Samet Azap

Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser


Скачать книгу

olur. Bu doğrultuda varlığı merkeze almasıyla zaman, anlatının ruhunu oluşturan, anlatıya derinlik kazandıran unsurdur.

      Şekilde Levinas’ın72 zaman üçlemesinde; zamanın geleceğin tasarısından, geçmişin baştan ve süreğenliğinden, şimdiki zamanın ise buradalığından bahsedilir. Anlatılarda kullanılan zaman unsuru da bu şekilde geçmiş-şimdi-gelecek üçlemesinin yaşantılanmasıdır. Zaman bu üçleme merkeze alınarak bireyin şekillenmesinde ana unsurdur. Kasımbekov anlatılarında da zaman, bireyin ruhsal dünyasıyla ontik bir bağ kurar.

      Tölögön Kasımbekov’un diğer anlatılarında da sık sık kullandığı geriye dönüş tekniği “Yetim” öyküsünde de çokça başvurulan bir anlatım yöntemidir. Yetim öyküsü zamansal olarak öykü zamanından sık sık öyküleme zamanına dönüşlerle kurgulanır. Öykü, yazar anlatıcının, hâkim bakış açısıyla aktardığı kapalı bir mekân olan evde, öykü kişilerinin tasviriyle başlar; “evde sadece üç insan var. Gönülleri güllük gülistan, şarkı söyleyerek neşeli oturuyorlar. Ortadaki adam orta yaşlardaki birisi ama ergenlik dönemine gelmiş delikanlı gibi davranıyor. Ara sıra bıyığını kıvırarak, akıllı, büyük olduğunu göstermek istiyormuş gibi diğer ikisini yönetiyordu” (H.Y.: 7). Öyküyü bu şekilde tasvirle başlatan yazar-anlatıcı evde her ne kadar huzurun hâkim olduğu izlenimi verse de öykü ilerledikçe mekânın giderek darlaştığı görülecektir. Ev bu anlamda bireyi sıkan/saran görüntüsüyle darlaşır. İşittiği hakaretler ve gördüğü şiddet, yetim çocuğun zamana sıkışıp kalmasına yol açar. Öykü ilerledikçe, Yetim Kökö üzerinde Şeki ve dostu Çora’nın eziyetleri zamansal boyutta giderek artan bir gerilime dönüşür.

      Öykünün kart karakterleri olarak görülen Çora ve iki arkadaşı ile Şeki, öykünün başkişisi, yetim çocuk Kökö’yü değersizleştirerek varlık alanına tecavüz ederler. Yazar anlatıcı bu sahneleri öykü zamanından geriye gidişlerle anlatır. Yazar anlatıcının geriye dönüşlerdeki yoğunlaşma anları başkişinin psikolojik geriliminin zirveye ulaştığı zamanlardır; “hani dövmeyeceğim demişti. Döversem babamla evleneyim yemin ediyorum demişti. Bakacağım babasıyla evlenir mi? diye çocuk her şeyi hatırlıyor. Yüzünde üzgünlüğü belirmese de içi hüzünle dolu. Bu kavgalar onun için alışkanlık gibi.” (H.Y.: 11) Zaman-mekân bütünleşmesinin örneği olan alıntılanan bölüm, mekânın insan ruhu üzerindeki etkisine örnektir. Huzurun mekânı olması gerekirken huzursuzluk mekânı olan ev, içkinin verdiği sarhoşlukla kendilerinden geçen yozlaşmış tiplerin, yetim Kökö üzerindeki olumsuzlayıcı özelliğiyle kurgulanır. Artık sıradanlaşan kavga ve gürültü hali zamanın insan ruhu üzerindeki yıkıcı/tahrip edici özelliğini gösterir.

      Yazar anlatıcının dağınık olarak geçmiş anları öykü zamanına taşımaları sadece gerilimin yüksek olduğu anlarla sınırlı değildir. Öyküde başkişinin dolayımlayıcısı olan öğretmen Rayımcan hakkında bilgi veren yazar anlatıcı, kanlı savaşın yapıldığı geçmiş zamana da atıfta bulunur; “Rayımcan öğretmen, beş altı senedir köyde çalışıyor. Orta yaşlarda olgun birisi. Onun yüzünü sert gösteren şey yüzündeki kesik izi. Ama gözü korkutan bir şey değil. O yirminci asrı titreten kanlı savaşın izi.” (H.Y.: 15) cümlesinde olduğu gibi artzamanlı olarak kurgulanan öyküde, yazar anlatıcı, Rayımcan’ın hatıralarıyla, okuyucuyu bilgilendirmeye devam eder. Yetim Kökö’nün babasıyla olan dostluğu Kökö’yü gördükçe doruğa çıkmaktadır. Rayımcan’ın içsel gerilimi de bu tip geriye gidişlerle açığa çıkar;“Rayımcan geçmişi hatırladı. Kökö’nün babası Yusufla beraber savaşa gittiklerini, göz önünde onun öldüğünden bahsetti. Yaşlı Saragul teyzenin gözleri doldu; Ya Rabbim, nice yiğitler vefat etti o kanlı savaşlarda sen onların kabrini nurla doldur.” (H.Y, s. 24) Tarihsel romancı yönüyle tanınan Tölögön Kasımbekov, öykü zamanından geriye giderek savaşın karanlık yüzüne göndergede bulunur. Gözünün önünde en yakın arkadaşını kaybeden Rayımcan, yetim kalan Kökö’nün çektiği eziyetlere dayanamaz ve sorumluluk duygusuyla onu sahiplenir.

      Öykü zamanı, başkişinin kendini bulma ve kurma sürecindeki arayış ve çatışmalarla şekillenir. “Farkındalık” olgusuyla şekillenen, Rayımcan’ın içtenlik mekânında konaklamasıyla “sorumsuzluktan sorumluluğa doğru içsel ve eylemsel bir değişim yaşayan başkişi”73 kendilik bilinci ile ontolojik olarak yeniden doğar. Zaman bu bağlamda, başkişinin şekillenmesinde ve dönüşümünde başat unsurdur; “sonbahar güneşinin son ışıkları çocuğu ısıtıyordu. Çok zamandır hiç böyle sımsıcak lezzetli yemek yememişti. (…) Rayımcan amca çok iyi birisiymiş. Peki, benim babam. Babam çok iyi biridir. Canım babam, anneciğim… Canım annem…” (H.Y.: 22) cümlesi onun fiziksel ve ruhsal farkındalığının görüntüsüdür. Rayımcan’ın evinden gördüğü ilgi ve sevgiyle kendini ontolojk olarak konumlandıran Kökö, zamanın yıkıcı etkisinden sıyrılarak yaşantısını olumlar.

      Yıllarca aile sıcaklığından uzak olarak kendi “karanlık köşe/sine”74 çekilen yetim Kökö, gördüğü ilgi ve sıcaklık ile kendini ontolojik olarak rahat ve güvende hisseder. “Sonbahar güneşinin son ışıkları çocuğu ısıtıyordu” cümlesinde kullanılan ışık imgesiyle anlatılan ruhsal dinginlik hali, çocuğun hiç görmediği babasını iyi biri olarak gördüğü Rasul ile bağdaştırmasına/özdeşleştirmesine yol açar. Bachelard; “küçük bir ışık karşısında daldığı hülya sayesinde hayalperest kendini evinde hisseder.”75der. Kökö de yediği yemek, gördüğü saygı ve ilgi dolayısıyla hülyalara dalarak öykü zamanından geriye gider ve babasını hayal eder. Hülyalar insan zihninde bastırılmış duygularını gün ışığına çıkarır. Kökö de içselleştirerek bastırdığı anne ve baba özlemini sıcak yuvanın verdiği rahatlıkla anımsar. Zamansal boyutta kendi evinde yaşadıkları ile Rayımcan ve ailesiyle yaşadığı sıcak anları kıyaslayarak sorgular. Varoluşsal olarak yaşadığı sancı kendilik değerlerinin farkına vardığı anlarda derin bir sorgulama süzgecinden geçerek bunalan ruhunda aşkın olana açılma isteği uyandırır.

      Anlatıda, “zaman sırasına”76 uygun olarak anlatılan öykü zamanı, sıra dizimsel olarak belli bir tutarlılıkta oluşur. Yetim Kökö’nün teyzesi ve onun erkek arkadaşı Çoro’nun eziyetleri, Rasul ile olan arkadaşlıkları ve yaşadıkları çatışmalar, Rayımcan’ın ve ailesinin çocuğa sahip çıkarak Kökö’yü teyzesinin elinden almaları, sıra dizimsel olarak gerçekleşir. Bu düzlemde zaman-mekân ilişkisi bağlamında mekânın değişmesi Kökö’nün ruhsal değişiminde de etkin rol oynar. Başkişinin sığındığı teyzesinin evinde yaşadığı eziyet dolu günler, Rasul ve ailesinin sıcak aile sevgisiyle kucak açmasıyla sona erer.

      2.2.1.3. Öyküde Mekân

      2.2.1.3.1. Dar/Kapalı Mekânlar

      Dar/Kapalı mekânlar, fiziki özelliklerinden çok, öykü kişileri üzerindeki ruhsal etkileri yönüyle ele alınırlar. “Yetim” öyküsünde mekân başkişinin psikolojik gerilimiyle paralel bir seyir izler. Öykünün kart karakteri Şeki ile Çora, “kendisinin olmayan bir hayatı yaşama talihsizliğine uğramış”77 başkişi yetim Kökö’nün varlık alanına müdahale ederler. Anne ve babasını kaybeden yetim çocuk üzerinde aşağılayıcı tavır takınan Şeki ve Çora, yetime olmadık eziyetlerde bulunurlar.