Анонимный автор

Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov


Скачать книгу

örnekler verelim:

      Yanılmıyorsam, 1963 yılı güzüydü. Bişkek’teki Kız Pedagoji Enstitüsünde bir grup yazar, öğrencilerle bir buluşma toplantısı düzenledi. Nasirdin Baytemirov kürsüye çıkıp millî edebiyatın o sıralardaki meseleleri konusunda konuşup Aytmatov konusuna da değindi. Cengiz Bey’i birçok yazar, eleştirmen ve gazetecinin kuşatarak ona haddinden fazla dalkavukluk ettiğini, yersiz övgülerle onu memnun ettiğini söyleyerek salona şöyle bir atik söz fırlattı: “Bu münasebetsiz dalkavuklar Aytmatov yere bir tükürse tükürük yere düşmeden şap diye kaparlar!”

      Cengiz Aytmatov’un Lenin Ödülü’nü aldığını Nasirdin Baytemirov tarihteki adaletsizliklerin adaletsizliği olarak kabul etmiş, içi pek bir yanmış olmalıdır ki bu içi yanmışlığın türküsüyle C. Aytmatov’u haddini aşarak karalayan bir şiir yazmış, bu şiirini başka şiirleri ile birlikte Devlet Radyo Stüdyosuna gidip okumuştur. Okunan şiirler yayımlanmak amacıyla Sansür Kurulunda incelenirken Cengiz Aytmatov için yazılan karalama şiiri tutulmuş, “düşüncesi bozuk” bir eser olarak Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesinin ilgili bölümüne teslim edilmiştir. Tam o sıralarda Sovyet sanatı ve edebiyatında güçlenen ideolojik ve yapısal araştırmalara N. S. Kruşçev tarafından büyük bir darbe vurulmuştu ve sosyalist realizm metodu sınırları dışına çıkılması hareketine karşı bütün ülke topraklarını kapsayan ideolojik bir kampanya yürütülüyordu. Bununla ilgili olarak Bişkek’te de yazarları, ressamları, müzisyenleri ve sinemacıları bir araya getiren bir parti toplantısı yapıldı. Bu toplantıda hazırlanan bildiride Aytmatov’un karalandığı şiir tam metniyle okundu ve şiirin yazarı sert bir dille eleştirildi. Bu karalama şiirinin işte şu üç mısrası aklımda kalmış: “Beyin değil, sümük var başında / Bütün dünyayı tekmelesem diye düşünüyor / Geberip git otuz altı yaşında.”

      N. Baytemirov’un bu tür hakaretlerini C. Aytmatov görmezden gelmeye çalışmıştı. Ancak o ara sıra dayanamayarak kendisine aç bir kene gibi yapışan yazara karşı beklenmedik zamanlarda hakaretamiz, gönül kırıcı, acı sözler söyledi. Buna bir örnek Aalı Tokombayev’in o dönemde Kırgızistan Komünist Partisi yöneticilerine yolladığı bir mektupta verilmiş:

      Yoldaş Aytmatov yazarların parti toplantılarından birinde romancı N. Baytemirov’a sataşıp onun eserlerini üç yıldan sonra hiç kimsenin okumayacağını söyledi. Ancak “özgür sanatçılık”ı koruyan yazar Aytmatov’un müneccimliği esti geçti sözler olarak kalmakta. Baytemirov’un eserleri cumhuriyetin dört köşesinde ve cumhuriyet dışında okunmaktadır. Komünist Baytemirov çağdaşlarımızın çalışmalarını ve hayatlarını yansıtan yeni eserler yazmakla meşgul.7

      1965 yılında Kırgızistan Yazarlar Birliği Bişkek’te genç yazarların tartışma doğuran eserleri için Moskovalı otoriter edebiyatçıların katılımıyla bir tartışma toplantısı düzenlediğinde, Nasirdin Baytemirov kürsüden: “Şükürbek Beyşenaliyev yükselip çıkıyor, Cengiz Aytmatov düşüp batıyor.” dedi ve yine bir hikmetli söz söyledi. Salonda oturanlar gürültüyle güldüler, o zaman Cengiz Aytmatov’un kahkahası yüksek çıktı.

      Cengiz Aytmatov’un dünyaca tanındığı, Sovyetler Birliği’nde bir yazar, düşünce ve devlet adamı olarak büyük bir itibar kazandığı, Komünist Partisinin şımarık çocuğuna dönüştüğü bir zamanda (1970-1980’li yıllar) Nasirdin Baytemirov daha önceleri nefret ettiği, kin güttüğü rakibine itaat bildirerek gelmiş, özür dileyerek kendini bağışlatmış, onun sevgili arkadaşı olmuştur. O, 60 yaşına girdiğinde C. Aytmatov 60 yaş jübilesine atfen onun sanat çalışmalarını yükseklere çıkaran bir makale yazdı ve bu makaleyi Literaturnaya Gazeta’da bastırdı. Nasirdin Baytemirov ise yerli yersiz Cengiz Bey’i zangır zangır titreyen, heybetli, yüce dağlarla, şakıyıp duran dağ kartalıyla ve yine başka kutsal, yüce şeylerle karşılaştırarak övüp durdu. Bir seferinde bu şekilde övgü yağdırırken genç bir şair, cesur bir gazeteci olarak kendini göstermeye başlayan Alım Toktomuş: “Yahu, Nasirdin ağabey, daha dün Aytmatov’u Beyşenaliyev’den aşağıda görüyordunuz, şimdi ise 180 derece ters dönmüş olmuyor musunuz?” diyerek onu yumuşak yerinden vurmuştu. Hazırcevaplığı her zaman üstünde olan Nasirdin Baytemirov: “Hey, evlat, sen bilmez misin, büyük insan büyük hata yapar.” deyip çekip gitmişti.

      A. Tokombayev, T. Sıdıkbekov, T. Abdumomunov ve Ş. Beyşenaliyev, kafalarında Cengiz Aytmatov’un gerçekten büyük bir yazar olmasa dahi kim bilir hangi sebepten Doğu ve Batı topraklarında büyük bir yazar olarak hürmet gördüğü, en büyük unvan ve ödülleri aldığı ancak bunların hepsinin dayanaksız verilen şeyler, ün ve şöhretinin ise geçici bir süre hüküm sürecek bir serap gibi bir görüntü olduğu gibisinden bir inançla öteki dünyaya gitmiş olmalıdırlar, galiba…

      Toplumsal itibarı çok yükselen, en yüksek parti ve devlet yönetiminin sempatisini kazanan, Sovyetlerin itibarlı yazarları ve Moskovalı ünlü eleştirmenlerin sevgisini kazanan Cengiz Aytmatov bazı Kırgız yazarlarının kıskançlıktan, anlamamaktan, kadir bilmezlikten kendisini küçük düşürme, adını kötüye çıkarma, kendisine darbe vurma gayretkeşliklerini önemsemeyerek, umursamayarak, onları görmezden, duymazdan gelerek ve kendisinin üstün yanlarını açıkça hissederek yeni eserlerini rahat rahat yazıverseydi de olurdu. Çünkü bütün Kırgız yazarları bir ağızdan kudura kudura onu karalasalar, kaba saba bir şekilde onunla uğraşıp dursalar, yolunu kesmeye çalışsalar dahi onun şan ve şöhretinin tantanalı bir şekilde dünyaya yayılmasını, ülke çapında itibarının yükselmesini durduramazlardı. Ancak o dönemde Kırgız toplumunda, özellikle edebiyatında, eski ile yeni, gericilik ile ilericilik, sersemlik ile beceriklilik arasında hem açıktan açığa hem de gizliden gizliye güç yarışları yapılmaktaydı. Toplumun bir üyesi, yazarların bir temsilcisi ve ilerici görüşlere sahip olduğu için Cengiz Bey bu tür güç yarışlarının dışında kalarak millî genç edebiyatın kaderine kayıtsız kalamazdı. Başka bir açıdan, dış dünyadan büyük bir hürmet görmekte olan yazar için aynı milletten olduğu bazı yazarların ona karşı düşmanca bir tavır takınmaları kendisini üzen, nefret duygularını uyandıran, namus ateşini körükleyen keskin bir uyarıcı olmuştu. Ayrıca, o dönemde Cengiz Bey henüz genç, deli dolu, tartışmaya meyilli, hemen alevleniveren bir gençti. Bu yüzden o, Kırgız yazarları arasında baştan beri süregelen, sonra o dönemde yeniden ateşlenmeye başlayan hizipler arası güç yarışlarına katılmadan edemezdi.

      Gerçekten de yukarıda söylendiği gibi oldu ve Cengiz Bey soyunup hizipler arası mücadelelere girdi ve hemen birbirlerine rakip olarak gruplaşan yazarların bir grubunun ateşli lideri hâline geldi.

Küfür içinde

      Şüphesiz iş başına yeni geldiği dönemde Sovyet yönetimi televizyon, internet, hatta radyo gibi çok güçlü yayın organlarının desteğini alamamıştı. Bu yüzden gazete, dergi ve tiyatroyla birlikte edebiyat da Komünizm ideolojisinin halka dayatılması için önemli bir silah olarak görülmüş, devlet mülkiyetine alınmıştı. Sovyet ülkeleri edebiyatlarının devletleştirilmesi süreci, 1934 yılında özel olarak gerçekleştirilen bir kurultayda SSCB Yazarlar Birliği’nin ve millî cumhuriyetlerde bölümlerinin kurulması kararı ile sona ermişti.

      İşte bu 1934 yılında Kırgız yazarlarının ilk kurultayı toplanmış, bu kurultayda Kırgızistan Yazarlar Birliği şekillenmiştir. Bu birlik sözde, edebî metinleri yaratan insanların kendi istekleriyle (yani, iradeleriyle) birleşmiş toplumsal (yani, devletle ilgisi olmayan!) bir birlik olarak kabul edilmiş, uygulamada ise parti ve hükûmet yönetimine siyasi, materyal ve maddi yönden doğrudan bağımlı küçük bir devlet kurumu olmuştur.

      Kırgız yazarlarının kurultayları 1954 yılından