çok bir güzel kadına söylüyordu. Genç kadın, derinden bir ah dudaklarına kadar fırladı ve cevap verdi.
– Benim geçirdiğimi cinsimizden başka birisi geçirseydi, ya çıldırır veyahut da şimdi türbede bulunurdu, anlatayım sana, dedi: “Harbin son seneleri idi, hastanede çalışıyordum. Bulunduğum koğuştaki operatör değerli, namuslu bir gençti. Onunla kardeşçe bir münasebetimiz vardı. Bir gün onun misafirliğine genç bir harp zabiti geldi. Bir kaç gün onda misafir oldu. Bu misafirliğinde onunla tanıştık. O kadar uyanık, o kadar samimi idi ki, ister istemez kendisini ban sevdirdi. Ve o da beni çıldırasıya sevdi. Bir kaç gün sonra orduya iltihak etti. Harp bitti, zaman geçti. Ben hastaneden çıktım, o ordudan ayrıldı. Doktor hususi bir iyade/ muayenehane açtı. Kaderin görülmez eli bir daha üçümüzü bir memlekette topladı. Benle zabit evlendik, doktor mütemadi eski arkadaşı sıfatıyla evimize gelip giderdi. Zevcim hastalandı. Arkadaşımız olan doktor kendisine bakıyordu, icap edecek dermanları reçetesiyle celp ettiriyordu. Ben hiç bir şey hissetmiyordum. Yalnız bir gün bana:
– Doktora söyle daha gelmesin
– Niçin? Dedim.
Cevap vermedi ve bir gün daha geçti. Geçtikten sonra bir sabah kapalı büyük bir zarf bana verdi. Ve:
– Bunu gelen müvezzie ver, dedi.
Pul da bırakılmış idi. Üç dakika sonra müvezzi geldi. Ben de zarfı okumadan teslim ettim ve hastanın odasına çıktım. Bana:
– Zarfı verdin mi? Dedi.
– Verdim, dedim.
Aheste aheste hatvelerle kapıya yaklaştı ve kapının kilidini çevirdi. Kilit bağlandıktan sonra anahtarı cebine soktu. Yatağı altından çıkardığı tabanca ile üzerime yürüdü. Zevcim müthiş bir sıtmanın çıldırıcı tahribi altında kendi kendini kaybetmişti. Bana dedi:
– Sefil karı, sen hayatımı, seninle aşkın doktor zehirlediniz. Ecza yerine sem bıraktınız. Fakat ben de intikamı çok acı aldım. Bilir misin ne yaptım? Sana verdiğim zarf hâkim-i tahkike idi. Bana, aşkınla sem verdiğinizi anlattım. Ve bana verdiğiniz eczalara / ilaçlara kendim zırnık karıştırdım ve onun küçük ayyınelerini/ örneklerini zarfa bıraktım. Mektubumda seni öldürdükten sonra kendimi öldüreceğimi yazdım. Benim için intikam alınmış demektir.
Bir hatve / bir adım daha attım. Tabancayı kaldırdı. Kalbimin hizasına kadar yükseltti. Gözleri o kadar korkunç idi ki, şimdi bile hatırlayınca ödüm patlıyor. Parmağını tetiğe bıraktı çekmeden düştü. Öldü. Ben bir kaç dakika heykel gibi oldum. İlk hatırıma gelen şey tabancayı elinden çıkarmak oldu. Ben, tabancayı parmakları arasından kurtarmak isterken, tabanca patladı. Korkum daha ziyadeleşti. Acaba komşular bu sesi işittiler mi? Delicesine anahtarı cebinden aldım. Odayı açtım dışarıya koştum. Maksadım müvezzie yetişmek ve mektubu geri almaktı. Süratle evin garajına ulaştım.
Otomobili çılgınca çıkarırken bir komşu çocuğunu az kala çiğneyecektim. Otomobili var kuvvetle sürdüm. Müvezziin gittiği itticahı / yönü biliyordum. Onu yakaladım. Kendisine dedim:
– Zevcim mektupta bir takım şeyler unutmuş, hastadır lütfen mektubu ver, ikinci defa uğrarken al.
Müvezzi bana cevap verdi:
– Mektup benimdir. Deseydiniz verirdim. Mademki zevcinize racidir / aittir, veremem. İmkânı yoktur. İstersen müdüriyete gel oradan alınız.
Müvezzii otomobile bindirdim. Müdüriyete gittik, müdürle görüştüm. Müdür behemehâl mektubun açılması icap edeceği benim de bir taahhütname vermekliğim / vermemin lüzumunu dermeyan etti. Benim için ancak bir şey kalmamıştı.
– Hayır, dedim, yapamam.
O üzücü meyusiyetle geri döndüm. İstikbalimi görüyordum. Karanlık idam odası ve daha neler, neler. Eve döndüm. İki dakikadan sonra doktor geldi. Her şeyi açık kendisine anlattım. Zavallının rengi mosmor kesildi. Ben, kaçalım dedim. O, hayır dedi. Kadere teslim olmaktan başka çare yoktur. Bu anda kapı şiddetle vuruldu. Her ikimiz heykel gibi donmuştuk. Doktor:
– Aç kapıyı, dedi.
Titrek hatvelerle/ adımlarla ilerledim kapıyı açtım. Gelen posta müvezzii idi. Güle güle dedi:
– Teessüf ederim aramızda geçen münakaşaya, buyurun zarfı iade ediyorum. Çünkü pulu noksandır. Artık bacı tasavvur et, bu günde çektiğim öldürücü, birbirini deli eden hadiseleri, dedi. Ve gözlerinden iki damla yaş aktı63.
Diğer örnekler için şu kaynaklara başvurabilirsiniz:
1- Necme gazetesi: 27 Temmuz 1920 tarihli sayı. Siyah Kırlangıç hikâyesi, L… imzası ile yayımlanmıştır.
2- Yeni Irak gazetesi: 23 Eylül 1934 tarihli sayılardan itibaren 6 Hikâye yayımlanmıştır. Bunları Şe-küfe Şadan yazmıştır64.
3- Kardeşlik dergisinde yayımlanan ilk hikâye: “Saime Abla” adındadır. Haşim Kasım Salihi tarafından yazılmıştır. (yıl 1, sayı 2, 1961)
4- Yurt gazetesinde yayımlanan ilk hikâye: “Payton-cu Maruf” adındadır. Köroğlu Maruf imzasıyla yayımlanan bu hikâye Abdülhüseyin Faris’a aittir. (sayı 29, 1970)
5- Birlik Sesi dergisine ilk hikâye Yurt Sever imzasıyla Abdüllatif Benderoğlu’na ait Demiri Çeliğe Dönderdim/ döndürdüm/” adındadır.
IRAK TÜRKMEN EDEBİYATINDA HİKÂYE VE ROMAN
Kökü, Türk edebiyatının beslendiği kaynaklardan beslenen Irak Türkmen edebiyatının uzun bir geçmişi vardır. Hikâye ve roman bu edebiyatın temel türlerini oluşturur. Ancak bu türler edebiyat tarihçilerince gerektiği kadar incelenmemiş, irdelenmemiş, değerlendirilmemiştir. Hep kısa tümcelerle atlatılıp geçilmiş ve hatta zaman zaman geri kalmışlıkla suçlanmıştır. Uzun yıllar kendi dillerinde eğitim görmekten mahrum bırakılan Irak Türkmenleri, nasıl ki varlıklarının bölünmez bir parçası olduğuna inandıkları kültür ve edebiyatlarını göz bebekleri gibi koruyarak bugüne kadar sağ ve sağlam getirebilmişlerse, bu edebiyatın hikâye ve roman türlerine de gereken özeni göstermekten geri kalmamışlardır.
Bu araştırmada Irak Türkmen edebiyatında hikâye ve roman türleri geçmişten günümüze kadar, geçirdiği evreleriyle ele alınmakta ve günümüzdeki konumu belirlenmeye çalışılmaktadır.
1. Giriş
Irak Türkmen edebiyatı, Lozan (1924) ve Ankara (1926) anlaşmalarından sonra Türk dünyası edebiyatından, özellikle de Anadolu edebiyatından farklı olarak kendine özgü bir çizgi oluşturmaya başlamıştır. Zira bu anlaşmaların sonucu olarak, Türkmenlerin Misak-î Milliye ve ana vatan gözüyle baktıkları Türkiye’nin dışında kalmaları kesinleşmiştir. Bu tarihlere kadar Türk dünyası edebiyatı hangi kaynaklardan beslenmişse, Irak Türkmen edebiyatı da aynısından beslenmiştir. Dolayısıyla araştırmacılar65, Irak Türkmen edebiyatının iki ana bölümde incelenmesini tercih etmektedirler. Bu bölümün birincisini, 20. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ile ortak Türk edebiyatı, ikincisini İngiliz İşgalinden (1918) başlayarak günümüze kadar gelen dönemi içine alan, Türkmen edebiyatı oluşturmaktadır. Dikkat edilirse, ikinci bölüme Türk edebiyatı yerine Türkmen edebiyatı ifadesini kullandık. 1918 yılına kadar Irak’ta yaşayan Türklere, Irak Türkleri denmekteydi. Ancak İngilizler, Lozan anlaşması sırasında sırf siyasi nedenlerden dolayı, bu adlandırmayı Türkmen diye değiştirmeye başladı66. İngilizlerden