Smagul Elubay

Arasat Meydanı


Скачать книгу

kuyudan su çekmekte olan Bulış’ı işaret eder. Şege her şeyin farkına varır. Demek ki, bu ilginç olay Bulış’la ilgili.

      3

      Akşam yemeklerini yiyen köy halkı çoktan uykuya dalmıştır. Ortalık göz gözü görmeyecek kadar karanlıktı ve henüz ay çıkmamıştı.

      Jadakay’ın ‘‘ilginç bir şey göstereceğim,’’ dediğini merak eden Şege, epeydir Majan köyünün develerinin gecelediği yerde oturarak bekliyor. Etrafında uzanmış kocaman develer var. İkisi iri göbekli, yaşlı dişi devenin yanındaki kuytu yerde oturuyorlar. Gözetledikleri biraz ileride kararan Balkıya’nın evidir.

      Saç bağı şıngırdayarak eve girip çıkıp günlük işlerini halleden Balkıya, sonunda kandili söndürerek yatmıştır.

      Jadakay Şege’nin böğründen dürter.

      – Gördün mü, beklediği biri var, yalnız yattı. Cesur çocuk, şimdi bak neler olacak, dedi.

      Ardından epeyce bir zaman geçer. O ev, hâlâ sessizliğini korumaktadır. Uykuda gibidir; köy sakin ve sessizdir hatta köpekler bile susmuştur. Sadece ahır tarafından koç katımında yoğun bir dönem geçiren koçların pat küt ettiği hareketleri farkedilmektedir; ara sıra çatır çutur yaparak birbirlerini boynuzlamaktadır.

      Köyün arka tarafından baykuş sesleri gelmektedir. Çığlıklarıyla âdeta bir belayı davet eder gibidir. İşler yolunda gitseydi bari. Genç kumanın kapısını açacak dedikleri avcı Bulış, halen ortalarda gözükmüyor.

      – Çok geçmez. Ay doğmadan gelecek, diyor Jadakay fısıldayarak, iki hörgücün ortasından boynunu uzatarak bakmaya çalışırken. Şişmiş karınlarıyla sere serpe uzanarak uyuklayan develer geviş getiriyorlar. Ortalığa ise develerin nahoş kokuları yayılıyor.

      – Jadakay, boş oturacağına o gördüklerini anlatsana, dedi Şege. Jadakay, gördüğü ilginç şeyleri anlatmak üzere hazırlanır.

      – Senin bütün olup bitenleri kendi gözlerinle görmeni istemiştim, şu Bulış’ın gelmeyerek bizi bu kadar beklettiğine ne demeli… Tamam, anlatayım o zaman, diye kollarını sıvar Jadakay:

      – Kocası şehre gittiğinden bu yana ben çekinmeden her akşam Balkıya’nın kapısını gözetler olmuştum, diye Jadakay, hikâyesini anlatmaya başlar.

      – Vay bee…

      – Beklentim pek büyüktü. Kocası ihtiyarın tekidir zaten. Kendisi ise pek gençtir. Süslü kadın böyle bir zamanda kaçamak yapmayıp da ne zaman yapacak, diyordum kendi kendime. Akşam olur olmaz bu tarafa doğru koşuyordum, fakat ne zaman kapısına dayansam, bana bir şeyler oluyor ve olduğum yerde taş kesilip kalakalıyordum. O kapalı kapıya elimi uzatmak benim için âdeta dünyanın sonu gibi geliyordu. Ellerim titreyerek, nefesim kesilerek, kulaklarım çınlayarak, kalbim küt küt atmaya başlardı hep. Daha dün, yine o halde kapı önünde dikilirken gecenin karanlığından biri çıkıvermez mi. Ödüm kopmuştu ya. Bir ara kendime gelince evden bazı fısıltıların geldiğini fark ettim.

      – Bu yana… Buraya gel, diyen Balkıya’nın sesini duydum. Dikkat et, yolunun üstünde ibrik var, diyordu.

      – Yalnız mısın? Diye Bulış ürkek sesle sordu.

      – Yalnız olmayıp da ne yapayım, kocamla mı yatıyorum sanmıştın?

      – Sus… Çoluk çocuk yok mu, diyorum yani?

      – Boşuna endişelenme…

      O arada ağaç yatak gıcırdamaya başlamıştı.

      Devamını doğru düzgün işitemedim. Fısır fısır konuşuyorlardı. Ben bir şeyler duymak umuduyla kulağımı eve doğru yaklaştırmaya çalışıyordum, herhalde tıkırtımı duymuş olmalılar:

      – Höst! Vay boynuzu kırılasıca, höst! Diye bağırdı Balkıya içeriden. Ben de oradan hızla koşarak uzaklaştım.

      Atları bağlamak için takılmış urgan yanında karanlıkta diz üstü oturan adamı görünce bir anda Şege’nin yüreği hoplar. Jadakay’ı dürterek:

      – Şuraya bak, birisi oturuyor.

      – Nerede?

      İkisi aşağı doğru eğilir. Karartısı görülen adam bir süre sonra yerinden kalkarak geri döner ve gider. Kenardaki eve doğru yönelir. Elinde ibriği varmış.

      – Öf, ananı… Bu Kaukaş ya… Abdest alan, diye Jadakay, Majan’ın çobanını acımadan bir güzel sövdükten sonra doğuya doğru bakar. Karanlık gökyüzünün sol tarafı bozarmaya başlamıştır.

      – Cesur çocuk, ay doğuyor, dedi Jadakay telaşlanarak. Bu saatten sonra Bulış, ölse de gelmez artık.

      – Ne yapacağız şimdi? Boş ver, dönelim o zaman, dedi. Şege de pişman olup.

      – “Dönmek” de neyin nesi birader. Şurada kocaman iki delikanlı dururken… Genç kadın da evinde yalnız yatarken, diye kızarak homurdandı Jadakay.

      – O zaman git, bekliyordur seni… Dedi, Şege alaylı bir şekilde gülerek.

      – Giderim. Ne var? Diye Jadakay, kendi kendini yüreklendirerek horozlandı.

      – Hee, ne duruyorsun, git, git…

      – İşte gidiyorum. Birileri gelecek olursa haber ver. Diye Jada-kay devenin arka tarafından geçip, Balkıya’nın evine doğru yöneldi. Gizlice eğilip bükülerek eve doğru koşmaya başladı. Koşa koşa giderken dönüp Şege’ye baktı. Şege “devam et” dercesine elini salladı. Jadakay dikkatle basarak eğile büküle ilerlemeye devam etti. Uykuya dalmış olan sessiz evin kapısına dayandı. Boyunu dikleştirerek bir süre kapı önünde durakladı.

      Şege de pek heyecanlanmıştı ve Jadakay’ın yerinde âdeta kendisi varmış gibi kalbi küt küt atmaya başladı.

      Jadakay herhalde seslenmiş olmalı ki, çok geçmeden kapı açıldı. Açılan kapıdan Jadakay hızla içeri doğru süzüverdi.

      “İşte, sana bir macera,” der, Şege kendi kendine. Yerinden nasıl kalktığını bile anlamadan kendisinin de eğile büküle kapıya doğru ilerlemekte olduğunun farkına vardı. Amacı, evin sırtından Jadakay’ın macerasını izlemekti. O anda evin içinden âdeta ata değnekle vurmuş gibi ‘‘Pat,’’ diye bir ses duydu, ardı sıra leğenin şangırtısı geldi ve kapıdan dışarıya fırlayan Jadakay, çıkar çıkmaz başının aldığı yöne doğru var gücüyle koşmaya başladı.

      Şege de çok düşünmeden ardından hızla koşmaya başladı. İkisi vadiye doğru uçuyorlardı. Onların gürültüsünden bağlı olan develer de ürkerek ayağa fırladı. Köyün köpekleri de havlamaya başladı.

      Şege Jadakay ile yan yana koşarken:

      – Ne oldu, zavallı? Der, Şege nefes nefese.

      – Patlattı işte, çocuğum, kaç! Der Jadakay ve başını dimdik tutarak hızla koşmaya devam eder.

      Böylece ikisi kaçarak köyün yanındaki derin ovaya gelip yuvarlanırlar. Bu arada köyün bütün köpekleri havlayarak onların peşine düşer.

      Ovaya yuvarlanınca ikisi de sessizce yere uzanırlar.

      – Jadakay, ne oldu?

      – Ne diye soruyon? Halletti işte. Der, Jadakay ‘‘kıs kıs’’ gülerek. Şege’nin elini başına götürerek kafasını gösterir. Jadakay’ın şakağı kocaman şişmişti.

      – Hayırlısı olsun, şimdi anlat bakalım…

      – Kapıyı açtım, girdim. Der, Jadakay nefes nefese anlatarak. Balkıya gece elbisesiyle karşımda