Muhtar Auezov

Abay Yolu 2. Cilt


Скачать книгу

Kunanbay’ın oğluna almak için halkın arasına husumet saldı” şeklinde bir söz çıkarsa ve buna rağmen Abay kızı almaz, iş hayırlı bir neticeye ulaşmaz, asılsız kötü haber boşu boşuna yayılırsa bu Jiyrenşe için de iyi olmazdı…

      Böylece Jiyrenşe; bir taraftan Abay’ın Aygerim’i alması hususunu içtenlikle makul bularak dönerken, öte taraftan bu büyük sırrın tek bir uçkununun bile dışarı çıkmamasını ve suskun kalınmasını ustalıkla sağlamış olarak geri gelmişti.

      Jiyrenşe ve Erbol’un Abay’la konuşmaları kısa oldu. Bu üç yiğit arasındaki karar sağlamca pekişti. Söz bu noktaya geldikten sonra Abay minnettarlığını hissettirerek Jiyrenşe’ye:

      – Peki, öyleyse, bir iş yapınca tam olarak yap. Başkasına bırakacak bir işim olmasa da annem sözünü yabana atacağım bir kişi değil. Babam uzaklarda. Artık annemle de sen konuş, onun iznini de alıver, dedi…

      Uljan Abay’ın bu talebini uygun bulmadı. Jiyrenşe’nin uzun uzun dile getirdiği sözleri büyük bir incinmeyle ve üzüntülü bakışla dinledikten sonra:

      – Çerağım! Abay bunu yapacaksa, bu gizlilik içinde olacak iş değil, alenilik işi yahu! Bana niye birini gönderip dikkatlice bildirerek konuşuyor. Böyle yapacağına onu çağır, onu da al gel, üçümüz birlikte konuşalım, dedi.

      Abay geldiğinde Uljan tereddüt etmedi:

      – Abaycan, evladım, niyetini anladım. İlgilendiğin kişi kim? Onu da bu Jiyrenşe anlattı. Benden akıl sormuşsun. “Bu yaptığım iyi mi” diyorsun ya? “İyi” demiyorum. Sözüm kısa. Benim söyleyeceklerimin çoğunu kendi gözünle görerek büyüdün. Çok hanımdan biri ben olduğumda, o çok kadından doğan biri sen olarak büyüdün. Sırlaşır, dertleşirdik ya! Tatlı mıydı bana? Kolay mıydı sana? “Bizim gittiğimiz yoldan gitmesin” derken, bin defa düşündüğüm hususlardan birisi buydu. “Pişman olursun” diye korkuyorum. Öncesi ilginç görünmekle birlikte, kolaylıkla karar verilmekle birlikte, sonrası zehirdir bunun. Üzülürsün güzel evladım. İşte, diyeceğimi dedim. Fakat göreceğin mürüvvet de senin, tadacağın zehir de senin nasibin. Bu Jiyrenşe de ben de böyle kalırız. Beni endişelendiren tehlikeyi söyledim. Gerisini kendin bil! Kendin düşün, kendin karar ver, dedi.

      Abay cevap vermedi. Annesiyle anlaşamadığı, karşı karşıya geldiği ilk olaydı bu. Söylerdi. Pek çok şey söylerdi. Fakat onun şimdiki sezgilerini anlaması değil, hissetmesi gerekliydi. O sezgilerini böylesi soğuk bir konuşma sonrasında aktaramazdı. Akıl hesabına vurarak konuşsa, işinin olmayacağını kendisi de anlıyordu. Annesi de bunu söylemişti.

      Peki ya yürekte yatan? Onu bütünüyle anlatarak sırrını dökerdi, ama annesine acıyordu. Bunun en büyük düğümü; bu anne babanın onun ihtiyarına bırakmadan, fikrini sorup cevabını almadan, kafese koyarak götürüp Dilda ile evlendirmeleriydi. Aşığı Toğjan’la ilgili bir cümle bile sormadan, bunun gençliğine acımadan ondan ayırmalarıydı… Fakat bugün bu hususları konuşup annesiyle çekişmeyecekti. Üstelik özellikle “kendisini zerre kadar suçlu görmeyen”, dikkatle bakarak “evladımı kendi düşünceme göre sadece vesayet altında yaşattım” şeklindeki hatasını fark etmeyen şefkatli annesine nasıl söyleyebilirdi içindekileri? Abay bu durumları hissettiği için özellikle ses çıkarmadan çıkıp gitti.

      Fakat kararında tereddüt etmedi. Jiyrenşe Mamay boyu içine bir kez daha gitti. Bu defa on beş gün kadar kaldı, bütün hususları kendisi açığa çıkardı, mevzuyu bağlayıp geldi. Aygerim’in kayın tarafını da durdurdu, rızalarını aldı. En zorlu büyük düğüm bu şekilde çözülmüş oldu. Abay Bekey’e de Aygerim’i almak isteyen kayın ağabeyine de pek çok mal verecekti.

      Kunanbay’ın büyük evinde Uljan’ın elindeki mal sürülerinin sahibi Ospan idi. O, Abay’dan hiçbir şey esirgemezdi. Aygerim için verilecek malı kolaylıkla bir araya getirtti, topluca yola çıkarıverdi. Jakıp, Jiyrenşe, Ospan ve Ğabithanlar Bekey obasına dünürcü gitti, dünürleri ile karşılıklı olarak verilen hediye kaftanları birbirine giydirişip döndüler. Az önce Ospan tarafından gönderildiği belirtilen mallar hem gelin takısı, hem de başlık olarak topluca gönderilmişti.

      Bu şekilde birkaç gün ara verildikten sonra, nihayet Abay’ın kayınlarının obasına gideceği gün geldi. Abay Jiyrenşe’yi heyet başkanı yaptı. Yanlarına Erbol, Ospan ve Ğabithanları alarak damatları olmak için kız tarafına gitti…

      YAYLADA

1

      Engin yeşillik üzerinde yayılırcasına yerleşmiş olan kalabalık obanın sağ yakasında bütünüyle büyük ak kiyiz evler var. Bunlar, hayvanların durduğu barınaklardan, isten pisten, huzursuzluktan özellikle uzaklaşmış, kıyıda konmuş.

      Obanın öteki kıyısı ile sağılacak hayvanların toplandığı orta kısımda bulunanların tamamı sade evler. Bu kıyıda yırtık ve eski püskü çardaklar, kara kurum bağlamış sezonluk ocak yerleri ile küçük çadırlar da var. Bu yaka, “bakıcı maraba” denen pek çok insanın yaşadığı yer. Koyuncu ihtiyarlar, kuzucu çocuklar, deveciler, sağıcılar ve yılkıcı seyisler de bu yakada bulunur…

      Büyük obanın yoksul görünüşlü yakasında bulunan kızlı erkekli işsiz gençler, didikledikleri yünü iğle eğiren yaşlı kadınlar ve ihtiyar adamların tamamı şimdi obanın zengin görünüşlü bu yakasına kulak kabartıyordu. Hepsi meraklanıyor, öylesine yaklaşıp bir süre dinledikten sonra geri dönüyorlardı. Onların tamamını heveslendirerek kanlarını kaynatan şey; yüksek bir ses tonuyla tek başına söylenerek çığırılan türküydü. Tam öğle vaktinde, oba üstündeki bulutsuz gök semaya saplanırcasına yükselen hükmedici ve güzel bir sesle söylenen türkü…

      Kenardaki evlerde yaşayan herkes daha önce uzaktan da olsa bu solisti işitmiş, dinlemeyi alışkanlık edinmiş gibiydi.

      Şarkıdan türküden anlamayan küçücük torununu sırtlayan yaşlı bir nine de beli bükülmüş bir hâlde aceleyle dinlemeye gidiyordu.

      O nine, üzerini örten tülbendini özürlüleşmeye başlayan yaşlı kulağının ardına sıyırdı. Daha sonra başını yukarı doğru yükselterek kulağını havadaki sese dayadı. Parlak güneşten kamaşan yaşlı gözlerini sönükleştirerek, ihtiyar yüzündeki pek çok kırışığı derinleştirip kıvrım kıvrım kıvrımlaştırarak geldi. Dişsiz damağını sallayarak:

      – Ya Hu! Dallı budaklı olasın türkücü beyim! Bizim gönlümüzü hoş edersin, senin gönlünü de Allah bahtiyar etsin, diye dua etti. Onun bu gidişinden hoşlanmayan Kaliyka, hayvan barınağından kızarak seslendi:

      – He-e, he-e! İhtiyar hoppa, sen geride kalma! Sana söylüyor ya, mahrum kalasıca! Beni öldüreceksin, bu ne zevk sefa ya, dedi.

      İhtiyar kadın istihza kokusu alsa da durmadı, yanına kendisi gibi ihtiyarlamış bir başka kadını kattıktan sonra Kaliyka’ya:

      – E-e, sen de alay etmeden duramazsın ya! Öyle gözün dikili kal hayvanların başında, dedi ve yoluna devam etti. Oba büyüklerinin oturduğu ak kiyiz evlerin yanından geçti. Yöneldiği yer, ötede münferiden kurulmuş olan dört kiyiz evdi…

      Bu obada konuk olan şanlı şöhretli türkücü son birkaç gündür gündüzleri bir yerlere gidip geziyor, akşamları geri dönüyordu. Üstelik tüm oba halkı “yarın evine dönecek” şeklindeki haberi işitmişti. Obadaki pek çok insan özellikle bugün söylenen şu son türküleri işitmek için hevesleniyordu. Fakat kıyıdaki gösterişsiz evler de yaşayanlar, mal bakıcıları, hizmetçi ve uşaklar bu türküleri dinlemek için ne kadar arzu duysalar da gayret etseler de dinlemeye gidemiyor, pişmanlıkla yakınış