ulaştık” şeklinde azıcık selam gönderilmişti. Onu iletti…
Dışarıda Abay’ı karşılayan topluluk içinde Dilda da vardı. Büyük eve de birlikte girmişti. Deminki sözü Mağaş’a öğreten de oydu. Abay’ın incindiğini hisseden Dilda hiç pişmanlık duymamıştı. Hatta içinden “oh olsun” der gibi sevinmiş, istihza ile gülüvermişti. Altı ay süren kış boyunca bir gün bile obasına gelmeyen kocasına bu kış kaç defa kızmış, hatta beddua bile etmişti. “Orada birisiyle ilişkisi var yahu. Büyülenmiş… Bütün çocuklarını, evini unuttuğunda bulduğu kim acaba? Muradına eremezsin inşallah Abay, çekersin bundan. Başına gelecek olan bizden ötede gelsin” demiş, bazen büyük bir inatçılık kuvveti göstererek bu tür sözleri Uljan’a da işittirecek şekilde gümbürdeyerek söylemişti.
On yaşını geçerek buluğa giren Akılbay adlı oğlu Nurğanım’ın bakımında büyüyordu. Ondan sonra doğan sekiz yaşındaki kızı Külbadan ve altı yaşındaki sevimli oğlu Abdirahman ile kanının en çok kaynadığı, evlatları içinde ona en tatlı gelen küçük oğlu Mağaş ise anneleri Dilda’nın bakımında büyüyordu. Bütün oba ile birlikte Uljan ve Ayğız gibi anneleri de Dilda’yı el üstünde tutuyordu. Evlatları ise bütün büyük ağabeylerinin, yengelerinin, kayın ve eltilerinin içtenlikle sevdiği gönül meşgaleleriydi. Böyle pek çok oğul dünyaya getiren ve halkın sevdiği güzel evlatlar doğuran kodaman obanın kızı şımarmadan duramazdı. Diline de, öfke dolu iğneleyici şakalarına da ket vurmayan dik başlı biriydi. Dilda Abay’dan memnun olmadığı için böylesine katı, kendini beğenmiş ve soğuk tavırlı olmuştu. Dilda ile Abay’ı, bu seyahat dönüşünde birbirine karşı özellikle anlayışsız kılan böyle bir soğukluk vardı. Bu çoktan beri yüzeysel olarak bilinen, şimdi ise açık seçik dışa vurulan bir mesafelilikti…
Evin pek çok kişiden kurtulduğu bugünkü akşam vaktinde Abay ile Dilda birbirine karşı o kadar da sıcak tavırlar sergilemiyordu. Abay, karısına karşı ne kadar silik bir soğuklukla baksa da çocuklarına karşı şefkatli ve özlemi kuvvetli bir baba idi.
Hayatında ilk kez bu akşam Uljan’ın önünde Külbadan, Abiş ve Mağaş’ı hep birlikte önüne almış, kucağından indirmeden yapışırcasına sevmişti. Abay gün boyunca aklından geçen düşüncelerinden vaz geçmese de çocuklarına karşı bugünkü güler yüzlü içtenliğiyle her zaman müşfik ve himayekâr bir baba olacağına yemin eder gibiydi.
Bu akşam Uljan ve Ayğız’ı şaşırtarak özel bir kararını açıkladı. Bu, kimseye danışmadan, kimseyle çekişmeden, kendisinin verdiği bir karardı.
Bu karar; Külbadan ile Abiş’i daha sonra şehre götürüp Rus okulunda okutmak üzerineydi.
Uljan Abiş’in henüz çok küçük olduğunu söyledi ve sağlığının iyi olmadığını, zayıfladığını hatırlatarak bu torununun şimdilik obada, kendi yanında bulunması gerektiğini ifade etti. Abay, zamanı ile ilgili tartışmaya girmedi:
– Ana, bu iki çocuğu adam edeceğim. Eğitimi ve terbiyeyi erkenden verip iyi yetiştireceğim. İkisi için de henüz erken olduğu doğru. Sadece, eninde sonunda şehir terbiyesini, zamanın gereklerini öğreteceğim açık. Bu hususta çok kararlıyım, dedi.
Babalarını çok özleyen ve sevinerek kucağında oturan çocuklar Abay’ın sözlerini beğenmişti:
– Gideriz, okuruz. Bizi şehre götür, diyerek aceleyle, heyecanla söz verdiler…
Abay, Orda’da iken verdiği kararı ise uzun süre ev ahalisine bildirmeyecekti. Öncelikle bu niyetinin hayata geçmesi kolay mıydı, mümkün müydü? Nasıl başlayıp, nasıl yürütecekti? “Aygerim’in sözlendiği biri var” demişlerdi, o kimdi? Kız bunu nasıl karşılardı? Obadakiler, akrabaları ne diyecekti? Bütün bunları bilmesi gerekiyordu. Adımlarını dikkatli atmalı, aceleyle hareket edip ters bir duruma maruz kalmamalıydı.
Erbol’la birlikte herkesten gizlediği sırrını sükûnetle boylu boyunca akıl süzgecinden geçirdiklerinde, dost kişilerden birini bu işe yardımcı olarak almak gerektiği hususunda anlaştılar.
Bu hususta ikisinin de seçtiği, makul gördüğü kişi Jiyrenşe idi. Uzun yıllardan beri Abay’la dostluğu olan Jiyrenşe bu sıralarda bitirim bir söz ustası olarak tanınmaya başlamış, muhterem bir kişi olmuştu. Kalabalık Kötibak boyu içinde Baysal’ın açık çek verdiği güvenilir yoldaşı olmuş, okumuş bir yiğitti.
Abay Konırkökşe’ye Bolıs seçildiğinde Jiyrenşe’yi bu halkın kadısı yapmış, yanına yoldaş etmişti.
Kendisi geçen kış “babamı yola çıkaracağım” diye bahane bularak kendi isteğiyle Bolıslıktan ayrılsa da Jiyrenşe onun atadığı görevden ayrılmamıştı ve hâlâ Konırkökşe’nin, o bölgede yaşayan Mamay boyunun kadılarından biri olarak görevini sürdürüyordu.
Abay Erbol’u gönderdi, önce Jiyrenşe’yi davet etti.
Uljan’ın obasında konaklayan Jiyrenşe genç dostunun bütün efkârını anladı. Her yönünü tartıp düşündükten sonra nihayet bu kararına karşı çıkmadı. Üstelik aracı olmayı da kabul etti.
Abay onun iyi niyetini anladıktan sonra:
– O hâlde ben bütün yetkiyi sana veriyorum Jiyrenşe! Kız iyi mi, evvela onu bir sına. Öncelikle onun gönlünü anla. Ondan sonra ana babasının, obadaki akrabalarının meylini kavra. Bir şeye çok dikkat et. Özellikle söylemek istediğim şu: Herhangi bir şekilde kabul ederlerse “Kunanbay’ın evladı, halka edeceği zulüm çok olur. Kodaman oba, vermezsem hiddeti olur mu, bir zararı dokunur mu” diye düşünmesinler. Allah şahit! Ne kızın yüreğine ne de yakınlarının gönlüne hoş görünmezsem, isteğimde ısrarım yok. Baba kuvvetiyle, oba şöhretiyle alacak olursam, o zaman kız almış, yâr almış olmam, azap almış olurum. Bunu senden özel olarak istiyorum. Ne olursa olsun, gelince bütün hissettiklerini bana açık açık söyle, dedi.
Abay, bu tembihlerine özellikle dikkat etmesi için Erbol’u da Jiyrenşe ile birlikte gönderdi.
Mamayların içine gönderdiği dostları Abay’ı çok fazla sıkıntıda bırakmadı, sarartıp soldurmadı. Üç gün sonra çabucak geri geldiler…
Jiyrenşe Aygerim’le alıştıra alıştıra konuşmuştu. Kızın güzelliğini o da beğenmişti. Özellikle aklı ve mizacı çok memnun bırakmıştı… Abay bir hususu daha yeni öğreniyordu: Aygerim’i sözlendirdikleri kişi Mamay boyundan biri imiş. Fakat ondan daha önce söz kesilen kişi genç yaşta ölmüş, bunun üzerine kızı kayın ağabeyine uygun görmüşler. O ise yaşı ilerlemiş biriymiş ve daha önce genç kızken aldığı bir hanımı varmış. Önceden başlığı verilmiş ve dul kalmış sayıldığı için o kayın ağabeyi Aygerim’e serbestlik tanımamış ve “kendim alacağım” demiş. Buna göre Bekey’in kızı manevi olarak başı bağlı sayılırmış. Hatta kızın yakınları bir defasında hısımlarından Aygerim için serbestlik de istemiş. Ama kayın ağabeyi buna rıza göstermemiş. “Azatlık vermiyorum. Allah’ın verdiği dulumu kendim alacağım” demiş. Fakat böyle diyerek kızın bahtını bağlasa da kalabalık sürüsünün ihtiyaçlarını karşılayamayan, yengeleriyle anlaşarak kızla görüşmeye gelemeyen, kendi hanımını da ezip geçemeyen, dediğini yapamadan yaşayan biriymiş.
Jiyrenşe Bekey ve Şekey ile enikonu görüşüp bu hususların tamamıyla ilgili olarak kanaat sahibi olmuş, Aygerim’in duygu ve düşüncelerini de kendi ağzından işitmiş. Aygerim, serbestlik verilirse bir kocaya varacak değilmiş… Fakat Abay’ın da daha hâlâ önünde duran ve çözüm bekleyen pek çok ağır düğümleri vardı. Eşi dostu, annesi