Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

kahramanlara da, dünyayı kandırmış dolandırıcılara da, güzel sözlü hatiplere de, kadılara da, yani herkese sadece bir karış toprak verdin, hepsini göğsünde gömdün. Şimdiyse hiçbir şey görmemiş ve duymamışçasına kayıtsız bir halde duruyorsun! Bu yetmiyormuşçasına kucağını, tıpkı çadırın etraf duvarı gibi, güneşin hızla doğduğu doğudan, yavaşça battığı batıya kadar genişçe açmış durumdasın. Senin sessizce: “Gelin, bana gelin! Sevinç ve sıkıntıları kucağımda tanıyın, hey kısacık ömürlerini nafile mücadele içinde geçirenler!” dediğini duymadığımı mı sanıyorsun? Bu sessiz davetlerini işittiğimde ben ne yapmalıyım?”

      Şakarim’i endişelendiren belirsiz hüzün, sadece insanoğluna has telaşlardan kaynaklanmıyordu. Çingiztav, açlıkla yüz yüze gelmiş, dağlara da kışlık elbiseler giydirerek etrafı kar altında bırakan kış fırtınasının acımasızlığını bizzat görmüş olan göçebe insanların hafızasında ürkütücü bir semboldü.

      Çingiztav, eski efsaneler haznesi olarak günümüzde de varlığını sürdürmeseydi göçebelerin mütevazı nesilleri olan bizlere öyle bir geçmiş dayanılmaz gelebilirdi. Onun varlığını hissetmek çok kolay, çünkü hepimiz Abay, Şakarim, Muhtar Avezov gibi dâhi öncellerimizin büyümüş olduğu doğal ve manevî ortamdan, bozkırın büyülü kucağından çıktık. Şakarim’in idrak etmek istediği şey ise çekici bir güce, büyük bir gizeme sahip olan “Çingiztav” adlı bu göçebe yuvasının efsanevi topolojisinin ümit verici yanıdır. Onun mevcudiyeti gizli olduğu kadar inkâr edilemez, çünkü biz kahramanımızın Kengirbay, Irgızbay, Kunanbay gibi atalarının zamanında dünyaya gelip yaşadıkları sebeplerle bu dünyada bulunuyoruz. Onların Şakarim’le amcası Abay’ın şeceresindeki rolü M.Lermontov’un şeceresinde İskoç malikânesinden çıkan Georg Lermont’un rolü kadar objektiftir.

      BÜYÜK ATALARIN IŞIKLARIYLA GÖLGELERİ

      Ecdatları hakkında daha derin bilgiyi Şakarim, “Han Sülaleleriyle Türk, Kırgız ve Kazakların Şeceresi” adlı meşhur eserinde vermektedir.

      Şakarim, Argın boyuna giren Tobıktı Uruğunun tarihini özellikle Büyük Felaket zamanından itibaren detaylı bir biçimde izah etmektedir.5 XVII. asrın ikinci yarısından itibaren Kazak Hanlığı sürekli olarak Cungar (Kazaklar onlara “Kalmuk” diyorlardı) saldırılarına maruz kaldı. Saldırgan komşulara karşı koymak yıllar geçtikçe zorlaşıyordu. Cungarlar, Kazak bozkırlarını her şeyden önce Mançur imparatorlarının mahvedici baskılarından kurtulmak için elde etmeye çalışıyorlardı. XVIII. asrın başında Cungarlar’ın etkisi Altay, Doğu Türkistan, İrtiş’in orta ve üst akıntısı, Tobol’la İşim’in orta akıntısı için söz konusuydu. 1722’de Cungariya bir süreliğine Tsin imparatorluğu baskısından kurtularak Çin’le barış anlaşması imzaladı.

      1723 yılının ilkbaharında Cungar askeri Kazak bozkırını işgal etti. İstila batı cephesinden oldu. Kısa bir süre içinde istilacılar dağınık haldeki Kazak gönüllü milis kuvvetlerini yok ederek Yedisu’nun tamamıyla, Taşkent, Sayram, Türkistan ve diğer şehirleri de ele geçirdiler. Cungarlar halkı öldürüyor, hayvanları önüne katıp götürüyor, Kazak köylerini ise bozkır boyunca dağıtılıyordu. Geleneksel uğraşları ellerinden alınan halk kışın açlığa maruz kaldı. “1723’te Kazaklarla Kalmuklar çarpıştığında Kalmukların komutanı Tsevan Rabdan birçok Kazak’ı yok etti, geri kalanınıysa kaçmak zorunda bıraktı, diye yazıyordu Şakarim. Aç ve üstü başı lime lime insanlar yaya olarak göle ulaştılar ve bedenleriyle kıyıyı kapladılar. İşte bu sırada içlerinden bir Aksakal şöyle dedi: “Evlatlarım; insanın hayatının en mutlu anlarını unutmadığı gibi biz de başımıza gelen bu büyük ıstırabı unutmamalıyız. Çektiğimiz azaba “Ak taban şubırındı” 6 adını vermeliyiz.”

      İşte bu sene Kazakların hafızasında “büyük felaket yılı” olarak kaldı.

      Bu felaket vakayinamesi, sözlü halk edebiyatı aracılığıyla hiçbir anlam değişikliğine uğramadan nesilden nesle aktarılırdı. Şakarim tarafından kaydedilen bilgiler, başka kaynaklardan alınmış sözlü hikâyelerdeki verilerle aynıdır.

      “1723’teki Büyük Felaket Yılı’nda Orta Cüz 7 üyeleri Esil, Nura, Sarısu’ya ulaşınca bizim Tobıktı Uruğumuz, Orınbor tarafındaki Orsk civarında bulunan ormanlara doğru ilerledi, diye devam ediyordu Şakarim. Küçük Cüz’ün daha ileriye giderek Rus tabiiyetine geçmekte olduğunu duyunca korkuya kapılan Tobıktı Uruğu mensupları yönlerini Irgız ve Torgay’a doğru değiştirdiler. Dördüncü kuşaktan Irgızbay ve Torgay adlı dedelerimize isimleri söz konusu nehirlerden esinlenerek verilmiştir. Oradan Tobıktı Uruğu Mamay adlı kahramanın idaresinde şu an ikamet ettikleri Koken Orda ve Dogalan dağlarına ulaşmışlardır.

      Onlar, adı geçen bölgelere ulaştıklarında oraya daha önce gelerek Kalmakları kovan Nayman boyunun Matay Uruğu mensupları Çingiztav eteklerinde göçebeliğe devam etmekteydi. Uvaklar da İrtış’ın kıyısında yaşıyorlardı. Mataylar, Tobıktı Uruğunun uzak bir göç mesafesinden dolayı zayıf düştüklerini sanarak onlara saldırıp hayvanlarını zorla ellerinden almaya başladı, fakat Tobıktı Uruğu, Argınların ezeli toprakları olan Çingiztav’ı geri almaya karar vererek Matayları kovup Çingiztav’a yerleştiler. Onlar Mataylarla mücadele ederken Uvak Uruğu mensupları Koken’deki otlakları ele geçirdiler, fakat Kengirbay Kadı adamlarıyla söz konusu bölgeyi Uvakların ellerinden alarak obalarıyla birlikte Tas Üygen adlı yere yerleşti. Koken’i Tobıktı Uruğundan geri alamayan Uvaklar ise Kengirbay’ın obalarına saldırı düzenlemek için Rus Kazaklarından yardım istedi. O zaman Kengirbay onlara Argın’ın soylu kişilerine ulak gönderdiğini iletti: “Argınlar ve Uvaklar ihtilaflara son vererek bir anlaşmaya varsınlar.” Böylece o saldırıyı önlemiş oldu. Gece vakti olunca da Kengirbay değişik yerlere insan şeklinde taşlar yerleştirerek o bölgeden göç etti. Sabahleyin Uvaklar tepede insanları görünce Tobıktı Uruğunun onları kandırdığını düşünüp asker topladılar. Bölgeye gönderdikleri keşifçiyse orada taşlardan başka bir şey olmadığını söyledi. Sonunda Tobıktı Uruğu Çingiztav’ın sahibi olarak kaldı.”

      İşte bu şekilde, yeri gelince kurnazlıkla, yeri gelince de güç kullanarak Şakarim’in ataları daimî olarak Çingiztav’a yerleşmiş oldular. Çingiztav dağlarının da içinde bulunduğu bu bölgeden, Cungarların kovulması konusunda Nayman boyuna mensup Kazakların katkısı büyüktü. Bu yüzden onların söz konusu topraklarda hak iddia etmek için nedenleri vardı. Ancak o yıllarda onların Çingiztav’ın doğusundan Tarbagatay ve Zaysan’a kadar olan bölgede de yeterince toprakları vardı.

      Çingiztav’ın Tobıktı Uruğuna iade edilmesi, görüldüğü gibi, Kengirbay’ın (1735–1825) sayesinde olmuştur. Kazaklarda “biy”, yani “kadı” belirli idarî yetkilere sahip bir hâkimdir. Uruğun başkanı olarak, genellikle en çok itibara sahip şahıslar, yani biyler (kadılar) seçilirdi. Böylece uruk başkanı yasama, yargı ve icra fonksiyonlarını birleştirebiliyordu. Bozkırda mevcut olan sosyal yapı içinse böyle bir yönetim şekli makbuldü. Bu yüzden Tobıktı Uruğunun başkanı olarak ün salan Kengirbay’a sonraki nesiller saygıdan ötürü Biy-ata adını takmıştır.

      Şakarim’in yazdığına göre onun dördüncü kuşaktan dedesi olan Irgızbay, “Kengirbay’ın yeğeni ve Abılay Han’ın mücadele arkadaşıydı. Irgızbay’ın dört oğlu vardı. Büyük oğlu Oskenbay, Kengirbay’dan sonra kadı olarak seçildi. Oskenbay’ın ilk eşinden olan tek erkek evlat rahmetli dedemiz Kunanbay-Hacı idi.