Mehmet Özer Kazancı

Kadife Yapraklar


Скачать книгу

simayı şiir ve edebin mekteb-i irfanından yetişenler, mesela: Fikret›ler, Halit Ziya›lar, Cenap Şahabettin›ler bina-yı teceddüdün esaslarını, temellerini vaz’ edilmiş buldular.

      Bütün cehtleri itmam ettiler. O yolu tuttular. İlerlediler. Fikirleri itmam eyleyen kitle-i kelimenin hüsnünü, ahengini, ruhunu buldular, mana kuvvetini, mana sihrini gösterdiler. İşte lisanımız için bi-payan bir meziyet. Ma’mafih bununla kanaat etmediler. Mesela Halit Ziya’nın “Mai ve Siyah”ında ne diyor:

      “bilseniz şiirin nasıl bir lisana muhtaç olduğunu bilseniz, öyle bir lisana ki, neye teşbih edeyim, bilmem. Bir ruh-ı beliğ kadar mütekellim olsun. Bütün kederlerimize, neşvelerimize, düşüncelerimiz, o kalbin bin türlü inceliklerine, fikrin bin çeşit derinliklerine, heyecanlara, tehevvürlere, tercüman olsun. Bir lisan ki, bizimle beraber grubun ahzan ve elvanına dalsın, düşünsün. Bir lisan ki, ruhumuzla beraber bir matemin işk-riz ye’si olsun. Bir lisan ki, heyecan-ı asabımıza refakat ederek çırpınsın.

      Hani ya bir kemanın telinde zapt olunamaz, anlaşılamaz bir kaide altına alınamaz nağmeler olur ki ruhu titretir…

      Hani ya bir sabah zamanı incilâ-yı fecirden evvel afaka hafif bir imtizac-i elvan ile dağılmış sisler olur ki, üzerlerinde tersim olunamaz, tayin edilemez renkler uçar, nazarlara buseler serper…

      Hani ya bazı gözler olur ki, ufk-ı bî-intihâ-yı siyaha açılmış kadar ölçülemez, ka’ir-i na-tab um’kuna vukuf kabil olamaz, derinlikleri vardır ki, hissiyatı masseder.

      İşte bir lisan istiyoruz ki, onda o nağmeler, o renkler, o derinlikler olsun fırtınalarla gürlesin, dalgalarla yuvarlansın, rüzgârlarla savrulsun sonra müteverrim bir kızın kenar-ı firaşına düşsün, ağlasın, bir çocuğun mehd-naz perverine eğilsin, gülsün, bir gencin nur-nigâh-ı şebanına düşsün, parlasın. Bir lisan… oh.. Saçma söylüyorum, zannedeceksiniz, bir lisan ki sanki serapa bir insan olsun…”

      İşte edebiyatı yed-i teshirine almış büyük bir sanatkâr Halit Ziya›nın lisan hakkında hissettiği ihtiyaç, heyecan-ı bedii ile elyâf-ı ruhu tehziz edip okşayacak, efkârı tenvir, ahlak ve hissiyatı tehzip ve terbiye edecek bir lisandır diyebiliriz.

      Fransızca öğrenilmesi aleyhine olduğum sanılmasın. Bilakis ben Fransızca öğrenmek iştiyakına daima müteellimim. Fakat lisanıma, lisanî mader-zademe vakıf olduktan sonra, onu az çok öğrendikten sonra Fransızcaya çalışır ve yaparım. Çalışmanın elinden ne kaçar…

      Lisanımızın ne derece şaşaalı, latif, nükteli, müessir olduğunu yazdım. İtilayı lisana hizmetlerinden dolayı ilelebet kendilerini takdis edeceğimiz unutulmaz simaları çizdim. Ecnebi bir lisandan evvel kendi lisanımızı öğrenmekliğimiz ( ?) lüzumunu haber verdim.

      Bu gibi sözlere başkaları gibi ben de susabilirdim. Fakat gönlüm buna kail olmadı. Elimden gelmedi. Kendisini böyle ikaz etmesini düşündüm. Ma’mafih, bu hareketim, (onun) hayrı için idi. Eğer kaşlarının çatılacağını bileydim, bunları yazar mıydım ya.

      (Fethi Safvet: Maarif dergisi: Lisana Dair 2: sayı 5, sayfa 37 / 17 Haziran 1329)

11 Kasım 2020

      TÜRKMEN EDEBİYATINDA İLK HİKÂYE ÖRNEKLERİ

      Türkmen edebiyatında ilk hikâye ne zaman yazılmıştır. Kimin tarafından yazılmıştır ve nerede yayımlanmıştır. Edebiyat tarihimiz açısından bu sorulara cevap vermek şu ana kadar mümkün değildir. Çünkü Irak’ta Türkçe olarak yayımlanan gazete ve dergilerin tüm koleksiyonları şu ana kadar ortaya çıkmamıştır. Her gazete ve dergi hakkında, elde edilen sayılarına göre, bir az bilgimiz olsa da, ancak bu bilgilerin çoğu doyurucu değildir. Yani o gazete ve dergilerin içeriği hakkında kapsamlı, doğru dürüst bilgilere sahip olmamıza yeterince imkân vermemektedir. Bunların arasında Kerkük’te çıkarılan ilk gazetemiz, Havadis gazetesi başta gelir. 1912 yılında yayın hayatına başlayarak yaklaşık 7 yıl kadar devam eden gazetenin, bu gün elimiz altında bulunan sayıları, 50 sayıyı geçmemektedir. 250 sayı kadar yayımlanan bir gazeteden, yalnız 50 sayısını görmek, görüp incelemek, elbette ki o gazetenin içeriği hakkında, tam veya kapsamlı olarak bir bilgi edinmek açısından yeterli sayılamaz22.

      Rahmetli hocamız Ata Terzibaşı Havadis gazetesinde “ara sıra hikâye ve tek tük roman” yayımladığını söylemektedir23. Ancak bunlardan, özellikle hikâyelerden, birkaç tanesine işaret etmektedir. Daha sonra – özel incelemelerimizle, gazetede Musullu bir yazar ve gazeteci olarak bilinen Hayrettin Farukî, “Kadın Kalbi” romanını tefrika etmiş olduğunu öğrendik. Oysa bu incelemelerden önce bu romanın el-yazma bir nüshasını ele geçirmiş, özetiyle, tahliliyle, metniyle birlikte edebiyat dünyasına kazandırmıştık24.

      1913 yılında yayın hayatına başlayan ilk edebiyat dergimiz “Maarif” dergisinden25 sonra çıkarılan “Kevkeb-î Maarif” dergisinin26 de tüm sayıları tam olarak günümüze kadar ele geçirilmemiştir. Hatta sonradan yayımlanan Necme, Kerkük, İleri, Afak gazetelerinin de az denmeyecek kadar kimi sayıları kayba uğradığı için, hikâyeciliğimize katkıları hakkında çok önemli bilgilere sahip değiliz.

      Bu konuda elimizde bulunan ufak tüfek bilgileri rahmetli hocamız Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Şairleri” ile “Kerkük Matbuat Tarihi” kitaplarından öğreniyoruz. Hocamız yer yer bu gazetelerimizde hikâyeler yayımlandığını, örnek vermeden bildiriyor. Bağdat’ta çıkarılan “Yeni Irak” gazetesinin de 80 sayısından elimize geçen sayıları 24 sayıyı geçmemektedir. Bu gazete, diğerlerine göre hikâye yayınlamaya daha fazla özen göstermiştir27.

      Bu bakımdan Türkmen edebiyatında ilkleri tespit etmek konusunda her hangi bir araştırıcı, dikkatli olarak davranmazsa, büyük hatalara düşebilir.

      Yakın bir tarihe kadar Türkmen edebiyatında ilk yazılan hikâyenin Mekki Lebip’e ait olduğu söylenmekteydi28. Bu hikâye Maarif dergisinin 24 Ağustos 1329 (6 Eylül 1913) tarihli 8. sayısında Gözlük29 adı altında yayımlanmıştır. Oysa aynı derginin 11 Nisan 1329 (24 Nisan 1913) tarihli birinci sayısında bu hikâyeden, teknik bakımından daha üstün olarak nitelenebilen Dişçi adında bir hikâye vardır. Edebiyat tarihçilerimizin gözlerinden kaçmıştır. Neden kaçmış olduğunu, neden bu hikâyeye işaret etmemiş olduklarını bilemiyoruz. Hikâye, Türkmen edebiyatında fazlaca tanınmayan Ali Kemal Kâhyaoğlu tarafından kaleme alınmıştır. Ali Kemal Kâhyaoğlu yaklaşık bütün yazılarında, adına bitişik olarak Kerbela’da yaşadığını göstermiştir. Bu ufak bilginin dışında kendisi hakkında günümüze kadar her hangi bir bilgiye sahip değiliz. Fakat Kerkük’te çıkan bütün gazete ve dergilerde katkısına ve imzasına rastlamaktayız30.

      Dişçi hikâyesi basın organlarımızda yayımlanan ilk Türkmen hikâyesi ise, kitap halinde yayımlanan ilk hikâye “Mübarezeyi Aşk veya Marmara Denizinde Bir Mezar”” adındadır31. Bu hikâye subay edebiyatçımız Kerküklü Mahmut Nedim tarafından yazılarak, Bağdat’ta biri Adap öbürü Vilayet matbaasında olmak üzere 1909 yılında iki kez basılmıştır. Kitap bizim tarafımızdan incelenerek özeti, tahlili ve metniyle birlikte 2009 yılında Kerkük Vakfı yayınları arasında tekrardan edebiyat dünyasına sunulmuştur. Mahmut Nedim’in bu kitabı aynı zamanda Irak genelinde de kaleme alınmış olan ilk hikâye sayılır. Çünkü Irak’ta Arapça