Muhtar Auezov

Abay Yolu 2. Cilt


Скачать книгу

dedi ve hiddetle güldü.

      Yiğidin gülüşünün çok tesirli olmasından mıydı bilinmez, Maybasar çabucak anladı, dizini döver gibi vurduktan sonra:

      – Oy, ahir zamanın çocuğu oy! Bütün sinirlerimi mahvettin yahu! “Unuttu mu” diyordum eski olanları. Hâlâ unutmadın mı, dedi ve kahkahayla güldü. Bu şakayla Abay’ın alaycılığını da memnuniyetsizliğini de kendi üstünden savdı.

      Konuşma aynı minvalde sürdü:

      – Dilda senin yârin değil mi? Yanlış bir şey söylediğimi mi düşünüyorsun? Yoksa “Rus kitaplarını çok okuyunca Ruslaştım, iki hanım almam” mı diyorsun?

      – Bu hususta Ruslaşsam iyi olurdu. Öyle olsa ne yaparsın?

      – Hey! Ne diyorsun sen? O zaman çoluğu çocuğu ile ne olur Dilda?

      – Ben Dilda’ya lazım değilim. Onun bana duyduğu öfkesi ile intikam duygusu bir yana, gönülden ayrı düştü uzun zamandan bu yana…

      – E-e, terk mi ettin yani?

      – O evlatlarımın anası. İyi analık ederse yakın dostum olur. Bununla yetinmezse, ona iyilikler dilerim. Yolu açık olsun… Diyeceğim bu, dedi ve Maybasar’ın kalan sözlerini söyletmedi. Yüzü buz kesti, hiddetlendiğini gösterircesine yerinden kalktı.

      Rezilce bir söz işitmiş gibi sarsılan Maybasar bir şeyler söylemek istese de ne diyeceğini bilemedi. Onu tamamen susturmak isteyen Abay:

      – Bu kadarı yeter artık. Bu benim bileceğim bir iş. Sizi ilgilendirmeyen işlere karışmayın, diyerek sert bir şekilde mevzuyu kapattı. Bunlar Maybasar’ın aklından bile geçmeyen yabancı sözlerdi…

      Abay az önce annelerinin evine giderken ağlamakta olan Baysügir’i görmüştü. Onu yanına alıp avutarak gelmekte olan Baymağambet, Maybasar’ın kötü davranışlarını sert bir şekilde şikâyet etmişti Abay’a.

      Abay bunu hatırlar hatırlamaz:

      – Ha! Benim de size diyecek bir çift sözüm var. Bunu kırgınlıkla, hatta çok üzülerek söylüyorum. Bu obanın çobanlarını niye dövüyorsunuz, diye sordu.

      Abay şimdi açık seçik öfkelenmiş, yüzü çatılmıştı. Ama Maybasar bu mevzuya şaşırmamıştı:

      – Hadisene! Çobanını, hizmetçisini tepemize çıkarma. Akılları başlarında yaşasınlar. Hiçbir şey olmaz, diyerek konuyu önemsizleştirmeye çalıştı.

      Bunu onuruna yediremeyen Abay sert konuştu:

      – Yo, boş konuşuyorsunuz, başımıza çıkmaz çobanlar. Neleri var ki tepemize çıksınlar? Gözlerine sinek üşüşen biçarelerin ne takati var ki? Bir değil, iki değil! Bu obadakilerin üstüne kamçı sallamayın bir daha, dedi.

      Bu yaz Maybasar’ın çobanları birkaç kez dövdüğünü hatırlamıştı.

      Maybasar bunu da dikkate almayacak gibiydi. Karşı çıkmak isteyince Abay çekişir gibi konuştu, amcasını bastırıverdi:

      – Ne yani! Burası sizin yöneticilik yapacağınız yetimin kimsesizin obası mı? Çocuk değiliz, biz de buradayız. Bundan sonra sadece yaşayın! Vurmak bir yana, azarlamayın bile komşularımızı. Bundan sonra hiç birini fiskelemeyin. Yoksa bozuşuruz. Çok fena bozuşuruz. O zaman beni suçlamayın. Bugün Baysügir’i dövmeniz, beni dövmenizden farksız. Anladınız mı? … İşte böyle, dedi ve arkasını dönüp gitti.

      Abay konukevlerine doğru yürüdü. Maybasar olduğu yerde ses çıkarmadan kalmakla birlikte, bu obadaki eğlenceyi bitirmek için bazı teşebbüslerde bulunmuştu. Abay annelerinin evine çağırıldığında onun bazı konuklarına da adam göndermişti:

      Maybasar Sügir’in oğlu Akimkoca’ya selam göndermiş; “Mırza obada değil. Pek çok kişinin yüreği şişti. Akimkoca kendisi de bilir ya. Bu obayı kızların gelinlerin patırtısına boğmasın, kalabalığı kendisi dağıtsın” diyerek usulünce söylemişti.

      Güzel Ümitey Ayğız’ın kız kardeşi sayılırdı. Karabatırlardan Eskoca denen kişinin kızıydı. Ona da ablası olarak Ayğız emretmiş; “yeter artık, obasına dönsün” demişti.

      Böylece Maybasar ve Ayğız, konuklarının keyfini kaçırdıklarını Abay’a hissettirmemişlerdi. Konukları da dönüş telaşlarından başka acelelerinin sebebini birbirine sezdirmemişti.

      Abay’ın evine gitmek isteyen obadaki komşularını, çobanlarını ve çoluğu çocuğu göndermeyerek bıktıran Ayğızlar, Abay’ın arkasından böyle bir iş daha çevirmişlerdi…

      Abay tekrar dönerken otağdaki konukların germelere bağlı duran atları eyerlenmişti. Kıvamındaki yüğrükler, acelesi olmayan boş atlar ve çukur belli yorgalar hızlı koşmaya elverişli koşum takımlarıyla, yeşilli kırmızılı teğeltileriyle obanın üst tarafını canlandırmıştı. Abay arkadaşlarının telaşına şaşırsa da “‘yarın yola çıkacak olan Birjan biraz yalnız kalsın’ diye düşünüyorlar herhalde” dedi ve buna başka bir anlam yüklemedi.

      Onun eve gelişiyle birlikte son kımızlarını da içişip bitiren konuklar memnuniyet dolu veda sözlerini ifade ettiler, Abay ile Birjan’a son bir defa daha teşekkürlerini söylediler, isteksizce gitmeye yöneldiler.

      Dört bir yana doğru grup grup dağılarak gidecek olan topluluğu Abay, Birjan, Erbol ve Aygerimler dışarı çıkarak uğurluyordu.

      En önce Akimkoca ve Kerimbala vedalaştı, Sarköl ve Kopa tarafına yöneldi. Oralbay da onlarla beraber gidiyordu.

      Emir, Ümitey’i ve şakacı bestekâr Mirzağul’u yanına aldı, Puşantay’a doğru yöneldi. Giderken de Abay ile Birjan’ı kendi obasına davet etti. Onun obası ertesi gün yola çıkacak olan Birjanların yolu üzerindeydi. Abay bu daveti makul buldu. Konuğunu kendilerinin bir başka obasında son bir defa daha ağırlayarak uğurlama düşüncesini çok yerinde buldu.

      Bir başka grup Balbala’nın grubu idi. Bu vakte kadar atını eyerlemekle meşgul olan Bazaralı, Balbala’yı uğurlamaya gelen Aygerim’in yüzüne nasıl bakacağını bilemeyerek gitmek istemiyormuş gibi bakıverdi:

      – Heyhat, heyhat! Leyla’sına kavuşamayan Mecnun’un hayatı ne berbat! Çek benim de atımı evlat, diye seslendiği Erbol Bazaralı’nın at binmesine yardımcı oldu.

      Bazaralı atını hafifçe ökçeleyerek Balbala’nın yanına geldi. Abay’ın evinin yanında bulunan ve oradakileri gözetlerken deminki sözü işiten, kıskanç ve soğuk bakışlı biri vardı. O, Kulınşak’ın beş kaskasından biri olan Manas’tı. Son grup da yola çıkınca Manas, Ayğız’ın evinde oturmakta olan Maybasar’la konuşmak için onu dışarı çağırttı. Şerefsizlik ve intikam kokan bazı şeyler anlattı:

      – “Bazaralı Balbala ile oynaşıyor” sözünü işiten bizim Torğaylar kasvetlenerek yaşıyordu. Dedikodunun gerçekliğine bugün şahit olmuş gibiyim Mayeke… Katıma doymayan koç Anet obasına gidiyor. Dulumu yoldan çıkarıyor puşt… “Erkekte şeref” varsa ben de tekin duramam. Kızın kocası bizim kardeşimiz Besbesbay. Kendisi hem yiğit hem tekin durmaz. O da kimseyi üstüne bastırmaz. “Haber vereyim” dedim. Evet, ne yapsam revadır şu Kaumen’in kan torbasına, dedi.

      Yüzü bembeyaz olmuştu. İri kamçısını sımsıkı tutan uzunca parmaklarında sabırsızlık gösteren hareketlenmeler vardı.

      Maybasar Bazaralı’nın Nurğanım hakkındaki söylentisini işittiğinden beri dişlerini sıkarak yaşıyordu. Gözleri pörtledi, hırsla aldığı nefes burun delikleriyle genzini