gün sohbet bu kadarla bitti. Gaçay’ın bu gruba katılması isyancıları daha da heveslendirdi. Aras Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Nahçıvan’ın Ermeni Taşnaklardan korunması ve özerk statü kazanması için aktif olarak çalışan Gaçay, Behbud Bey Şahtahtılı’nın en yakın silah arkadaşı olmuştu. O, gizli karargâhı Batabat Gölü’nün sağ tarafındaki ormanda kazılmış olan mağarada bulunan isyancı grubun tek bilgili üyesiydi. Onu Gaçak Guşdan’a sevdiren önemli olaylardan birisi de siyasî yönden akıllı olmasıydı. Gaçay, genç yaşından beri Sosyalizm ideolojisine yürekten inanıyordu. O zamanlar, Behbud Bey Şahtahtılı ile sohbetlerinde Orta Doğu’yu cehaletten kurtarmak için Marks ve Engels’in teorilerinin Arap diline çevrilmesi ile ilgili konuşmuşlardı. Neriman Nerimanov’un “Varoşlardan devrime” çağrısına ilk cevap verenlerden birisi Gaçay oldu.
Ona göre istenilen siyasî kuruluşu halk kitlelerinin isyanı ile yıkmak mümkündü. Ancak devrim insanların bilincinde olmazsa onu yaşatmak mümkün değildi. Hatta yüz yıl yaşasa bile bilinç altlarına hakim olmayan siyasî ideolojiler yıkılmaya mahkumdu. Bolşeviklerin, Nahçıvan’ın millî oluşumunu Ermenileştirmek, bu olmazsa Kremlin’in isteği ile Ermenistan’la birleştirmek konusu ortaya çıkınca, Gaçay’ın yüreğindeki sosyalizm aşkı nefrete dönüştü. Çarlık Rusya’nın halkları karşı karşıya getirerek kendi imparatorluğunu koruma siyasetinin Bolşevikler tarafından daha acımasız bir şekilde uygulanması, Gaçay’ın Bolçeviklere duyduğu nefreti her gün artırıyordu.
Behbud Bey Şahtahtılı’nın Tiflis’te intihar ettiği haberi Gaçay’ı derinden sarsmıştı. Bu olayı Bolçeviklerin siyasî cinayeti olarak görse de içinden isyan etmekten başka bir yol görünmüyordu. Gaçay’a göre; kendi prensiplerinde ısrarlı olan, güçlü bir siyasî iradeyle karşısındakini hayran bırakan, her koşulda yarınlara ümitle bakan, korkusuz ve cesur Bebud Bey Şahtahtılı intihar etmezdi.
Gaçay, isyancı gruba katıldığı günden beri Gaçak Guşdan Harekâtı’nın yakında biteceğini görüyordu. Düşmana karşı acımasız olan bu genç millî mücadele arkadaşları ile o kadar samimiydi ki her an bir ihanetle suikasta kurban gidebilirdi. Ayrıca isyancı grubun gelecek için düşünülmüş, stratejik bir planı yoktu. Ermeniler de bu durumdan istifade ederek gruba yanlış bilgiler vererek onları yönlendiriyorlardı. Moskova’ya gönderdikleri raporlarda ise bu isyanların bastırılması için Nahçıvan’ın Ermenistan’la birleştirilmesi gerektiğini belirtiyorlardı. Ancak isyan iyi bir liderden yoksun olduğu için halktan yeterince destek alamıyordu.
Gaçak Guşdan ile Gaçay’ın son görüşmesi Batabat’ta-ki gizli mağarada oldu. Küçük gölden yaklaşık olarak yetmiş seksen metre uzaklıktaki yamaçta kazılan bir tünel sığınağa çevrilmişti. Burası yaklaşık elli kişinin yaşayabileceği şekilde düzenlenmişti. Yazın sıcağında bile bu mağaradaki insanlar üşüyordu. Bu nedenle içeride sürekli soba yakıyorlardı. Mağaradan çıkan dumanların dikkati çekmemesi için yan taraftan içi oyulmuş boru şeklindeki uzun çınar ağaçları uç uca dizilerek dumanın dışarıya çıkması sağlanıyordu.
İki dost, sobanın başında oturup olan biteni konuştular. Gaçak Guşdan, durumun gergin olduğunu bilse de moralini bozmuyordu. Ancak Gaçay’ın sorularının bitmeyeceğini anlayarak sordu:
– Doğrusunu söyle bakalım, durumumuzu nasıl görüyorsun?
Gaçay:
– Su testisi su yolunda kırılır, diyerek gülümsedi.
Gaçak Guşdan:
– Atasözünü örnek verme zamanı değil. Sen kendi fikrini söyle.
– Şu anda Bolşeviklerin durumu bizden daha kötü. Bu kıtanın neredeyse dörtte üçünü işgal etmişler, yine de gözleri doymuyor. Ancak verdikleri sözleri yerine getiremiyorlar. Milyonlarca insan onların sözlerine inanarak perişan oldu. Şimdi bu sözlere inananlardan birazcık kaygı duyan insanları “vatan haini” olarak ilan ediyorlar.
Gaçak Guşdan’ın sinirleri bozulmuştu; güçlü parmakları ile yakasını çekiştirerek gömleğinin düğmesini açarken:
– Biz ne yapmalıyız?
Sesinde, ümitsiz bir titreyişle beraber hükmeden bir ton vardı.
Gaçay:
– Gruptan rahatsız mısın?
Gaçay cevap beklemeden sakin bir şekilde yeniden devam etti:
– En kısa zamanda dağlara ordu gönderecekler. Tek tek de olsa hepimizi öldürmeye çalışacaklar. Hatta bu ordunun askerleri Ermenilerden oluşacak.
Gaçak Guşdan’ın gözlerinden alev fışkırıyordu. Sinirden titreyen elindeki ağaçla sobanın ateşini eşeledi:
– Yani bunca yılı dağlarda boşuna mı geçirdik?
Gaçay yine gülümsedi:
– Hayır, aksine bu iş Nahçıvan’ın Ermenilere verilmesini ciddi şekilde engelledi. Yıllardır devam eden isyan, Moskova’yı telaşlandırdı. Şimdi Ermeniler Nahçıvan’la ilgili hayallerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Daha doğrusu Moskova da Ermenilere bu fırsatı vermeyecek. Halkın genel bir isyanından korkarlar.
– Diyelim ki bizi öldürdüler, sonra ne olacak?
– Sonrası Azerbaycan’ın liderine bağlı olacak. Tarihin bütün devirlerinde Ruslar hainleri, millî bilinci olmayanları iş başına getirerek onların eliyle halkı razı etmişler. Eğer Azerbaycan’a liderlik yapan şahıs kuvvetli, millî bilince sahip, vatansever olursa o zaman halka dayanarak bütün tehlikeleri yok edebilir. Yok, eğer aksi olursa…
Sohbetleri gittikçe uzadı. Gaçak Guşdan’ın eğitim düzeyi az olduğu için anlamadığı noktaları tekrar soruyordu. Sohbetlerine atasözleri ve deyişler renk katmıştı. Gaçay’ın dediklerinin çoğu ona mantıklı gelmişti:
– Bundan sonra planlarımızı değiştirmeyi mi öneriyorsun?
Gaçay:
– Can derdine düşmek her zaman cahillik sayılmıştır. Bu gençleri korumak lazım. Çaresi de o tarafa geçmeleridir.
Guşdan, onun ne demek istediğini anlasa da “Ya Allah!” diyerek onun sözünü kesti. Oradan, önce evlerine gidip ailesiyle helalleşerek geri dönüp savaşa hazırlanma kararı verdiler. O gün, Gaçak Guşdan’ın mağarada kaldığı son gece oldu. Sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Mağaranın tavanı, karanlık gecelerin yıldızsız seması gibi canını sıkıyordu.
Sabahleyin, aynı zamanda Gaçay ile mağaranın ortasında karşılaştılar. Yerde iri bir diken bitmişti. Guşdan çizmesiyle dikeni ezdikten sonra mağaranın tavanına yorgun yorgun baktı. Yerdeki dikenin aynısı tavandan aşağı doğru sarkıyordu. Mağaranın alaca karanlığında tuhaf görünüşleriyle dikkati çeken bu dikenlerden biri sarı diğeri siyahtı. Onlar, sanki bu iki diken arasında kalmışlardı.
Guşdan, akşama doğru köye gitti. Daha önceki yıllarda olduğu gibi 1932 yılının sonbaharında Şahbuz Dağları’nda çok güçlü seller oluyordu. Sular sanki meydana gelecek felaketi anlatıyordu. Guşdan, hiçbir şeyin farkında olmadan dağdan iniyordu. Köyde doğruca ailesinin yanına gitti. Onun köyde olduğunu hükümet güçlerine haber verdiler. O gece evinde kalan Guşdan’ın mutluluğu kısa sürdü. Tan ağarırken evinin askerler tarafından sarıldığını “Teslim ol!” sesini duyunca anladı.
Evet, teslim olabilirdi ancak Guşdan bu teklifi hemen reddetti. Askerî birliklerle sonuna kadar savaşarak son mermiyi kendisine sakladı…
Gaçak Guşdan İsyanı’nın başlamasına zemin hazırlayan sebep; NKVD çalışanı, Ermeni Orbelyan’ın