Muhtar Auezov

Abay Yolu 2. Cilt


Скачать книгу

itler de sessizliğe bürünmüş olduğundan etrafa dikkat etmedi, kiyiz evin kapısını açıverdi. O anda otağın karanlık tarafından gizlice gelen dev gibi iri boylu esmer adam Bazaralı’nın yakasına yapıştı:

      – Dur! Şöyle gel hele, dedi.

      Bu kişi Manas idi. Hiç şaşırmamışçasına serinkanlı bir ifadeyle onun yüzüne bakan Bazaralı, hemen tanıdı:

      – Vay! Manas, sen misin, diye sordu.

      – Manas mıyım, dalaş mıyım? Öğrenip ne yapacaksın, gel hele, diyen Manas sakin fakat öfkeli ve memnuniyetsiz bir ses tonuyla buyurdu.

      – Ha! Allah’ın belası… Yoluna git, diyen Bazaralı, yakasına yapışan Manas’ı önemsemiyormuş gibi yaparak başından savmak istedi. Fakat Manas oralı olmadı.

      – Balbala’nın adının kötüye çıkmasını istemiyorsan dön şöyle! Yiğitsen, hiç değilse, kızın itibarını yere düşürme! Yoksa ben hemen burada girişeceğim var gücümle! Haydi, dedi.

      Bazaralı başını sağa sola salladı, nafile, denileni yaptı. İkisi otağın yanından ayrıldı, uzaklaşarak yürüyorlardı. O anda bu otağın etrafındaki tek tük ağaçların arkasından çıkan üç delikanlı onlara doğru yaklaştı.

      Bazaralı’yı ortalarına alan bu dört yiğit, onu lafa tutarak obadan uzaklaştırıyordu. Yanlarından ayrılan bir yiğit, geldiğinden beri eyer takımı çözülmemiş hâlde büyük evin bel kuşağına bağlı duran Bazaralı’nın besili demir kırı atını çözüp getirdi.

      Ondan sonra ele geçirdikleri yiğidi kendi atına bindirdiler, kendileri de atlarına bindiler ve hep birlikte Torğay obalarına doğru gittiler…

      Suçüstü yakalanan Bazaralı, bütün ağırlığını kullanarak:

      – Bırakın, gönderin, siz de adı çıkmış dulun itibarını daha fazla yere düşürmeyin! Yarın bütün halk duyar, dedi. Manas’ın yanındaki Köşbesbay ile diğer iki yiğit onun sözlerini umursamadı. Köşbesbay, Balbala’nın kaynı idi. Ağabeyi Besbesbay gibi, Manas gibi o da alpçesine büyük bedenli, pehlivan yapılı, topuz döğüşünden çekinmeyen harbi erkeklerden biriydi…

      Obadan çıkıncaya kadar o da, Manas da, Bazaralı ile kısa kısa da olsa konuşuyor idi. Obadan iyice uzaklaştıktan sonra dört yiğidin tamamı mimiklerle işaretleştiler, atının yularını ve dizginini çabucak bileklerine dolayıp sımsıkı bağladılar ve hep birlikte Bazaralı’yı kamçılamaya giriştiler. O gece, Bazaralı, dayak nasıl yenirmiş gördü. Aynı gece atından ve giysilerinden de oldu…

      Seher vakti herkes uyanırken Maybasar Abay’ı Ayğız’ın evine çağırtmıştı. Abay oraya geldiğinde Maybasar’dan başka Bazaralı, Erbol, Ayğız ve Nurğanım’ın da evde olduğunu gördü…

      Maybasar da yeni gelmiş olmalıydı. Abay eve gelirken karşılaştığı Ospan’dan Bazaralı’nın dövüldüğünü işitmiş, üzülerek gelmişti.

      Bazaralı ile göz göze gelince birbirinin hâlini anlamış gibi oldular. Hâlleri yüzlerinden okunuyordu. Sebebini söylemeye de gerek yoktu. Bazaralı’nın sağ yanağındaki kamçı izine kıpkırmızı kan oturmuştu ve çok fena görünüyordu. Yakışıklı, yüce gönüllü, heybetli yiğidi böylesine talihi yitik virane gibi görmek Abay’ı hem acındırdı, hem kızdırdı.

      Maybasar’da böylesi hisler yoktu, yüzünün her zamanki akı ak, kızılı kızıldı. Hatta sevincini saklamıyormuş gibi coşkuyla konuşuyordu. “Nasıl vurdu”, “kaç kere vurdu”

      türünden soruları da afyon çeker gibi keyifle soruyor, her şeyi bilmek istiyordu. Bazaralı ise memnuniyetsizce somurtarak oturuyordu. Maybasar’ın sorularına pek fazla cevap vermedi. Bu duruma deliren Maybasar, bütün bu insanlar önünde, özellikle kendisinin bildiği dedikodulu sırrı olan Nurğanım’ın önünde yiğidi utandırmak için rezilce bir kurnazlık düşündü.

      Gözlerini kısarak Bazaralı’ya baktı, başına gelenlere sevinmiş gibi genizden hıh-hıh-hıhlayarak güldü:

      – Baz’ım, kamçı yüzüne de değmiş gibi görünüyor! Bu Torğaylar kudurmuş mu yahu? Bozdoğan olmuş, tepene oturmuşlar, kim bilir daha neler yapacaklar, dedi… O ana kadar çekinerek duran, oturduğu yerde büzülüp kalan Bazaralı’nın hararetlenen bembeyaz yüzüne öfkeyle karışık hiddet yürüdü, Maybasar’ın gözlerine dikilen gözleri parıldayıverdi:

      – E! Torğay’ın torğay23 olmadan bozdoğan olduğunu yeni mi öğrendin, sığır? Önceden beri onları sırtında gezdirmeyi adet edinen sen değil misin? Benim tepeme, senin sırtına oturduktan sonra bozdoğan olmayıp ta ne yapacaktı, deyiverdi. Bütün acılarından kolaylıkla silkinip kurtulmuş gibi, öcünü almış gibi rahatlayarak kahkaha attı.

      Evdeki herkes Bazaralı’nın sözlerini destekliyormuş gibi onunla birlikte gülüverdi. Maybasar ağzını açamadı, ters köşeye yatmış gibi oldu. Boynunu aniden öte yana çevirdi:

      – Oy! Diline kor düşsün, kan torbası, dedi, utanarak güldü.

      Abay oldukça rahatlamış bir vaziyette sevinçle gülerek:

      – Kıvraksın Bazeke! Böyle şimşek gibi bir dilin varken sana Kazağın kamçısı bir yana, tüfeğinin kurşunu bile vız gelir efendim, dedi…

      Bu oba, Bazaralı’nın başına gelenleri Birjan gibi dışarıdan gelen konuklara hissettirmek istemiyordu. Bu yüzden Abay, Bazaralı’yı çabucak eyerli bir ata bindirmeyi ve obadan uzaklaştırmayı uygun gördü. Ayğız ve Nurğanım’a bakarak:

      – Bazeke’nin üstüne elbise ve kaftan, başına kalpak giydirin, dedi.

      Bazaralı’yı yolcu etmek için Abay’ın dediği eyerli koşumlu at getirildi. Bunun yanı sıra Nurğanım güzel ve yeni bir kaftan getirdi, kendi elleriyle Bazaralı’ya giydirdi. Kimsenin dikkat etmediği bir anı fırsat bilerek:

      – Sana yazık, Bazekem! Kendi kendini niye küçük düşürüyorsun? İçimi yaktın yahu, deyiverdi…

      O gün, öğleyi geçerken Birjan Kunanbay’ın büyük obasından ayrılmıştı. Emir dün onu evine davet etmişti. Bu konuklar bugün Emir’in konuğu olacaktı…

      Birjan tam giderken Uljan onu kendi evinde ağırladı, kendi sofrasında dem tattırdı, dua etti ve iyi yolculuklar diledi. Onunla birlikte Ayğız ve Nurğanımlar da geldiler, pek çok hediyeler sundular. Birjan’a büyük bir taytuyak gümüş hediye edildi. Yanındaki bir arkadaşına da kese dolusu akçe ile ailesi için pelüşten hediyeler verildi.

      Uljan:

      – Obama geldin, buradaki ağabeylerini ve kardeşlerini sanatına gark ettin, gidiyorsun. Gittiğin yere götüren yolların açık olsun. Sanatın da kadrin de artsın yakışıklım. Bizim ana olarak, yenge olarak sana sunacağımız hediyeler bunlar. Hoş gönülle git, dedi.

      Birjan evdekilere çok teşekkür etti:

      – Oğullarının kızlarının iyiliğini gör, güzel ana. Obanda, halkının içinde gördüğüm saygı ile iltifat nereye gidersem gideyim aklımda kalır. Ben razıyım, Allah da razı olsun, dedi. Ayğızların ellerini iki eliyle tutarak alçak gönüllülükle sıktı, vedalaşıp çıktı.

      Abay’ın hediyesi, Birjan’a verdiği sarı yorga at ile yanındaki arkadaşına yedeklettirdiği birkaç besili yılkı idi.

      Birjanlar böylesi yedek atlarla Emir’in Puşantay’daki konağına doğru yola çıktığında Abay, Erbol ve Aygerim de onlarla