Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

Şakarim’in dedeleri içinde en seçkin olanıydı. O dedesi Irgızbay’a çekmiş; aynı onun gibi uzun boylu ve güçlüydü. On beş yaşından itibaren güreş yapmış ve tıpkı dedesi gibi en iyi pehlivanları yenmişti. Tobıktı Uruğu içinde Kunanbay’ın on sekiz yaşındayken Sengirbay adlı ünlü pehlivanla güreşmeyi aklına koyduğuyla ilgili hikâye meşhurdur. O, kendisinden yaşça büyük olan Sengirbay’a şöyle bir teklifte bulunmuş: “Kimin yenip kimin yenildiğini kimseye söylemeyelim. Netice ne olursa olsun ödülün sizin olmasını kabul ediyorum. Benim istediğimse sadece güreşmek.” Onlar buluşup güreşmişler. Ödül olarak belirlenen at ve kaftanı Sengirbay almış. Kunanbay ise hayatının sonuna kadar söz konusu güreşte kimin galip geldiğini kimseye söylememiş, merak edenlereyse: “Sengirbay’ın vefat etmiş olması verdiğim sözü bozmam gerektiği anlamına gelmiyor,” diye cevap vermiş.

      Kunanbay’ın dört eşi vardı: baybişesinin, yani ilk eşinin adı Künke (Şakarim’in ninesi), Abay’ın annesi olan ikinci hanımının adı Uljan (onun Abay’dan başka üç oğlu ve bir kızı daha vardı), sonraki iki eşinin isimleriyse Aygız ve Nurganım’dı.

      Modern toplum Kunanbay’ı, Muhtar Avezov’un (1897–1961) “Abay Yolu” adlı romanından yola çıkarak tanımıştır. Ancak gerçek yaşamda o hiç de söz konusu eserde anlatıldığı gibi adaletsiz, sert, yoksul akrabalarına hep zulmeden biri değildi. Örneğin Muhtar Avezov, Kunanbay’ı şu şekilde nitelendirmektedir:

      “Kunanbay, babasının ilk eşi Zere’nin tek oğludur. Büyük çadır kendisine ait olmakla beraber o, çok zengin ve sınırsız yetki sahibidir. Akrabalar içinde yaşça da en büyüğüdür. Bu yüzden dedesi Irgızbay’ın neslinden olan hiç kimse ona sesini dahi yükseltemiyor, yirmi obanın içinde hiç kimse ona hoşnutsuzluğunu belirtemiyordu. Kunanbay’ın yardıma ihtiyacı olduğundaysa herkes hazır bulunuyor; onun amirane sesi ve sınırsız iradesi herkesi onu takip etmek zorunda bırakıyordu. Aksakallar, Kunanbay’ın göz kapaklarının belirli belirsiz hareketinden, yabancı toprakları mı ele geçirilecek yoksa itaatsizlik gösteren boyların haddi mi bildirilecek hemen anlıyorlardı.”

      Romanda, Kunanbay’ın anlatıldığı başka satırlar şu şekildedir: “Sabahtan Kunanbay’ın sergilediği dindara ne tevazu sanki hiç olmamış gibiydi. O öfke dolu ve düşmanca tavırlar içindeydi. Yüzü kızgınlıktan morarmış, kaşları çatılmış bir halde o, avını parçalamak için atlayışa hazır yırtıcı hayvanlar âleminden gelmiş birine benziyordu.”

      Tüm roman boyunca Kunanbay karşımıza merhametsiz, gaddar biri olarak çıkmaktadır. Böyle bir insanın kalabalık Tobıktı Uruğunu nasıl yönettiğini romandan anlamak mümkün değildir. Yazar eserinde, halkı düşünmekten uzak, aç gözlü ve kötü kalpli bir sembolik, biraz karikatürize edilmiş bozkır derebeyi tipi yaratmıştır. Halkın yanında olmak gibi asil fonksiyonu ise bütünüyle kendi ortamıyla bağları koparıp yoksul kalabalığın koruyucusu haline gelen Abay’a yüklemiştir; ancak romanda çizilmiş portrenin, yumuşak bir ifadeyle, gerçeğe tam olarak uymadığını gösteren malumatlar vardır. Kunanbay’ın çağdaşı Polonya asıllı Adolf Yanuşkeviç’in hatıraları bunlardan yalnızca bir tanesidir. 8

      Polonya’nın kurtuluşunun asi idealisti, Adam Mitskeviç’in “Dzyadlar” adlı dramının kahramanı prototipi Adolf Yanuşkeviç, polis gözetiminden serbest kaldıktan sonra, “Sibirya Kırgızları Vilayeti” idaresinde kâtip olarak işe girdi. İdarenin verdiği görev doğrultusunda nüfus ve hayvan sayımı yapmak için o, Kazak bozkırlarını gezerdi. Gezileri esnasında notlar alır, günlük tutardı. Onun gözlemleri, göçebe yaşam tarzı süren toplumun parlak ve orijinal konuları şeklinde yansıdı yazılarına. Kunanbay’la tanışmanın Yanuşkeviç’i derinden etkilediği kitabında yer alan şu satırlardan anlaşılmaktadır:

      “Kunanbay, bozkırda çok meşhurdur. Sıradan bir Kazak’ın oğlu, doğuştan sağduyu, hayrete şayan hafıza ve konuşma yeteneğiyle dikkat çeken, ciddi, kandaşlarının iyiliğini düşünen, Kuran’ı, bozkır hukukunu ve Kazaklarla alakalı tüm Rus yasalarını çok iyi bilen, son derece dürüst ve örnek bir Müslüman. Kazak halkının en kalabalık ve aşağı tabakasının bir ferdi olan Kunanbay, en uzak obalar buna dâhil olmak üzere, ister genç olsun, ister yaşlı, ister fakir olsun, ister zengin herkesin nasihat almak istediği biri olarak ün kazanmıştır. Nahiye müdürlüğü görevini ender bir ustalıkla ve enerjiyle yürütmüştür. Onun talimatlarıyla istekleri anında yerine getirilirmiş. Bir zamanlar o yakışıklıymış, şimdiyse yüzünde çiçek hastalığının izleri var. Kunanbay nerdeyse ölümden dönmüş. Coşkulu konuşması esnasında o, dinleyenlere kendisinin korkunç yüzünü unutturuyor. Hastalığın bıraktığı bu izler ona hep hemşerilerinin zor günlerindeki desteğini hatırlatıyor. Onun halka verdiği hizmetle halkın ona verdiği önem bundan yola çıkarak anlaşılabilir. Zenginlerse Kunanbay’ın eline su bile dökemez.”

      Eski Roma’da ilk başlarda “avam” anlamında kullanılan “plebey”, yani “aşağı tabakadan kimse” ifadesini kenara bırakalım. Bu, uruk başkanı için uygun bir ifade değildir. A.Yanuşkeviç tabii ki Kunanbay’ın doğuştan asilzade olmadığını biliyordu. Rus memurlar da ona “avamdan çıkan han” derken onun bir asilzade olmadığının altını çizmek istemişlerdir. Rusya hükümeti daha 1822’de hanlık yönetimini lağveden “Sibirya Kırgızları Tüzüğü”nü yürürlüğe sokmuştur. Daha sonra da nüfuzlu uruk başkanlarını onlar han sülalesinden geldiğini söylemedikçe desteklemeye devam ettiler. Özellikle eskiden hanlığın başında olan Çingiz Han neslinden gelenlerin bozkırdaki Rusya idaresine tehdit oluşturduğu sanılıyordu.

      Her nasılsa A.Yanuşkeviç’in Kunanbay’a verdiği fevkalade referans, hassas Avrupalı romantiğin uruk başkanının olumlu yönlerini abartmış olabileceği farzedilse bile, Kunanbay’la ilgili olarak romanda anlatılan vasıflandırmayı çürütüyor.

      Peki, o zaman Muhtar Avezov, Abay’ın babasını neden kötü biri olarak gösterme gereği duymuş olabilir? Çünkü soylu uruk başkanının anlatıldığı roman da, onun yazarı da riske girerdi. Sovyet yönetimi romanın yazıldığı tarih öncesinde tüm urukların soylu başkanlarını işçi halkın düşmanı olan “feodal zenginler” olarak ilan etmişti. Halkın çıkarını düşünen olumlu uruk kahramanını ideolojilerine bağlı çalışanlar okuyucuyla buluşturulamazdı. Gerçeğe uygun yazsa, o dönemde romanı yayınlatmazlardı.

      1936’da Muhtar Avezov romanının ilk bölümünü kalabalığa okuduğunda Kunanbay orada adaletli ve akıllı bir başkan olarak tanıtılıyordu, fakat bu versiyon Kazak edebiyatçılarıyla parti ideologları tarafından şiddetli eleştiriye maruz kaldı. Halk düşmanı olan zenginleri övdüğü için Avezov’u yok etmeye hazırdılar. Böylece yazar kötü bir Kunanbay karakteri oluşturarak metni değiştirmeye mecbur oldu.

      Kunanbay romanda, dört karısının olması da dâhil olmak üzere eserin olumlu kahramanlarının saygı duymadığı uzlaşılamaz bir sınıf düşmanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kunanbay’ın yaşlı annesi Zerre bile onun merhametten yoksun olduğunu söylüyor.

      Avezov, romanın yazıldığı sırada yasaklı olması nedeniyle, Şakarim’in gerçek adını da kullanamazdı. “Abay Yolu” romanında son derece kötü nitelendirilen Şakarim’in adı Şubar olarak değiştirilmiştir. Maalesef öyle olması gerekiyordu. Kibirli, sinsi ve ikbalperest Şubar açgözlü, kurnaz ve “tilki kadar yalancı” diye söz ediyorlar ondan eserin diğer kahramanları. Romanda Şubar delicesine Abay’ı kıskanıyor. Oysa bu, Şakarim’in tarihî kişiliğiyle hiç uyuşmuyor.

      Bu tür totaliter rejim yararına yapılmış tasvirler dolayısıyla “Abay Yolu” romanı gerçeklere