yayınlanmıştır. Bunlardan, “Korkunç Bir Gün” hikâyesi ile Ahmet Şükrü Ağaoğlu’nun “Tarihin Kanlı Yapraklarından”87 hikâyesi, üslup bakımından en ilginç olanlarıdır. Yine Arap Fehmi, 12 sayfadan oluşan sosyal konulu bir hikâyesini 1951 yılında “Tarih-î Cera’imde Eşsiz Bir Olay”88 adı altında Bağdat’ta yayımlamıştır.
Bütün bu gazeteler Kerkük’te çıkmaktaydı. 1933 –1935 yılları arasında Bağdat’ta tam Türkçe olarak çıkarılan Yeni Irak gazetesinde de siyasi ve sosyal yazılarla birlikte edebi yazılarının yayınlanmasına özen gösterildiğini görmekteyiz. Bu yazıların başında, hikâye ve gezi notları gelmektedir. Gazetede yayınlanan ilk hikâyeler, bir ara gazetede yazı işleri müdürü olarak çalışan ve kendisi hakkında her hangi bir bilgimiz olmayan Turgut Zihni adında bir zata aittir. 56. sayıdan itibaren Şeküfe Şadan adında bir kadın yazarının altı hikâyesine rastlıyoruz89.
Turgut Zihni hakkında olduğu gibi Şeküfe Şadan hakkında da çok önemli bilgilere sahip değiliz. Ancak hikâyelerden Bağdat’ta oturan bir Türk veya Türkmen hanımı olduğunu anlıyoruz. Hikâyelerin üslup ve tekniklerine dayanarak, Türkçede üstün seviyede eğitim gördüğünü ve hikâye yazmada derin bir tecrübeye sahip olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Hikâyelerin birçoğu hayal ile gerçek karışımı bir şeydir. Temalar ise toplumsaldır. Yahudi karakteri sahteci, kurnaz, cimri kişiler, hikâyelerde fazlaca rol alan kişilerdir90.
Cumhuriyet devrinin başlangıcında Türkmenlerin önünde açılan yeni fırsatlar, yeni bir kültürün, giderek de yeni bir edebiyat anlayışının oluşmasına yardımcı olabilecek gibi görünür. Edebiyat eylemi bir ara hızlanır, Türkmenler doğal haklarından sayılan basın ve yayın özgürlüğüne kavuşur. 1 Şubat 1959 tarihinde Bağdat Radyosunda Türkmence yayını başlatılır. Türkmen aydınlarına 23 Eylül 1958 tarihinde “Beşir” adında kültürel bir gazete çıkarma izni verilir. Ama ne yazık ki; 26 sayı çıkarıldıktan sonra, Kasım rejimi tarafından 17 Mart 1959 tarihinde kapatılır. Ardından, o tarihlere kadar yayınlanan Afak gazetesi de ayni kadere çaptırılır. Yine o tarihlerde “Kerkük” gazetesinin adı “Gavur-bağı” olarak değiştirilir. Türkmence bölümü üçüncü sayıdan itibaren kaldırılır. Bütün bu uygulamalar, Türkmenler hakkında kimsenin akıl erdiremediği dolapların çevrileceğinin ön belirtileri olur. Türkmenleri gerginleştirir. Fakat rejim yanlısı yobazlar, her hangi bir önlemin alınmasına fırsat vermeden, Türkmenlere karşı insanlık dışı bir soykırım işler. Bu 14 Temmuz 1959 tarihinde yapılan Kerkük soykırımdır. Üç gün üç gece süren bu kara olayda Türkmenler 25 şehit verir91.
Başvurduğu komplonun kamuoyunca derin bir tepki ve yankı ile karşılanıldığını gören rejim, işlediği bu büyük cinayetin suçunu üstünden silkmek için, Türkmenlerin önünde artık yeni kapılar açmak zorunda kalır. Bu arada Türkmenler, Türkmen Kardeşlik Ocağı adında sosyal-kültürel bir merkez açmak için ilgili makamlara bir talepte bulunur. Talep göz yumup açacak kadar kısa bir zamanda kabul edilir ve böylece Ocak, Mayıs 1960 tarihinde Bağdat’ta kurulmuş olur. Ocak bütün kültürel etkinlikleri yanında, bir yıl sonra, net olarak Mayıs 1961 tarihinden itibaren Kardeşlik adında yarı Türkçe, yarı Arapça bir dergi çıkarmaya başlar. Günümüze kadar devam eden dergi Irak Türkmen edebiyatının her türünde olduğu gibi, hikâyecilikte de, yıldan yıla gereken gelişmelerin kayıt edilmesinde inkâr edilemez katkılarda bulunur. Türkmenlere 1970 yılında tanınan kültürel hakların yürürlüğe geçmesiyle çıkarılmaya başlanan Yurt gazetesiyle Birlik Sesi dergisi de, bu gelişmelerin artmasında olumlu roller oynar.
Kardeşlik dergisinin Türkmen hikâyeciliğinin gelişmesinde oynadığı rolü bir kaç kategoride değerlendirmek mümkündür.
*/ Derginin hikâye örneklerine genişçe yer vermesi:
Dergide Amerikan işgali Nisan 2003 tarihine kadar yaklaşık 170 hikâye, bu işgalden günümüze kadar aşağı yukarı 100 hikâye yayınlanmıştır. İmzaları hikâyecilikte görünün yazarların sayısı ellinin üstündedir. Bunların birçoğu dergide en az iki hikâye yayınlamıştır.
Haşim Kasım Salihi’nin “Saime Abla” hikâyesi dergide ilk yayımlanan hikâyedir. Derginin ikinci sayısında yayımlanan bu hikâye, gerek Salihi’nin ilk yazdığı, gerekse de Kardeşlik dergisinde çıkan ilk hikâye olmasından dolayı çok önem taşır.
Daha önceki dönemlerde yazarlarımız düz yazı ve şiirleriyle tanınarak ün salmışlardı, hikâyeciliği önemsiz sayıp yan veya ikinci bir uğraş olarak kabul etmişlerdir. Haşim Kasım Salihi bu geleneğin çemberini kırmış, hikâyeciği tek uğraş edinmiştir. Bu yazın türünün tutulup yaygınlık kazanmasında sürekli olarak verdiği örneklerle büyük ölçüde katkısı olmuştur. Dergide yayımladığı “Saime Abla” hikâyesini ardı arkası kesilmeyen bir hikâye yığını izlemiştir.
Irak Türkmen Edebiyatında hikâye türünün yaygınlaşmasında Salihi’nin gösterdiği gayret, kalite farkıyla, Türkiye edebiyatında aynı görevi zamanına göre üstün bir başarı ile yapan Ahmet Mithat Efendi ve daha olgun örnekleriyle veren Ömer Seyfettin’in gösterdiği çabayı andırır.
Salihi’nin dergide beş hikâyesi çıktıktan sonra, diğer yazarlara ait olan hikâye örnekleriyle karşılaşıyoruz. Bu yazalar arasında adları anılmaya değer olanlar şunlardır. Ali Marufoğlu, Reşit Kazım Bayatlı, Osman Şengönül, İzzettin Abdi Bayatlı, Mehmet Hurşit Dakuklu, Mevlüt Taha Kayacı, Musa Zeki Mustafa, Sabah Hasan Necim, Mehmet Karaulus, Hidayet Kemal Bayatlı, İhsan Sıdık Vasfi, Ali Orankay Beşirli, İsmet Özcan, Celal Polat, Yaşar Beyatlı, Nusret Merdan, Selma Merdan, Kemal Beyatlı, Cengiz Bayraktar, Necmettin Bayraktar, Sabah Tuzlu ve Mehmet Ömer Kazancı.
Ayrıca Kardeşlik dergisinin üçüncü yılının yedinci sayısından itibaren rahmetli yazarımız Reşit Kazım Bayatlı “Tanrının Adaleti” romanını “R. K.” imzasıyla dizi halinde yayımlamaya başlar. Bu roman Kardeşlik dergisinde tek tefrika edilen, ancak sona ermeyen bir romandır. Birinci bölümünde adına ne roman ne de öykü denilmiştir, oysa ikinci bölümünden başlayarak romanın hikâye olduğu gösterilmiştir. Yedi bölümü yayımlandıktan sonra altı ay dolayınca bir süre durmuş, tekrar yeniden sürdürülmüş ve daha sonra ardı kesilmiştir.
Neden ardı kesilmiş, yarıda kalmıştır?
Bu soruya kesin bir yanıt vermenin zor olmasıyla birlikte, tahminlere dayanarak, romanın gereken ilgiyi görmediğini, izleyici bulmadığını, kim bilir belki de romanın yazarı, romanın ipuçlarını kaçırdığını, yani romanı nasıl bağlayacağını şaşırdığını gösterebiliriz.
Dergi yalnız yerel hikâyeler yayınlamakla yetinmemiş, ayrıca Türkiye ve Azerbaycan gibi Türk dünyasından seçkin iktibaslar da yapmıştır. Arapça bölümünde ise, kimi Türkmen yazarlarına ait Arapça, kimisi Türk yazarlarından Arapçaya çevrilen hikâyelere de yer vermiştir. Arapça hikâye yazan Türkmen yazarları arasında Vahidettin Bahattin, Nusret Merdan, Kahten Hürmüzlü, Şemsettin Tahir Hancı gibi yazarları, oysa Türkçeden çeviri yapanlar arasında Ümit Cemal İzzettin, Habip Hürmüzlü, Muhsin Behçet ve Abdulvahit Dakulu’yı