tutmayan bir şiirimin
Yıkık duvarlarının harabeliğinde,
Bazen söz yarışmasında.
Bazen ölüm sözcüğünün kutup soğuğunda.
Bazen günlerimi başıboş bırakıp,
Onlarsız eğlenmişim.
Sonra da günlerimin beni bırakıp
Çekip gittiklerinden sitem etmişim.
Yıllarımın çoğu benimledir,
Ailemin birer ferdidir.
İncelerken teker teker
Bakıyorum bazılarından
Günler düşmüş, kaybolmuş,
Nereye düşmüş?
Ne zaman düşmüş?
Eh, onlar çoktan geçmiş…
Bazıları toz olmuş ayaklar altında,
Bazılarını unutmuşum taksilerde.
Bazıları
bir zamanlar kıyısında
yaşadığımız çayın
sularında akıp gitmiş.
Ama öylesi de var ki,
yitmemiş,
gönlümü incitmemiş.
Bazı saatlerim var ki, ağaç olmuş
bir dost bağında.
Her dakikası bir meyve olmuş,
yeşil dallarında.
Boynuna sarılıyorum saatimin,
Oturuyorum ömrümün bir bölümünün
gölgesinde…
Diziyoruz altın yanaklı dakikaları
On dört gecelik Ay tepsisine,
Yiyoruz tatlı tatlı.
Her yıl tekrarlanacak
bu dakikalar.
Bazen düşüyor dakikalar dallardan,
toprağa teker teker.
Sahibine dönüyor.
Saatim var,
Bir insan sevincinde bir dakikadır.
Solmuş bir tebessümün
pırıltısını geri getirmiş.
Ölmemiş, yaşıyor.
Bazı anlarım var;
Nisan yağmurları gibi yağmış
kırılgan bir insan kalbine.
Bitirdiği çiçekler birer ödülümdür bana.
Oğullarıma bakıyorum;
Boylu poslu günlerimdir,
aydınlık gecem, kızıl seherimdir.
Şiirlerime bakıyorum;
Meğer ölmüş günlerimdir,
Yanarak deftere dökülen günlerimdir.
Otuzdan çok yaşadım,
pişman değilim.
Geleceğe bakıyorum.
Dur.
Bak ne diyorum,
O henüz ömürden değil,
Düşün akşam seher,
Sen onu fethetmelisin.
Son zerresine kadar.
SANA BENZEYEN NAĞMEM OLAYDI KÜR’ÜM 1
Ey Kür’üm, sanırım hoş bir nağmesin,
Henüz kopmuşsun binlerce dudaktan.
Sen gibi manalı bir nağmeyi ben
“Nerededir” diye ararım çoktan.
Alıp avucuma serin suyunu
Sevdiğim nağmenin bir damlası tek,
Derim ki, ey gönül, seyreyle bunu,
Manalı olmayı bundan öğrenek2.
Yazdığım nağme de, isterim ki ben,
Sedası, gücüyle aynen sen olsun.
İstekle, zevkle hem dinlenilen,
Hem de ki gözlere görünen olsun.
Akar kalbime yüz ömrün kâmı,
O aziz olursa aynen su gibi.
Böyle olmaz ise gönlün ilhamı,
Kaybolsun bir çocuk rüyası gibi.
Sen gibi ey Kür’üm benim de nağmem,
Aksa şehirlere, aksa köylere.
Mil’de3 iş bitip, susanda âlem,
Hoş seda yansıtsa aynabendlere4.
O da dalgalanıp, yürüyüp ark ark.
Bu ana toprağı kucaklasaydı.
Sen yurdu dolaşanda ışık saçarak,
Sözüm de kalplere şafak yaysaydı.
Sen gibi akaydı sesim de ey çay,
Muğan’da5 su diye yananda düzler6.
Benim de nağmemi tarlada her yay7,
Serin su gibi içeydi kızlar.
Her içten isteğim, içten harayım8,
Ellerin derdine böyle yanaydı.
Başka şey istemem benim Kür çayım,
Bir sana benzeyen nağmem olaydı.
BİR GECELİĞİNE KÜR OLMUŞUM
Sahilinde kaldım Kür’ün,
Verdim Kür’le baş başa ben.
Sabaha dek göz kırpmadım,
Ettim ona temaşa ben.
Kucaklaştım Kür’üm ile
Öptüm onu kaç kere.
Bak ne biçim kavuştuysak,
Sonunda ben de Kür oldum,
Döndüm Kür’e.
Kür’e
Kür’e.
Arttı gücüm milyon kere,
Şirvan, Karabağ kanalı9
Benim güçlü iki kolum.
Kucakladım anayurdu,
Ölümsüz oldu yolum.
Göğsüm üstünde yıldızlar, Ay,
İçimde halk muhabbeti,
Elden ele akıp gittim…
Dalgamda dağ azameti.
Kimsecikler diyemedi
Kür bu gece o Kür değil…
O, canlıdır… Görür… Duyar,
Şiir