Samet Azap

Tanrı Dağından Sesler


Скачать книгу

eserimin tanıtımı Londra’da yapıldıktan sonra tanıtımcılar, Ağustos’ta Kırgızistan’a gelerek eserimin tanıtımını burada yapacaklarını söylediler.

      Bu eserden sonra ben Şahidka adlı bir romanımı Kırgızca yazdım. Bu eserim Rusça ve İngilizce’ye de çevrildi. Eserimin İngilizcesi Kasım’da Londra’da yayımlanacak. Seneye Arhat adlı eserimin yeni baskısı Londra’da çıkacak. Bundan başka Norveç’te ve İsveç’te de yayımlanması planlanıyor.

      Şunu da belirtmek istiyorum. Ben Cengiz Aytmatov’un 85. yıl dönümü için bir eser yazıyorum: Makalelerim, Röportajlarım ve Anılarım… Aytmatov’la 40 yıl iç içe çalışıp arkadaş olduğumuz için onun hakkında bir eser yazmayı düşündüm.

      S.A.: Böyle bir eserin yazılmasını okurlar sabırsızlıkla bekliyorlardır. Sizi eskiden Cengiz Aytmatov’a benzetip de onun yerine ağırladıkları hakkında duyduklarımız doğru mu? O olaydan bahsedebilir misiniz?

      K.A.: Evet doğru. Aynen öyle bir olay yaşadım. Sovyetler döneminde Sri Lanka’ya bir Kongre’ye gittim. Uçaktan inince beni çok samimi karşıladılar. Sri Lanka’nın Başbakan bizzat kendisi beni karşıladı. Beni güzelce ağırlamaya devam ettiler. Ben de içimden, “kendi memleketimde bile o kadar iyi tanınmamama rağmen beni burada ne güzel tanıyorlar.” diye sevindim.

      Sonra Kongre başladıktan sonra herkes bana bakmaya başladı. Ben de “bunlar bana niye öyle bakıyorlar?” diye şaşırarak arkama dönüp baktığımda duvarda Cengiz Aytmatov’un kocaman portresinin asılı olduğunu gördüm. Gerçeği ancak o zaman anladım: Uçakta Aytmatov’u beklemişler. Fakat onun yerine Kongreye katılmak için gelen beni portredeki Aytmatov’a benzetemeyerek “bu nasıl bir şey?” diye anlayamamışlar işi.

      Konuşmadan sonra ben “Aytmatov değilim, fakat onun yakın arkadaşıyım. İkimiz akrabayız. İkimizin farkı, tek bir harfte: O Aytmatov ise ben Akmatov’um. Onu ağırlamış gibi olabilirsiniz.” anlamında küçük konuşma daha ekledim. Kongre katılımcıları kahkahalar attı.

      Kongre sona erdiğinde Sri Lanka’ya gelen tüm heyeti yollayıp bir tek beni göndermediler. Çünkü onların C. Aytmatov’a Sri Lanka’yı gezdirmek için düzenledikleri program varmış. Böylece üç gün Aytmatov’un yerine Aytmatov oldum.

      Aytmatov hakkında anılarımdan bir kısmı Fabula gazetesinde yayımlanmıştır.

      Londra’ya gittiğimde çok etkilendiğim bir şeyden bahsetmek istiyorum. Haberlerden, medyadan izlediğimiz kadarıyla İngiltere’yi çok kötü olayların yaşandığı bir yer olarak biliyorduk. Orada eşcinselliğin, uyuşturucu maddeleri kullanmaya izin verilen barların yasallaştırılmış olduğunu duyarak, İngiltere hakkında olumsuz düşüncelere kapılmıştık.

      Ben Londra’ya gittiğimde fikirlerim değişti, çünkü gerçek İngilizlerle karşılaştım. Onların kültürünü, geleneklerini yaşattıklarını, müziğe önem veren halk olduğunu gördüm ve çok bilgili olduklarına kendim tanık oldum.

      Oysa yaşanan tüm olumsuz şeyleri İngiltere-Londra değil, onun hemen yanında bulunan komşu küçük ülkelerin ürettiği ve yaşattığı olaylarmış. O küçük ülkelerin Londra’dan bölünmeleri istenince de onlar kesinlikle bu tekliften vazgeçmişler: “Kraliçe varken biz İngiltere’ye dâhil olmak isteriz…” Yani, tüm komşu memleketler Kraliçeyi çok sayarlar. Kraliçe’nin ailesi altmış yıldır hiçbir olumsuz olaya, iftiraya karışmadı. Hatta oğulları askerde subaylık yapıyorlar. Kraliçe’nin ailesinden hiç kimse yönetime el uzatmadı. Kraliçe ise haftada bir kere kütüphaneyi ziyaret ederek kendisi bir kitap seçip alıyormuş.

      S.A.: Madem Cengiz Aytmatov ile 40 yıllık dostluğunuz var size o günleri hatırlatmak istiyorum. Sizin Cengiz Aytmatov ile yaşadığınız ilginç bir olay var mı? Ondan bahsedebilir misiniz?

      K.A.: Çok ilginç olaylar yaşadık. Onlardan biri: Cengiz Aytmatov, Issık Göl Bölgesinde Çolpon Ata ilçesinde kendi Kıyamat (Dişi Kurdun Rüyaları) adlı romanı üzerinde çalışıyordu.

      Kışın Sovyetler döneminden kalan gelenek olarak burada 31 Aralık’tan 1 Ocak’a geçen gece yılbaşı kutlaması yapılır. Yılbaşı kutlaması yaklaşıyordu. Bu arada Cengiz Aytmatov, benim yılbaşı kutlamasını nerede yapacağımı sordu. Ben de hiç bir şey planlamadığımı, evde ailemle olacağımı söyledim. Sonra “Hadi o zaman ikimiz birlikte Çolpon Ata’da kutlayalım yılbaşını” dedi. Teklifi kabul etmez miyim? O arada yeni araba satın almıştım. O günlerde Jiguli (Lada) mükemmel bir araba olarak kabul edilirdi.

      K.A.: “Cengiz Törökuloviç, satın aldığım yeni arabayla gidelim.” dedim.

      Cengiz Aytmatov: “Nasıl yani, kışın araba kullanmaktan korkmuyor musun?’ dedi.

      K.A.: “Çıke, arabayı kırk yıldır kullanıyorum. Hiç sakıncası yok. Her şey yolunda.” dedim. Gittik. Çolpon Ata’da yazlı kışlı devamlı çalışan kulübeler olurdu. İşte o kulübelerden biri, 11 numaralı kulübe Aytmatov’a aitti. Sürekli 11 numaralı kulübede bulunur, eserleri üzerinde çalışır ve dinlenirdi.

      Biz de o kulübeye gittik. Aytmatov cebinde anahtarla kapıyı açtı. İçeri girdik. Yazlık evi derli topluydu; bizim gelmemizi bekliyordu sanki. Buzdolabında çeşitli içkiler ve mezeler de vardı. İkimiz saat gece on iki gibi gittiğimiz için hemen yılbaşıyı kutlamaya koyulduk. İkimiz olsak da neşeli bir şekilde gürültüyle birbirimizi kutluyorduk. Çeşitli konulardan bahsediyorduk.

      Saat gece üç gibi hava almak için dışarı çıkalım istedik. Aytmatov, benden önce dışarı çıkmıştı. Fakat çıkar çıkmaz hemen içeri girdi: “Kazat, ikimiz galiba başka birinin yazlığına girmişiz…”

      K.A.: “Nasıl yani, 11 numaralı kulübeye girmemiş miydik?”

      Cengiz Aytmatov: “Her neyse de ikimiz başka birinin odasına girdik, rezil olduk.”

      K.A.: “Fakat sizin anahtarınızla…” dediğimde

      Cengiz Aytmatov: “Burada anahtarlar her kapıyı açabiliyor.” dedi.

      Sokağa koştuk. Dışarıda evin hemen yanında polis kulübesi bulunuyordu. İçinde ışık yanıyor, bir genç polis uyuyordu. Bizim bungalodan gizlice çıkarak Aytmatov’un gerçek yazlık evini aramaktan başka şansımız kalmamıştı.

      Cengiz Aytmatov, polis kulübesinin penceresini vurdu: “Sen burada ne yapıyorsun?”

      Polis: “KGB emiri üzerine burada Cengiz Aytmatov’u korumak için görevde bulunuyorum!”

      Cengiz Aytmatov: “Fakat ben istemedim ki öyle bir şey!”

      Polis: “Bu bizi ilgilendirmez, emir çıktı mı görevi yerine getireceğiz.” dedi.

      Cengiz Aytmatov: “Yok öyle bir şey. Hadi, oğlum durma burada, git!” dedi.

      Ama Aytmatov, bir türlü genç polisi gitmeye ikna edemiyordu.

      Endişemizi sonradan anladık: Biz 11 numaralı kulübeyi bulup içeri girerken dışarıda ne polis ne de polis kulübesi vardı. Korumayı biz içeride yılbaşıyı kutlarken koymuşlar. Ancak biz hava almak için dışarı çıkacakken onu fark edip, yabancı kulübeye girdik sanmışız. İkimizin endişemizi hatırlayıp epey güldük. Demek ki kendi kulübemize girmişiz! Bizi endişeye sürükleyen kafamızı karıştıran polis kulübesi imiş.

      Aytmatov hakkında ilginç bilgiler de vereyim: Aytmatov’un pek hobisi yoktu. Ne masa oyunları bilirdi, ne satranç,