bilge Zilkara’nın çıkardığı hakikaten damara işleyen duygulu ve güzel “Yirmi beş” şiirini henüz duymamıştı. Şiirin bestesi gibi sözleri de genç topluluğu ateşlemişe benziyordu:
“Tak da git yüzüğünü, bakır da olsa,
Yaşayalım güle oynaya, kış da olsa.
Çıkar ayakkabını da, gel çorabınla,
Afetimi göreyim, ne gelir başa…”
diye nazlanarak çalınırken yastıktan başını koparır gibi uzandığı yerden doğruldu Bazaralı. Yakışıklı simasında sıcak bir kan taşkını dalgalanıyordu:
– Uzakta değil o kız, kurban olduğum heyhat! Masum bakışlı kara gözlü bir tanem, görür müyüm, görmez miyim seni? Bu aşığın bedbaht, dedi, ev ahalisini şamatayla güldürdü.
Birjan, Bazaralı’nın yüzüne aynı duyguları paylaşan bir dost gibi bakarak:
– Bazeke! Bu dediğin de ne? “Görür müyüm, görmez miyim” de ne demek? O kara gözlü kız Balbala olmuş yanında oturuyor yahu, dedi. Bazaralı’nın kendi yanında oturan Balbala adlı güzel ergen kızı işaret etti. Birjan’ın sözü üzerine Bazaralı aniden çark etti:
– Ha, estağfurullah, öyle miydi, dedi özellikle oynaklaşarak yönünü değiştirdi ve Balbala’ya baktı. Bu bakışı, tomağanın20 altındaki açıklıktan gözünü kısarak tam yanından ve hatta taşıma desteğinin dibinden geçmekte olan kediye bakan sarımtırak gözlü kartalın bakışı gibiydi… Oradakiler onun bu bakışına da hayranlık duyarak gülerken yanında oturan Balbala da birden dönerek Bazaralı’ya baktı. Işıltılı güzel, yan oturuşunu bozmadan kara gözlerle tepeden tırnağa süzdü. Büyük gözlerine yakışan çarpık bir bakış attı. Yüzüne de utanıp sıkıldığını belli eden, güzel ve hafif bir pembelik veren kan yürüttü. Cazibeli nazı olan bir insan gibileşerek azıcık kaşlarını çattı ve sessizce tebessüm etti. Akpak güzel dişleri görünecek gibi oldu, tekrar gizlendi. Bazaralı Balbala ile göz göze geldiğinde kabahatini üstlenip tövbeye gelmiş gibiydi, fakat bu hâlini de alabildiğine yetenekli bir artistçesine güzelleştirerek usulünce oynayıverdi:
– Tövbe! Tövbe! Kâfirlik etmişim ya… Tüh, tüh, tüh, diyerek tükürüyormuş gibi yaptı. Balbala’ya doğru baş eğdi ve çabucak dönerek kalabalığa doğru baktı: “Oturuyormuş, varmış canlarım” derken evin her bir yanında oturmakta olan güzel kızlara ve gelinlere bir bir göz attı.
Birjan da “Balbala utanıp kalmasın, diğerlerinin de gönlüne güç gelmesin” diye Bazaralı’nın sözlerine destek olacak şekilde araya girdi:
– Türkü de bilirler. Söyleseler dillerine yakışır, şakısalar sesleri baldır. Terbiye ve eğitimleriyle ipek fidandır. Oturuyorlar işte yahu, güzel öğrencilerim, güzel kardeşlerim, dedi.
Birjan “kızlar”, “kız kardeşler” kelimelerini özellikle söylemedi. Bu kelimeleri edepsizce ve hırpanice gördü. Özellikle ağabey tavrı ile kardeşcesine söyledi. Orada oturmakta olan pek çok hünerli ve alımlı genç hanıma şöyle bir göz attı. Adları söylenmese de büyük bir hürmetle kastettiği kişiler kendisini, Abay’ı ve Bazaralı’yı çevreleyerek oturan Balbala, Kerimbala, Ümitey ve Aygerimler idi…
Birjan anlamlı bir konuşma yapıp, ondan da anlamlı bir yüzle evdeki kız kardeşlerine göz atınca az önce isimleri zikredilen genç hanımların içtenlikli ve hissiyatlı yüzlerine birbiri ardından çarçabuk ateşlenen bir heyecan ve hafif pembemsi bir nur yürüdü. Sanki seher vaktinde tünlüğü iterek açıverdiğinde şanıraktan içeri gün ışığı düşer gibi olmuştu: Gün ışığının birdenbire düşerek karanlık evdeki kalın ipek kumaştan yapılan cibinliği, saten kumaşlı minderleri ve pelüşlü kadifeli motiflerle süslenen keçe duvar kilimlerini sevindirmek istercesine üzerlerine bir allık vurmasına, boylu boyunca şulelendirerek canlandırmasına benziyordu. Genç hanımların Birjan gibi kıymetli bir ağabeyden, görkemli bir sanatkârdan duyduğu övgüler böylesine etkili olmuştu…
Ev içinde narin kıkırtılarla sevinçli iltifatlar birlikte alevlenmiş, şakalaşmalarla uyumlu gülüşmeler çokça işitilmişti.
Kibarca saygılılık gösteren simalar, hünerli gençlik meclisinin yüzüne kan getirmiş gibiydi…
Abay ile Aygerim’in bu defaki konukları, hakikaten, Tobıktı gençlerinin en hünerlileri ve en görkemlileriydi. Bundan iki gün önce Kunanbay obasının yerleştiği Barlıbay nehri yakasındaki evlere Irğızbaylar, Torğaylar ve Kötibaklar ile Jigiteklerden ve onlardan da öteye yerleşmiş olan Bökenşilerden pek çok kızlar, gelinler ve genç delikanlılar özellikle çağırılmış, hususî misafirliğe gelmişlerdi:
Abay’ın yanında oturan genç delikanlı kardeşi Emir, Kudayberdi’nin oğluydu. O kendi yaveriyle gelirken güzel Ümitey’i de beraberinde getirmişti.
Bazaralı’nın yanında oturan Balbala Anet boyundan bir kızdı. O da bir grup kız refakatçisiyle birlikte özellikle davet edilmişti.
Bökenşi boyundan Sügir oğlu Akimkoca ise öz kardeşi Kerimbala’yı refakatine almış, Jigitek boyundan Bazaralı’nın şarkıcı ve marifetli kardeşi Oralbay’ı da beraberinde getirmişti.
Bu gençlerin tamamı sanat düşkünü ve bütünüyle harika birer solist idi. Onlar Birjan’ı ilk defa görüyor da değillerdi.
Bundan iki ay kadar önce “Birjan’ın Tobıktı soyu yerleşkelerine yakın bir yerlere geldiği” haberini işiten Abay, önden Emir’i göndermişti. Emir, Abay’ın genç yaşta ölen en sevdiği kıymetli ağabeyi Kudayberdi’den yetim kalan beş evladın ortancası idi. Kudayberdi ölüm döşeğindeyken Abay ona “evlatlarına babalık yapmak benim borcum olur” demiş ve “yetimliklerini hissettirmem” diye yemin etmiş gibiydi. Söylediği gibi de yapmıştı. Abay, ağabeyi öldüğünden beri Kudayberdi’nin evlatlarını öz kardeşi Ospan’dan da öz evlatlarından da daha fazla şımartıyordu.
Emir o evlatların türkü söyleyeni, hünerlisi idi. Kendine güveni yüksekti ve marifetliydi. Kendisinde dolup taşacak, serpilip ortaya atılacak gibi bir bereketlilik olan ümitvâr bir gençti. Büyük destekçisi olan Abay amcası onun yolunu kesmiyor ve hiç kimseyi de dokundurtmuyordu.
Abay Emir’i Birjan’a öylesine bir davetçi kılarak göndermemişti. “Git, gör. Gerçekten hünerli ve ilgi çekici ise obamıza getir. Dilediği gibi yerleştir, oyun eğlence düzenle. Genç nesil sanat öğrensin, örnek alsın. Ben de yardımcı olurum” demişti…
Emir Birjan’la Tobıktı bölgesinin dışındaki obalardan birinde görüşmüş, iki üç gün birlikte olmuş, kendi obasına davet etmişti. Birjan gelmeyi kabul edince yeni bir kiyiz ev diktirmek ve uygun şekilde karşılamak için kendisi önceden gelmişti. Dinlenmeden Abay’ın yanına gelmiş, farklı bir mürüvvetini gönül rahatlığı ile yüzüne söylemişti.
Abay, bu görüşmeden sonra Birjan’ı önce Emir’in konuğu etmiş, Kunanbay’ın bu büyük obasına hususî olarak getirtmişti…
O günden beri iki ay geçmişti. Sadece Emir değil, Abay da Birjan’ı çok beğenmişti. İkisi, iki eski dert ortağı gibi görüşmüş, çabucak kaynaşmıştı.
Abay daha önce de tıpkı bugünkü gibi Tobıktı’nın solist ve sazende genç yiğit delikanlıları ile kız gelinleri arasından nicelerini nice defalar kendi obasında toplamıştı. Onları Birjan’a tanıtmış, şair bestekârın kadir kıymetini anlatmış, ilgi çekici pek çok eğlenceler düzenlemişti.
Topladıkları