Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

uyanmaz konuşmaya başlıyor ve uyuyana kadar yorulmadan konuşuyor. Dakika başı ona tavsiye almak için Kırgızlar geliyor, o da tıpkı kâhin gibi konuşuyordu… Her üç kelimeye karşı şeriattan ibareler getiriyordu, hafızasıysa o kadar olağanüstüydü ki, hükümetin tüm kararlarıyla fermanlarını sanki kitaptan okuyormuşçasına söylüyordu.”

      Acımasızlığa yakın sert yapısını Kunanbay, geleneksel düzene kasıt gördüğü durumlarda sergiliyordu. Eski kanunları ihlal edenlere karşı o, bir uruk başkanının olması gerektiği gibi, gaddardı. Bozkırda Rusya yönetimi tarafından yürürlüğe konulan yeni nizam kök salarken Kunanbay’dan zarar gören bozkır kodamanları şikâyetleriyle Rus idaresine koştular. Böylece Karkaralı bölgesinin Ağa Sultanı Kunanbay Oskenbayev’e karşı davalar açıldı. Soruşturmalar birkaç yıla uzasa da neticede hepsi beratla sonuçlandı.

      Dedesinin meziyetlerini Şakarim:

      “…Şeceresi”nde Kunanbay’a “Hacı” diyerek anlatmıştır. Kazaklar Mekke’de Hac görevini yerine getirenlere böyle diyorlar. “Kunanbay-Hacı halkın cahil olduğu dönemde dünyaya gelmiştir, diye yazıyor Şakarim. Harfleri çok iyi tanımasa da babası Oskenbay’a çeşitli yerlerden gelen mektupları gizlice alıyormuş. Aynısını yazmaya çalışarak okuyormuş. Türkçe kitapları okumayı bu şekilde öğrenmiş. Daha sonraları Nogay mollalarını işe alarak Kazak çocuklarının okuma yazma öğrenebileceği bir okul açmış. Gözümüzü dünyaya açan okul Eskitam adlı yerde bulunmaktadır. Namaz kılmayan insanlar Kunanbay Hacı’nın yanına gelince kılmaya başlıyorlarmış. Molla sigaranın haram olduğunu söyleyince Hacı, sigara içecekleri burun deliklerine zaç dökmekle tehdit etmiş. Daha önce hiç zekât vermeyen Kazaklara bu hayırlı ameli öğreten de odur. Bu adam tarafından Karkaralinsk’te inşa edilen cami hakikaten Allah’a şükrandır. Ağa Sultan yardımcılığı bile yapan Kunanbay-Hacı evrensel şöhretin peşinde değildi. O halkın saygınlığını kazanarak tehditle veya şefkatle Kazakları din yoluna getirmeyi ümit ediyordu.”

      Şakarim’in verdiği bilgilere şu malumatlar eklenebilir. Kunanbay, Ağa Sultanın yardımcısı olmakla kalmayarak 1849’da Karkaralinsk bölgesinin Ağa Sultanı seçilerek bu görevini 1859’a kadar yürütmüştür. Yerel idarenin başkanı sayılan Ağa Sultan makam açısından Rusya’nın binbaşısına denkti. On yıllık hizmeti için Ağa Sultan soyluluk unvanı almıştır. Bundan dolayı Kazaklar başkanlarına, asilzadelere uygun bir şekilde hitap ediyorlardı: Kunanbay Mırza, yani Kunanbay bey.

      Karkaralinsk’teki camiye gelince o Çarlık hükümeti temsilcileriyle yapılan karmaşık görüşmeler sonucunda 1851’de inşa edilmiştir. Memurlar o zaman Rus Kazaklarının yoğunlukta olduğu Karkaralinsk’te caminin inşa edilmesine hemen izin vermediler. İç savaş esnasında beyaz subaylar camiyi asker kışlasına çevirmek istemiş fakat rivayete göre sabaha karşı askerler yapıyı hızla terk etmişler, çünkü kendilerini huzursuz hissetmişler, üstelik gece vaktinde biri onların çizmelerini toplayıp caminin etrafına yarım daire şeklinde dizmiş. Sovyet döneminde parti ilçe komitesi caminin içinde kütüphanenin yer almasına dair ferman yayınlar, fakat bundan da bir şey çıkmadı. Kazakistan’ın egemenliği kazandığı 1991’de bir zamanlar Şakarim’in dedesi tarafından inşa edilen Karkaralinsk Camisi eski haline getirilmiştir.

      Okulun dışında Kunanbay evinde yaşayan mollayla öğretmenin de geçimini sağlıyor, sürekli olarak çocukların eğitimiyle ilgileniyordu.

      Arşivde onun bozkırlıları çiçek hastalığından aşılanmaya ikna ettiğine dair belgeler mevcuttur.

      Son derece inançlı bir Müslüman olan Kunanbay evdekiler bir yana hemşerilerini de İslam’a yakınlaştırıyordu. O dinî bilgilerden ziyade tecrübesine dayanıyordu. Onun dinî düşünceleri hakkında herhangi bir malumat yok, ancak 1873’te Mekke’ye gidip Hac görevini yerine getirerek orada Kazak Hacıları için bir misafirhane satın aldığına dair bilgiler Tobıktı Uruğu mensupları tarafından kaydedilmiştir. Hemşerileri Kuran’la tespit edilmiş dinî, ahlaki, hukuki ve günlük yaşamla alakalı talimatlar anlamına gelen şeriat kurallarına uymak konusunda Kunanbay Hacı’nın tüm dediklerini itiraz etmeden yerine getiriyorlardı.

      SÜKÛNET VE MUTLULUK İÇİNDE

      Kunanbay’ın ailesi, bilgili insanlara eskiden beri saygı duyulan Kazak bozkırının en aydınlarındandı. Kunanbay’ın ilk eşi Kunke oldukça soylu bir aileden geliyordu. Onun babası Aganas kadı zeki ve adaletli biri olarak tanınıyordu. Bozkır anlayışlarına göre Kunanbay ile Kunke’nin evliliği feodal soyluların kurallarıyla öngörülmüş asilzadeler birliğiydi.

      Kudayberdi, Kunanbay’la Kunke’nin diğer çocukları gibi üstün yetenekliydi. O, 1829’da doğdu, okuma yazmayı ve aile işini idare etmeyi çok kolay öğrendi. Mevsim değişimlerine göre gerçekleşen göç esnasında ataların bilgilerini canlandırarak göçleri yönetiyordu. Bu süreç kervanların yaylaya doğru yola çıktığı ilkbaharda başlıyor ve Ekim veya Kasım ayında karın çadırların üstünü örterek göçleri bir sonraki ilkbahara kadar saman kerpiçten veya kütükten yapılmış evlerinin durduğu kışlaklara gitmek zorunda bıraktığı sonbaharın son günlerine kadar devam ediyordu.

      Kudayberdi, müzmin bir avcıydı ve avcılık ormanları, çukurları ve çayırlığı avla dolu Şıngıztav’da çok önemli bir uğraştı. Bu tutkusunun ona, her zaman mutluluk ve şansın eşlik ettiği söylenebilir. Babası artık yeterince büyüdüğünü karar verince Kudayberdi’yi evlendirmeye karar verdi. Basiretli uruk başkanının kafasında birkaç gelin adayı vardı. Neticede o adamlarından birini göndererek Aldabergen adlı zengin olmasa da dürüst ve o döneme göre çocuklarına iyi bir eğitim verebilen bir adamın kızını istetti. Aldebergen’in kızı Tölebike okuma yazma biliyordu ve çok genç yaşına rağmen çok marifetli bir ev hanımı sayılıyordu.

      Böylece 1843’te Kunanbay, oğlu Kudayberdi için Tölebike’yi, yani Şakarim’in annesini istedi. Genç yaştan itibaren o Arapça ve Türkçe kitaplar okuyordu. El işi konusunda çok marifetli olan Tölebike nakış işliyor, kumaş ve halılara Kazak milli desenleri işliyor, kıyafet biçiyor ve dikiyor, hatta demirci körüğünü kullanarak bıçak hazırlıyordu.

      Kudayberdi’yle evlendikten sonra Tölebike nakış, dikiş ve desen hazırlamanın dışında bütün uğraşlarını bırakmıştır. Daha az kitap okuyordu, ama bir İslam hukuku tefsiri olan “İbadet-i İslamiye” ve İslam yasasının anlatıldığı “Muhtasar-ul-Vikaya” adlı iki Arapça kitabı Tölebike tüm hayatı boyunca elinin altında tutmuştur. Demirciliği bırakmak zorundaydı, çünkü baba evinden giderken akrabalarının demircilikle uğraşmanın bir bayana yakışmadığı yönündeki uyarılarını hatırlıyordu. Buna rağmen Tölebike kocası Kudayberdi’nin bir arkadaşına demir desenler dövmeyi öğretmiştir. Daha sonra bu kişi, kendisine demirciliği Tölebike’nin öğrettiğini sıkça dile getirmiştir. Şiir yazma konusunda da çok yetenekli olan Tölebike’nin eserleri, sayı bakımından bozkırda çok olan irticalen şair ve şarkı söyleyen diğer yeteneklilerin eserleri gibi kayda geçirilmediğinden günümüze kadar ulaşamamıştır.

      Göçebeler açık alanlarda yaşayan insanları muhakkak bir şekilde saran özel bir düşünce şeklinden dolayı her zaman şiir ve şarkılar söylemiştir. İşlenen deriyle atın ter kokusunun hissedildiği hiçbir ağır iş tıpkı deniz gibi sadece gökle sınırlandırılmış bozkır enginliğinde zapt edilemez bir biçimde oluşan romantik özgürlük ruhunu yok edemez.

      Şakarim, yazın Kudayberdi’nin köyü Baykoşkar’daki yaylaya göç ettikten sonra dünyaya gelmiştir. Birkaç gün sonra mutlu baba oğlunun onuruna at keserek bir şenlik düzenlemiştir. Kutlamaya uruk başkanı olan bebeğin dedesi Kunanbay da gelmiştir. Çocuğa Şakarim ismini inançlı ailelerde olduğu gibi