Kızıl Enik Kudajı

Issız Köşe


Скачать книгу

buzlanmıştı.

      Eres devam etti:

      – Yazın su içmez, kışın otlamaz.

      – Dinliyorum, dinliyorum. Gerçekten öyle bir hayvan ha? Ren geyiği de öyle bir hayvan olsa?

      – Ren geyiğinin deveye benzemesinin ne faydası var? Ona sahip olmaya herkesin gücü yetmez.

      Üç saat kadar sonra havaalanına ulaştılar. Eres’i orada bekletmediler. İhtiyar Çükçi, yolcusuyla vedalaşıp geri döndü. Eres, kızıl yıldızlı küçük bir uçağa bindi ve Habarovski’ye inene kadar derin derin düşündü:

      – Bizim Ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten. Ya zavallı ben neyim? Ne bilim insanıyım ne kahramanım ne de bir generalim. Ben sadece sıradan bir çavuşum. Bu uçak sadece benim için böyle uzak yerlere gidecek. Uçakta sadece pilot yok. Telsizci de var. Seyrüseferci de var. Ana vatanıma, bütün Sovyet halkına faydalı bir kişiyim ben.

      Çavuş düşünmeye devam etti, düşündükçe mutlu oldu, keyiflendi. Pencereden aşağı bakınca, beyaz karlarla kaplı ucu bucağı olmayan genişlikler görünüyordu. “Bizim ana vatanımızda insandan daha kıymetli bir şey yoktur hakikaten” sözü kulağında çınlıyordu. Eres imkânı olsa, o soğuk ve sessiz genişliklere atlayıp bu sevdiği yerleri öpmek, donmuş yere yüzü koyun uzanıp sarılmak isterdi. Bir kişinin memleketi buzdan da olsa o kişiye sıcak gelirmiş.Ana vatanıma, bütün Sovyet halkına faydalı bir kişiyim ben” düşüncesi aklından bir türlü çıkmıyordu.

      Aslında yol o kadar da uzun sürmemiş, üçüncü günün sabahında Kızıl’a35 varmıştı.

      O askere uğurlanırken Kızıl görülmeye değerdi. O zaman güzdü. Çiçekler kıpkırmızıydı. Aslında Eres’i uğurlayan kimse yoktu. İhtiyar babası ona sadece Şagaan-Arıg’a kadar refakat etmişti. Nişanlısı da…

      Eres Kızıl’a geldiğinde orada uğurlananlara gıpta etmemişti bile. Aksine oradaki herkes onu uğurlamaya gelmişti gibiydi. Eres, her şeyi açıkça görmüştü ama Şagaan-Arıg’da uğurlayanların ve uğurlananların kalabalığından dolayı bir şeyleri fark edememişti. Ancak şimdi farklıydı, bu kalabalık ona çok ilginç geliyordu. Nişanlısı olmayan erkek neredeyse hiç yok gibiydi. Müzik, çiçekler, kızlar… Kısaca söylemek gerekirse kızlar ve çiçekler, çiçekler ve kızlar… İki yıl önce Kızıl muhteşemdi.

      Eres, uçaktan iner inmez hemen Kızıl’ın güzelliğini gördü. Sanki Kızıl yaşlanmıştı ya da ona öyle gelmişti. Böyle bir şey olabilir miydi, yani bir şehir insan gibi yaşlanabilir miydi?

      Eres, eşyalarını sırtlanmış insanları geçe geçe hızla havaalanı binasına gitti:

      – Şagaan-Arıg’a uçak var mı?

      Pilot üniformalı, bembeyaz yüzlü; gözlerini, kirpikleri kapkara boyamış güzel kız, elinde dergi, kulağında telefon, Eres’i dinleyip dinlemediği meçhul, ayakta duruyordu.

      Eres neredeyse bağırarak “Sagaan-Arıg’a uçak var mı?” diye tekrar sordu.

      Kız telefondaki konuşmasını bitirip dergisini kapadı ve Eres’e baktı:

      – Az sonra, on dakika sonra uçak var.

      Eres, “Bilet var mı ya da uçakta yer var mı?” diye ısrarla sordu: “Ben askerim!”.

      Kız, “Sizin asker olduğunuzu çok iyi görebiliyorum” diyerek lambasının ışığını iyice açtı, altın dişlerini göstererek gülümsedi, “Ne kadar da güzelim” dermişçesine Eres’e baktı. – Acelem var.

      – Bugün bilet yok, çavuş yoldaş.

      Kız tekrar gülümsedi.

      – Havaalanı müdürlüğüne gitsem?

      – O sizin bileceğiniz iş. Ancak yer yoksa müdür ne yapabilir ki?

      Eres, neredeyse anlaşılmaz bir sesle “Benim bugün eve yetişmem gerek” diye mırıldandı.

      Kız “Müdüre gidiniz.” diye tavsiyede bulundu.

      Eres müdürün odasına alelacele giriverdi. Selamlaştılar. Müdür, Tuva’nın tecrübeli pilotlarındandı, oldukça tanınan biriydi, sakin sakin Eres’i dinledi. Eres derdini kısaca anlattı, çünkü sadece on dakikası vardı, uçak havalanıp gidecekti; ondan sonra uçağı geri döndürebilmenin bir yolu yoktu. Müdür oldukça kalın parmaklarıyla telefonun tuşlarına sertçe basarak görevliyi arayıp bilet durumunu sordu. Eres, az önce veznede duran kızın “Bilet yok” dediğini kendi kulaklarıyla duydu.

      Müdür, tekrar tuşlara sertçe basarak bir askeri çağırdı. Eres, müdürün arkasından baktığında onun ininden çıkan bir ayıya benzediğini düşündü: omuzları düşük, sırtı kambur, “eğile eğile yürüyor, geniş göğüslü yüksek tayga gibi”; ayaklarında köpek derisinden bol ayakkabı, deve gerdanı gibi duruyor. Eres müdüre hayranlıkla bakarken, ellerinde eşyaları çok acelesi olan on kişilik bir grupla karşılaştı. Müdür onları durdurup eliyle Eres’i gösterdi ve onun durumunu anlattı. Yolcuların bazıları sessiz kaldı, bazıları da balık gibi ağızları açık, Eres’e baktılar.

      Kısa deri ceket giyen ihtiyar, müdürün karşısına çıktı:

      – “Zamanınızı harcamayın, hava taşımacılığını kullanın!” diyorsunuz, hani nerede? Sizin lafınıza kandım, boşu boşuna bir gece kaybettim. İşimiz bozuldu, arabada oturacağıma gidip evinde otururum daha iyi.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Kudajı her ne kadar Irjım Buluŋ’u bir uzun hikâye olarak tasarlasa da sonraki yıllarda eserini bir üçlemeye dönüştürmüş; Irak Bulut ve Irlıg Bulak’ı roman formatıyla yazmıştır. Bu eserler bütüncül bir karakter gösterdiği için Irjım Buluŋ da tarafımızdan üçlemenin ilk romanı olarak değerlendirilmiştir.

      2

      Tuvaların Yenisey nehrine verdikleri isim: Ulug-Hem “Büyük-Nehir”.

      3

      Tuv. kaŋgmııl, Türk. döngele / töngelen: kurak mevsimde rüzgârın sürüklediği çalı topağı.

      4

      Tuv. dalbıy “kar küremek için kullanılan üçgen araç”.

      5

      Tuv.