Muhtar Auezov

Abay Yolu 2. Cilt


Скачать книгу

kafasını, savaşçı alınları gibi akbasma ile sıkıca bağlamıştı.

      Abılğazı Jigiteklerin önde gelenlerine, özellikle, sözün dayanma sınırlarını aşmaya başladığını söyledi:

      – Köy basmak, yılkı sürülerini yağmalamak, vuruşacak yer konuşmak, ölüşmek… Artık, kızı geri göndermek de buna çare olmaz. “Koyunlarındaki suçlu yılan” olarak bütün Jigitek halkı diz kırmak üzere. Bökenşilerin öfkesi başka şekilde basılmaz herhalde. Öyleyse, onlara “bildiğini yap babacan, birlikte yaşayamayız. Rezil olduk, bizi döv de öfkeni bastır! Malımızı al da hiddetin geçsin! Bizi orospu et, çünkü bizde onurlu adam yok! Bizde hiçbir cevher yok, rezilin tekiyiz” mi diyelim? Böylece önlerine mi dizilelim, diyerek Jigiteklerin onurunu sert bir biçimde ayaklar altına aldı. Kendi sözünden hareketle daha da sertleşti, soğuk bir renge bürünerek sözüne devam etti:

      – O kadar insanı ayağa kaldırarak herkesin ortak olduğu hangi malı kırıp dökmüşüz? Sadece akılsız iki gencin toyluğu yüzünden birlik ve beraberlikten, ervahtan ve ezeli dostluktan ayrılacaksa Bökenşilerin bize kıymayışı nerede kalır? Onlar bize kıyarak horlayacaksa, biz neye acıyarak tereddüt edeceğiz? Geride neyimiz kaldı, diyerek cesur bir biçimde ve çok keskin konuştu…

      Jigitekler bu konuşmadan sonra sağlam bir karara varamasa da sabahtan beri süren kararsızlıktan, şöyleydiböyleydiden arındı ve konuşmaları belirli bir mecraya bağlandı. Buna göre; bundan sonra atılacak adımlar ve yapılacak işler Bökenşilerin tavır ve davranışlarına göre belirlenecekti. Jigitekler şimdi sorumlu halk durumundaydı. Dolayısıyla en önemli iş, başkalarının izleyeceği yolun farkına varmaktı. Şimdilik Bökenşilerin önüne gidip, göz göre göre suçu üstlenmeyeceklerdi. “Bökenşiler olumlu konuşursa akrabaların gönlünü iyilikle alırız. Kötü konuşurlarsa vebal onlarındır, boyun büküp yıkılacak değiliz” diyerek konuşmaya ara verdiler…

      Bazaralı bu fikri de kendi kulaklarıyla işitti, bir şey söylemeden çekip gitti.

      Konaklayacak yer bulamayan kabahatli kardeşi ile yeni gelinine giderken ziyadesiyle fazla habere doymuş olarak gidiyordu…

      Oralbay ile Kerimbala’yı akşama doğru üç dört evli küçük ve fakir bir obaya getirmişlerdi. Yoksul obanın sahibi olan genç Bökembay bunların gelişinden ürkmemiş, korkmamıştı.

      – Canımı senden esirgeyecek değilim. Burada kal, demiş ve az sayıdaki oğlaklarından birini kesip yüzmeye başlamıştı.

      Bazaralı bu eve gelse de Oralbay ile çok konuşmadı. Hatta onu da konuşturmadı. Sadece onları uyardı:

      – Halkın gözünde fena olsanız da, sahipsiz, barınaksız değilsiniz. Suçlasalar da yapacak bir şeyleri yok! “Kaldıramayız” deseler de mecburen kaldıracaklar bu sıkıntınızı. Olan oldu, pişmanlık duymayın. Boynunuzu bükmeyin, boynunuzu büktürmem! Sizi kimsenin eline vermem, yanınızdayım. Sizinle haberleşirim, dedi…

      Bundan önce, öğle vaktinde, bu son kararı kendi kendine verdiğinde Abay’a mektup yazmış ve bir ulakla göndermişti.

      Bütün ağırlığını koymuş ve ağabeylik serzenişinde bulunmuştu: “Olan oldu. İlgilen, çekinme, koruyucu ol. Hatta elverişsiz bir mecraya düşecek olursa hükmünü kendin ver” demiş, sorumluluk yüklemişti.

      Abay bu selamı aldığında Erbol ve Emir de yanındaydı. Bu ikisine danışır gibi:

      – E, biz bu işe ne derdik, deyiverdi.

      Özellikle merakla baktığı Erbol idi. Gözlerini ona dikerek:

      – Bökenşi sen olsan, Jigitek kardeşin. Bunların arasında Oralbay ve Kerimbala. Duasına “âmin” dediğin akranın, iyi geçimli genç dostların! Boş gailemiz bu mu olacaktı, bu nasıl oldu Erbol, dedi.

      Erbol da benzer bir duygulanma içindeydi.

      – Arabulucu akrabaların tavırları bütün bunlardan daha kötü olacak. Onlar bu meseleden uzak kalmaz Abay! Böyle bir durum ortaya çıktığında “belayı bastıralım” demeyip, tutarsız tilki patikasına sokanlar çok olur. Bu iki genç gafil böyle bir belanın bahanesi olmak üzere… Elinden gelirse belayı ilerletme! Canı acıyanın yapacağı iş bu! Ben böyle düşünüyorum, dedi…

      Abay öz dostuna yüksek bir memnuniyet duygusuyla baktı. İçinden “‘Bökenşilerden biriyim’ diyerek nara atmaya heveslenmiyor. Bana ‘sen, iyi bir adam olarak olayların üstünden bak’ diyor… Sözü doğru, derinlemesine düşünen kişinin efradını cami ağyarını mâni sözü… Bu söz, dürüstçe ve erkekçe söylenmiş bir söz yahu. Erbol gide gide bu ülkenin kalburüstü adamlarından biri olacak efendim” diye düşündü…

      Emir, kendisine yönelen bir ifade olmasa da Erbol konuşmasını bitirir bitirmez, söze başladı. Abay, Erbol hakkında düşünceye daldığı için Emir’in sözlerinin baş tarafını anlayamadı. Dinlemeye başladığında, iyi niyetli, ateşli yiğit:

      – … Oralbay ile Kerimbala’yı esirgemezsek ayıp olur. Bütün yardımı göstermemiz gerek. Karakesekler azacak olursa mal alır, tazminatını alır… Yardımlaşmadan duramayız… Ben “binit için at, yiyip içmesi için kesimlik mal göndermeliyiz” derim, diyordu.

      Abay sessizce güldü ve tasdik eder gibi başını eğdi:

      – Emir, bu dediğin de bir çeşit doğru karar. Senin elinden bugün daha fazlası gelmez zaten. Hiç değilse dost akranlarının iyi niyetini görsünler. Yabancı kişilere gösterme, halkın gözüne batırma! Fakat bu dediğin yardımı, Oralbay ve Kerimbala’ya, kendi adına selam göndererek ulaştır, dedi…

      Abay, evdeki bu fikir alışverişinden sonra Uljan’ın evindeki toplantıya geldi.

      Bütün Aydos soyunun her boyundan gelen yöneticiler kımız içiyor, kendini olaya kaptırıyordu. Şimdi hem başköşe hem de toplantıyı yönetme yetkisi Maybasar amcası ile Jakıp amcasında idi. Onların yanında da kızararak şişinen, el kol hareketleriyle konuşan Takejan oturuyordu. Kötibakları temsilen gelen Jiyrenşe onlar gibi değildi, çekinerek oturuyor gibiydi. Topayların önde gelen kişisi Bazar da görüşünü o kadar belli etmiyordu. Fakat Torğayların önde geleni Dalanbay, Maybasar ve Takejan’a hemen uyum sağlamış ve her denilene bilinmez bir biçimde sevinir gibi keyifli oturuyor göründü Abay’ın gözlerine.

      Abay başlangıçta ses çıkarmadan izledi, herkesin yüzüne baktı. Dört büyük boylu Aydos soyu yöneticilerinin ikisi başka bir tavırla, diğer ikisi başka bir tavırla oturuyor gibiydi. Bir müddet durumu değerlendiren Abay, Maybasar ile Jakıp’a bakarak:

      – Burada toplanan arabulucu akraba topluluğu şu iki akraba arasındaki kargaşa hususunda ne diyecek? Aydos soyu adına karar verip Bökenşiler ile Jigiteklere adam gönderdiniz mi, diye sordu.

      Önce Jakıp cevap verdi:

      – Yok, göndermiş değiliz, dedi. Maybasar ona ilave etti:

      – Ne diye göndereceğiz adamı? “Uzlaşma şartını söyle” diyen akrabalar olsa neyse. “Birimizin tarafını tut” demiyorlar mı? Hangisine taraf olalım, dedi. Bakışlarını amcasına yönelten Abay, Maybasar’la konuşmaya başladı:

      – Aradaki akrabalar öylesine ses çıkarmadan, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi böylece bakıp duracak mı?

      – Neticede bakıp durmaz… Niye öyle olsun?

      – Ne yani, öyleyse “iki halkın kırgınlığı düşmanlığı artsın” diye mi bekliyoruz?

      Sorguya çeker gibi sorular soran Abay’ın sözleri evdeki