bularak durumu anlattılar. Yavuz Öğretmen hiç düşünmeden öneriyi kabul etti. Yavuz Öğretmen’in eşi Gülgez de kendisi gibi Rus dili öğretmeniydi. Evliliklerinin beşinci yılında gelen bu bebeği Allah’ın bir hediyesi olarak görüyorlardı.
Yeni bebeğin verdiği mutluluk onları büyülemişti ancak çocuğun resmî kayıtlara geçmesi ve bir ad konulması gerekiyordu. Karı koca epeyce düşündükten sonra kızın adını “Nargile” koymaya karar verdiler. Yavuz Öğretmen, önce doğum evrakı çıkarttı. Biraz zorluk çekti ama tanıdık bir doktor aracılığı ile bu belgeyi alınca çok sevindi. Hemen nüfus dairesine giderek çocuğu kaydettirmek istedi.
Nüfus memuru önce doğum belgesini inceledi. Her şeyin kuralına uygun olduğuna kanaat getirince önündeki uzunca ve çok eski kütük defterini açtı. Bir yandan da konuşarak Yavuz Bey’e nereli olduğunu soruyor diğer yandan kütük defterinin sararmış yapraklarını çeviriyordu.
Yavuz Öğretmen, çenesi düşük bu memurla karşılaştığı için biraz şaşkındı ama işinin bitmesi için mecburen katlanacaktı. Memur hiç durmadan konuşuyordu.
Yavuz Öğretmen’e dönerek:
– Adı neydi?
– Nargile.
– Hımmm, hemen yazalım. Güzel ve değişik bir isim…
Memur birden bağırdı:
– Eyvah!
Yavuz Öğretmen irkilerek memura baktı. Memur şaşkın şaşkın önündeki defterin sararmış yapraklarını inceliyordu. Kafasını iki yana sallayarak devam etti:
– Nirg diye başladım. Şimdi ne yapacağız? Bu kütükler devlet evrakıdır, silinmez. Ne yazık ki “a” harfi yerine “i” yazdım. “Nirgile” olmaz mı? Veya böyle “Nirg” olarak kalsın.
Yavuz Öğretmen’in yüzüne bir mutsuzluk yayıldı. Hemen itiraz etti:
– Memur Bey, kızlara güzel adlar yakışır. Hiç “Nirg” diye isim var mı? Kızımın böyle bir isimle anılmasını istemem. Bu isimlerle çocuk büyüdükçe üzülür.
– Peki, buradaki “r” harfinin kuyruğunu hafifçe kıvırırsam “s” olabilir. İstersen “Nisgil” olarak yazayım. Eğer evrakı karalarsam beni görevden alırlar hatta hapis cezası bile alabilirim.
Yavuz Öğretmen’in canı sıkılmıştı. Çaresizce başı ile onayladı. Bu isim yüzünden günahsız birinin hatası nedeniyle hapis yatmasına razı olamazdı. Bir de işin üstüne gidilirse evrakların sahte olduğu anlaşılırdı. Böylece çocuğun adı “Nisgil” oldu.
Sovet hakimiyeti, toprak ağalarının ve beylerin çoğunu perişan etmişti. Yavuz Öğretmen’in ailesi köydeki zengin ailelerdendi. Dolayısıyla gelirleri ile rahatlıkla geçiniyorlardı. Ayrıca bağ bahçeden elde ettikleri gelirleri onlar için ek bir gelir oluyordu. Giyim dışında başka bir harcamaları olmuyordu. Gülgez Hanım’ın el becerisi ile dokuduğu kazak ve yelek gibi giysiler de giyim masraflarını azaltıyordu.
Nisgil, her geçen gün biraz daha büyüyor, ailesi üzerine titriyordu. Köyün sayılı ailelerinden oldukları için de kimse bebeğin nasıl olduğu ile ilgili soru sormadı. Böylece, bebeğin çöplükten bulunduğu sırrını Samad Bey ve eşi Candan Hanım’dan başka hiç kimse bilmedi.
Yavuz Bey, bebekle ilgili açıklama yapmamak için akrabaları ile ilişkisini keserek ömrünün sonuna kadar öğretmenlik yaptığı yerde kaldı. Bununla beraber bebeğin bulunması ile ilgili çeşitli şayialar yayılıyordu; ancak Nisgil bunları duymuyordu. Bazı şeyler duyduğunda ise annesi ve babası ölmüştü. Bu nedenle Nisgil de uzun yıllar gerçeği öğrenemedi.
Yavuz Bey ve eşi Nisgil’in yüksek tahsil alması için her şeyi yaptılar. Onlar Azerbaycan dili veya Rus dili öğretmeni olması konusunda sürekli tartışıyorlardı. Ancak Nisgil, doktor olmayı seçti. Köyde yayılan şayiaya göre Nisgil, komşu köydeki Rus askerî birliğindeki askerlerden birinin çocuğuydu. Çocuk büyüdükçe sarışın olması da bu savı güçlendiriyordu. Güya, Rus subaylarından birisinin karısı köyde biri ile ilişkiye girmiş, hamile kalınca çocuğun esmer olacağını düşünerek korkmuş, tanıdıkları aracılığı ile kocasını Sibirya’ya göreve göndermiş, çocuk doğunca da onu bir ağacın altına bırakarak eşine çocuğun öldüğünü söylemiş.
Bir zaman sonra köyün kadınları Nisgil’in babasını da buldular: Onlara göre Samad Bey, Nisgil’in öz babasıydı. Çünkü askerî birlik içindeki Rus okuluna gidip gelen tek insan Samad Bey’di. Hatta köyün koyunlarını otlatmak için kendi sırasını iki gün sonraya alarak Rus öğretmenin doğum gününü kendi çobanlık sırasına denk getirerek çocuğun çöplüğe bırakılmasını takip etmiş ve oradan almıştı.
Rus öğretmen de çocuğu bir beşiğe koyarak eşyaları ile birlikte Rus çöplüğüne atması için bir askere para vermişti. Böylece çocuk öz babasına kavuşmuştu. Samad Bey de kendi eşi durumu anlamasın diye öz kızını Yavuz Öğretmen’e evlatlık vermişti. Bütün bu olanlar mantık ve tarih silsilesi içerisinde birbiri ile tutarlıydı.
Rus askerî birliğinin içindeki Rus okulunun müdiresi Nina Vladimirovna matematik öğretmeniydi. Onuncu sınıfların matematik sınavındaki trigonometri sorularını öğrenciler yapamamışlardı. Bu nedenle öğretmenler öğleden sonra bu sorular üzerine çalıştılar ama bir çözüm bulamadılar. Ondan dolayı isteseler de istemeseler de sınavları iptal etmek zorunda kalmışlardı. Tek ümitleri Samad Bey’di.
Nina Vladimirovna da eşinin II. Dünya Savaşı’ndan ganimet olarak kalan Alman malı hizmet arabasına köy muhtarını da alarak beraber Samad Bey’i almaya gittiler. Onlar birlikte geri döndüklerinde vakit öğleden sonrayı geçmişti. Samad Bey, müdirenin odasına girer girmez soruları dikkatle inceledi. Diğer öğretmenler merakla Samad Bey’in söyleyeceği şeyi bekliyorlardı.
Samad Bey:
– Bu soru yanlış. dokuzuncu sınıfların kitabının elli altıncı sayfasında bu örnek var ama “x” ve “y” bilinmeyenlerinin yeri değişmiş, diyerek odadan çıkmak istedi ama güzel sesi ile herkesi etkileyen sarışın Rus öğretmen onu oturması için ikna etti. Birkaç dakika sonra sınav bitti. Ders kitabını inceleyen öğretmenler Samad Bey’in dediklerini kabul etmişlerdi.
Sınavın bitmesi ile öğretmenler odasında şen şakrak sesler yükselmeye başladı. Diğer öğretmenler evlerine giderken okul müdiresi Samad Bey’i odasında misafir ediyordu. Yerel halkın âdetlerini bilen Nina, Samad Bey’e konyak ya da votka değil kekik otlu çay ikram etti. Kendi eli ile yaptığı poğaçalar masaya dizilmişti. Samimi duygularını bildirmek için arada bir, bildiği Türkçe kelimeler ile Samad Bey’e iltifat etmeye çalışıyordu.
Gerçekten de o çay sofrasında çok güzel ve samimi duygular yaşanmıştı. Ancak aralarında başka bir şey olup olmadığını ikisinden ve Allah’tan başka kimse bilemezdi…
Eşinden üç yaş daha küçük olan Nina Vladimirovna, olağanüstü bir şekilde teğmen rütbesini alan ve Nahçıvan’a askerî görev için gönderilen eşinin görev emrini gözyaşlarıyla öğrendi. Asya’nın soğuk ikliminden, çok daha karmaşık olan Anadolu’nun doğusunda bulunan Nahçıvan’a yapılan atamadan duyduğu tedirginliğin sebebi yerel halk hakkında duyduklarıydı. Nina buraya geldiği günden itibaren duyduğu tedirginlik ve değişmeyen fikirleri Samad Öğretmen’i tanıyınca değişmişti.
Geldikleri günden beri yerli halkla çok az teması olan Nina, geri dönecekleri günü belki de yüzlerce kez Sovyet takvimi üzerinde hesaplamıştı. Samad Öğretmen’in Rus dilinde akıcı ve pürüzsüz konuşması, ansiklopedik bilgiye