gam yaşı
Dudaklarda bir olur.
Kalbim, ne var yine?
Kalbim çarpa böyle.
Hisseden sen, ses eden de sen
Bırak işiteyim,
Ne olur biraz yavaştan çarpsan.
İçimde sevinç gam,
Makam dinliyorum.
Altıncı festivale
Ben de gittim o tarihte.
Gitmişti Moskova’ya
kalbim benden önce…
Sonunda yetiştim ona.
Aşıp taşmıştı şehir
Sevgi gibi saftı
Müşfikti kızıl şehir.
Dolmuştu şarkıyla gök
Denizler suyla dolan tek.
Gökyüzünde şarkı, güvercin
Gökyüzünde binlerce yürek.
Söz fışkırıyordu kalbimin
Tüm ufuklarından.
Bir sevinç dalgasıydım
Sevinç denizinde ben.
Her cadde bir ülke…
Her yere, her ülkeye
Otobüsler gider.
Her ülke şarkı söyler.
Halklar nasıl da yakın,
Sanki bir yürektir.
Granittir, seslerin
Gülüşlerin, sözlerin
Şarkıların vahdeti.
Laf cambazı Fransız,
Kristal nağmeli Hintli
Öz dilleriymiş gibi
Anlıyorlar bir dili;
O dil tebessüm ya da
Başımızın üstünde uçan
Güvercinler diliydi.
Moskova ülkelerin,
Sevgi menziliydi.
Orada Azerbaycan’ın
Gençleri de vardı,
Gurur bayrağımızı
Ön sırada taşıdı.
Çok yazdım gece…
Çizdim üzerini sonra da.
Sanma ki meyvesini derdim.
İçim tutuştu yandı
Başımdan aştı derdim.
Bir kalın çizgi çizende
Üzerine yazdıklarımın,
Kâğıt üzerinde izi kaldı.
En azından
Desinler, şairin okurlara
Bir saygı dizesi kaldı.
ELLER
Rüzgâr karı savuruyor…
Yerden gökyüzüne yağıyor kar.
Kışın öpüşüymüş gibi
Ayaz yapışıyor yüze.
Güçlü omuzlarında
Uzun uzun borular
Yürüyor madenciler.
Kalın kar çıkmış dize,
Sanki kavramış ayaktan
Bırakmak istemiyor.
Madenciler boruları
Götürüyorlar kuleye
Beyaz volkanlar içinde
Derinden soluyarak
İşçiler birbirinin
Yerine geçiyor sık sık.
Eller hissediyor boruda
Devreden çıkanların
Ellerinin sıcaklığını.
Ama dostlardan birisi,
Tuttuğunda boruyu
Bu sıcaklığı hissetmedi,
Ses de etmedi.
Anladı; birisi fırtınada,
Göz gözü görmediğinde
Başkaları çalıştığında
Kendini vermemiş işe,
Dostların safında
Yürümüş yüreksizce.
Az sonra kulübede
Şapkalarıyla üst başlarını
Çırpıp oturdular.
Eriyip damla damla
Üzerlerinden akan
Sanki kar değildi;
Akıyordu zümrüt anlar.
Sıcak vurdukça
Eller bir hoş sızlıyordu.
Muhabbet sürüyordu
Yeni çıkan petrol üzerine.
Birsi de sanırsın
Kendi ellerini çalmış
Deminden sokmuştu cebine.
EN BÜYÜK GEMİ
Neft Taşları
Anımsatır
Demir atmış
Devasa bir gemiyi.
Ama da hayran bıraktı beni.
Gemi – şehirdir,
Gemi – meydan.
Buraya her yerden konuk gelir,
Gemi – cihan.
Ama geminin gideceği yok bir yana
Buralardan.
Gemi duruyor
Kaç adet
Demirden ayaklı
İrade temelli
Bir şehir gibi.
Gönlünü vermiş sulara
Ebedi bir demir gibi.
BABAMIN ANISINA
O sert idi. Sabahları derse gidende ben
Çaktırmazdı yolda durup bakındığını.
Bir kere bile anlatmadı içindekileri.
Söylemezdi evlat için çok çabaladığını.
Gizli gizli beni süzüp gülümserdi bazen,
Durup durup yüklenirdi eğri pipoya.
Evladına birce kere “can” demektense
Evlat için can vermek kolaydı ona.
Çalışmayı seven, ağır sert bir eli vardı
Bazen kısmet gibi indiriveriyordu omuzlarıma.
Sert yüzünde bir anlık şafaklar sökerdi,
Ama hangi ışıklı düşüncelerden, bilmem.
Sevgisi de soğuktu- taze ekinleri
Her türlü afetten koruyan kalın kar gibi.
Moskova’da okuyordum,
Terk etti beni.
Geldiğinde ebedi bir ayrılık demi
Kâh görmek istemiş beni,
Kâh