıyordu. Elindeki bene tekrar bakarak “Nisgilli7 günleri burada bırakıp gidin!” diyerek bebeğin kulağına eğildi. Üç defa “Nisgil!” diye fısıldayarak Meşedi Cevat’a doğru döndü:

      – Nedense bu isim kaç gündür dilime dolanmış. Bu gece rüyamda da tenha bir mezarlık görmüştüm. Birisiyle mezarı ziyaret ediyordum. Baktım ki mezar taşının etrafı kıpkırmızı kandır. Yanımdaki adam bu kırmızı rengin mezarın gözyaşları olduğunu söyledi.

      Sümbül ağlamaya başlamıştı. Bir türlü susmuyordu. Az sonra hepsi toparlandılar. Sümbül kucağındaki çocuğu annesine verdi. tekrar Meşedi Cevat’a dönerek:

      – Gördüğüm rüya buymuş meğerse. Hayırlısı olsun. Zorluklar daha sizi bekliyor. Hanımın iyice sarsıldı ona iyi bak. Ben sağ olduğum müddetçe annesinin mezarını sahipsiz bırakmayacağım, rahat ol.

      Cenazenin defin işlemi bittikten sonra yeniden çeşmenin başına döndüler. İki günde ailenin iki üyesini kaybetmişlerdi. Küçük bebeğini kaybeden Tovuz, sanki bir şey duymuyor, bir şey görmüyordu. Uzun tartışmalardan sonra bebeğin arabadan düştüğü kanısına vardılar. Çoban Amid’in torunları, arabadan düşen bebeği bulmak için arabanın geldiği yolu takip ettiler ancak