Smagul Elubay

Arasat Meydanı


Скачать книгу

değildi. Coşan gençler de zaten bunu istiyorlardı. Ayı gibi beceriksiz Kozbağar’ı ite kaka dürtüp, kaçıp, onu iyice yorarlar. Kozbağar kan ter içinde kalsa da gülmekteydi. Gözleri bağlı, hiçbir şey görmüyordu. Kahkahaları takip ederek koşturup duruyordu. En sonunda birini eline düşürmüştü ki, kızlar çığlık atmaya başlarlar. Zayıfça gelen ince bileği tutar tutmaz kendine doğru çekince, burnuna güzel, mis gibi bir koku gelir. Kız imiş… Kozbağar’ın da istediği buydu. Heyecanlanmaya başlar. Boğuşarak:

      – Hi, hih, hih! Diye, kıkırdayarak, eline geçen nazik kızı mıncık mıncık yapıp kucaklayıverir.

      – Vay, delikanlı, gökte aradığını yerde buldun işte, bırakma, diye, kışkırtmaya başlar Jadakay. Bu arada Kozbağar’ın kucağındaki kız çırpınıp debelenerek kurtulmaya çalışmaktaydı. Etraf gürültüden geçilmiyordu. Kozbağar’ın omuzundan vurarak: “Bırak!” diyen, kızlar onu her yandan çekiştirmekteydi. Bir kızı kucağına alan Kozbağar onları ne yapsın, umursamıyordu bile.

      – Hi, hih, hih! Diye, gülmekteydi Kozbağar. Kızın güzel kokulu boynuna yapışmış, öpüyor mu, ısırıyor mu, belli değildi.

      – Bırak, diye, kucağındaki kızın sesi pek şiddetli çıkıyordu. Bir ara burnunun ortasına “Pat!” diye, sert bir yumruk iner. O anda kucağındaki kızın Hansulu olduğunu farkeder. Ödü patlayan Kozbağar, kızı bırakıverir.

      – Yaşa be, rençper, diyen Jadakay kahkahalar atarak, gülmekten yerlere yatıyordu.

      – Şerefsiz, alçak! Diyen Hansulu, gözyaşlarını tutamamıştı. Tam da o sırada gökten düşmüş gibi Ezbergen çıkagelir. Sağ eliyle Kozbağar’ı, sol eliyle Jadakay’ı yakalar. Göz açıp kapayıncaya dek, iki delikanlıyı bir çırpıda yere vurur. Demir gibi güçlü kollarıyla, Jadakay ile Kozbağar’ı koç gibi birbirine çarpıştırır. Etraftaki çocuklar çil yavrusu gibi dağılıp kaçışırlar. Vuruşup çarpışırken Ezbergen’in pençelerinden sıyrılarak kurtulan Jadakay, geniş bozkıra doğru hızla kaçmaya başlar.

      Bir ağacın dibinde saklanmaya çalışan Şege’ye çarpar.

      – Ne oldu? Der, Şege.

      Jadakay kaçmayı sürdürürken:

      – Acımadı, ötekini de öldürmek üzeredir.

      – Gel, ayıralım…

      – Deli misin? Acımaz, öldürür.

      Jadakay yerinde duramayarak kaçmaya devam eder.

      – Ağabeyciğim… Ölüyorum! Diye, bağırarak ağlayan Kozbağar’ın sesi gelir uzaklardan.

      – Bu pisliğin kudurmasına bak hele… Al sana… Al sana… Diye, Ezbergen Kozbağar’a acımadan vuruyordu.

      Şege, hızla koşarak gelip Ezbergen’in sırtından kuvvetli bir yumruk indiriverir. Böyle âni bir darbeyi beklemeyen Ezbergen, neredeyse yere düşecek gibi sendeler.

      – Tuh… Mezarını… Bu da kim? Diye, ardınca hemen kovalamaya başlar. Tez canlı Şege, tilki gibi kurnazca kurtularak tutturmaz. Şu kantarın topunu kaçırdıklarını, ya da oyundan ot çıkabileceğini acaba Şege hiç aklından geçirmiş miydi? O ateşte başkası değil, Hansulu ikisinin yanacağını o anda keşke bir bilebilseydi.

      Derken, köy içinden bir gürültü kopar. Çok acı bir şekilde bağıran kadın sesi gelir. Hem de öyle bir kadın sesidir ki, neredeyse kızılca kıyameti koparmaktaydı. Bu, Torka Nine’nin sesiydi. Kozbağar’ın anası olan aksak kadın Torka’nın çığlıklarıydı.

      – Nerdesin, eyvah, kahrolası, Ezbergen! Nerdesin? Diye, haykıran aksak Torka rüzgâr gibi eserek geliyordu. Kendisi küçücük olsa bile, çok asabi bir kadındı. Şarip’ın biricik bacısıydı kendileri. Demin, “Ezbergen çocuğunu dövüyor,” dediklerini duyunca, hemen maşayı eline alır almaz dışarı fırlamıştı. Eşikten geçerken kapıya kafasını çarpınca başındaki örtüsü de düşmüştü. Onu bile önemsemeden koşturmuştu olay yerine doğru. Kocası Uap, demirle uğraşmaktan başka hiçbir işle ilgilenmezdi. Tam bir sarraftı. İyi de bir ustaydı. Bu yüzden düşmanıyla savaşmaya aksak Torka’nın kendisi tek başına çıkmıştı. Karanlıkta gizlenerek hızla kaçan iki kişiyi görerek Torka Nine daha da sinirlenmişti.

      – Lanet olsun, Ezbergen! Dur, kaçma! Sen kimi ezmeye çalışıyorsun? Çık ortaya, gerekirse elinde can veririm, çık diyorum! Diye, bağırıyordu, fakat Ezbergen karşısına çıkmamıştı. Torka Nine’nin öfkesinden korkarak kaçması da bir olaydı zaten. Aksak ihtiyar kadın bunun üzerine daha bir güçlenerek ortalığı iyice birbirine katar:

      – Dur bakalım, sana gününü gösteririm, hakikaten Sovyet yönetimi varsa, senin gibi eşkıyanın kökünü kurutacağım! Diyerek, haykırır.

      Tozlu ve kuytu bir yerden Kozbağar’ını bulur. Hıçkırarak ağlayan evlâdının elinden tutan Torka Nine, sinirlenerek evine doğru gelir. Koza kadar evinde küçücük gaz lambası yanmaktaydı. Uzunca boylu kocası sarraf Uap, döşeğinin içinden biraz dışarı sıyrılarak, ucu sarkan bıyıklarıyla iki avurdunu oynata oynata onu beklemekteydi. Kendince sinirlenmiş gibiydi. Tor-ka Nine, gaz lambasının ışığına çocuğunu yaklaştırarak yüzüne bakar bakmaz çığlıklar atar, bağırıp çağırarak ortalığı ayağa kaldırır. Kozbağar’ın burnu parçalanmış, kaşları yarılmış ve şişmişti. Burnundan akan kanlardan bütün göğsü kıpkırmızı kanlar içinde kalmıştı.

      – Eyvah soyun tükenesice… Ezbergen nerdesin? Öfkesinden, tekrar ayaklanarak, kapı önünde duran kendinden büyük havan sapına yapışır Torka Nine.

      Haydut gibi cüssesiyle zavallı Uap, yerinden zar zor kalkar.

      – Boş versene, kimleri yok edeceğini sanıyorsun, deyip, iki avurdunu oynatarak dağılan saçlarına bakmaksızın kapıya doğru yönelen küçücük karısının önünü kesmeye çalışır. Karısı ise daha da hiddetlenip elini kolunu sallayarak:

      – Mahrum kalasıca… Çekil yolumdan, eyvahlar olsun! Bağırtısıyla asabileşerek çocuğunu çekiştirip, bağıra çağıra evden dışarı çıkar. Bütün köyü ayağa kaldırarak, dümdüz Ezbergen’in evine doğru ilerler.

      Ezbergen’in evinde ışık yoktu. Uyudukları belliydi.

      – Lanetler olsun, Ezbergen, gerçekten erkeksen çık buraya! Sana dövüşmek nasıl oluyormuş göstereyim, çık!

      Aksak Torka içeriden kilitlenmiş olan çift kanatlı tahta kapıyı elindeki havan sapıyla dövmeye başlar. Böyle yapacağına, niye bi defada öldürüvermedin şu çocuğu? Kahrolası… Al da öldür şimdi!

      Torka Kozbağar’ı silkeleyince, çocuk bir yerlerini kapıya çarpar ve kapı gıcırdar. Bu sefer içeriden Ezbergen bağırır:

      – Hey, halayık, uzak durun… Evi yıkacaksınız!

      – Kahrolası, yıkmak değil param parça edeceğim… Diyerek, öfkesi başına sıçrayan kocakarı, zıplaya hoplaya, tırmanarak, havan sapıyla eve üst üste vurmaya başlar.

      – Kıracaksın… Der, Ezbergen inatlaşarak.

      Torka Nine artık iyice asabileşerek yüksek sesle bağırmaya başlar.

      – Allah’ın belası, kimse öpmeyecek ha, o kimmiş ki, han kızı mı sanki? Bu da nesiymiş? Öpecek tabi. Öpmek öyle dursun, daha da fenasını yapacak. İşte gör de dur, Kozbağar’ımın tırnağına bile durmaz dişisini, o da neyin nesiymiş? Bu kadar ortalığı ayağa kaldıracak ne olmuş ki? Hey, baskıncı! Çık şuraya bakayım! Senin babanın mezarına… Elini kolunu bağlatarak sürdüreyim seni! Eğer hükümet dediğin