Keneş Yusuf

Manas Destanı


Скачать книгу

Manas.

      Çocuklar Manas’ın önünde boz kısrağı kurban kestiler. Etini büyük kazana koydular. Manas’ı teğeltinin üzerine çıkardılar, on eyeri bir araya toplayıp, altın tahtın diye onu oturttular, yanına gök bayrak diktiler.

      “ Hanımız Manas!” diye bağırdılar.

      “ Hanımızı Tanrı korusun!”

      “Var ol Manas!”

      “Geniş bozkırın kurdu ol, Manas.” Çocuklar bağırıp Çarkastan’ı sarstılar.

      “Han’a destek olalım! Manas’a uşak olalım! Sözünü dinlemeyenler Altay’dan ayrılsın, Kalmuklara gitsin!” diye sıraya geçip başlarını eğip duran çocukları gören Manas kahkahayı bastı. O Han kaidesini yerine getirdi.

      “Kendiniz beni, kaçsam da Han yaptınız. Şimdi söylediğim söz söz olsun, hepinize kolay gelsin! Yarın Altay’dan öteye geçeceğiz. Kalmuklara kadar yolları yoklayalım. İyi yerleri bulalım. Büyükleri rahatsız etmeyelim. Yolun durumunu görelim.”

      Ondan beri Manas’ın bir dediği iki olmadı. Ertesi gün seksen delikanlı Altay’ı aşarak yol yürüdü. Güzel yerleri gördüler.

      Manas iki çocuğu Kalmuk ve Çin taraflarına bakıp gelsinler diye bir günlük yola gönderdi. Tepelere nöbetçi koydu.

      Gürleyerek akan Urkul nehri boyunca üç yol kavşağında, katmer katmer ormanda, üzerinde bin yuva bulunan bir çınarın dibinde altı gün vaziyeti yokladılar. Yedinci gün Manas’ın gönderdiği çocuklar geri dönüp malumat verdiler. Esen Han’ın yük yükleyen kırk beş deveden oluşan kervanı, altı Şive, on Uygur, on Kalmuk mahiyetinde gelmekteydi. Dokuz yüz askerde Nuuker adlı bir bahadırın yönetiminde arkasından geliyordu.

      Nuuker, “ Bir grupta askerlere rastlarsanız çocuklarıysa sürüp getirin.” Diyerek yüz asker gönderdi. Askerlerv yatağına coşarak akan Urkul Nehrinin kıyısına geldiler. Nehirden geçemeyen askerler kıyıda şaşırıp çocukların alayına maruz kaldılar.

      “Göreceksiniz, nehirden geçersek gözünüzü çıkaracağız.” diye bağırdılar askerler.

      Sonunda bir haberci, Nuuker’e gelip “Nehir kabarmıştır, insan geçebilecek gibi değil!” dedi. Askerbaşı emir verdi: “Ölen suda temizlenir, diri kalan o kıyıya çıksın.”

      Suya giren yüz kişinin yirmisi boğulup gitti, geri kalan sekseni sürüklenerek ıslak hâlde Manas’a ulaştılar.

      Askerlerin, büzülmüş, üşümekten titreyen hâlini gören çocuklar at üzerinde kıs kıs gülmeye başladılar.

      “Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? Kılıcı niye taşıyorsunuz?” dedi asker başı patlayarak.

      “Görmüyor musunuz? Elimizde kuş, tazı, belimizde kılıç kuşanarak avlanan çocuklarız. Ya siz kimsiniz?” dedi Manas.

      “Çin Hakanının halkıyız. Askerbaşı Nuuker sizi sürüp götürmemiz için gönderdi.”

      “Ee, Nuuker’in bahadırları açık söyleyin. Kiminle dövüşmeye geldiniz. Kiminle dost olmaya gidiyorsunuz?

      “Öff, bizim dosttan çok düşmanımız vardır. Düşmanın kim olduğunu Nuuker anlatır.”

      “O zaman söz ve töre bilmeyen halkmışsınız.” dedi Manas kamçısıyla yere vurarak.

      Askerbaşı Manas’a yönelerek “Hey, bu şımaran Kırgızın sözü zehirmiş, önce onu götürün!” dedi askerlerine.

      “Ey, beni sürüp götürecek olan sen misin?” Manas keskin kılıcıyla hiç tereddüt etmeden askerin başını kesti.

      Seksen asker birden Manas’a saldırdı. Manas kıpırdamadan kenarda durdu. Askerleri, çocuklar imha ettiler.

      Manas sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir şey görmemiş gibi seksen çocukla beraber kaldığı yere gelip rahat bir şekilde geceledi.

      Yüz askerden bir haber alamayan Nuuker ordusunu sürerken kara nehre rastladı. Manas ve arkadaşları nehrin öteki kıyısında durup Nuuker’in askerlerini saydılar.

      “Ormanın her yerine ateş yakalım. Askerlerimizi çok gösterelim.”diyen Manas her tarafta alev alev ateş yaktırdı.

      Ertesi gün Nuuker, kavak ve söğüt kestirip sal yaptırdı, adamlarını suya sürdü. Dört salla suya girenlerin pek çoğu birbirlerine çarpıp suda boğuldu.

      Nuuker’in askerleri Manas’ı kuşattılar.

      “Siz hangi halkın çocuklarınız?”

      “Hey, ecdadımız Türk’tür. Atamız Tüböy Han’dır. Dedem Nogoy, babam Cakıp’tır. Adım Manas.” dedi Manas rahat bir şekilde.

      “Kırgızlar; bizim aradığımız sizsiniz!” Kımkar adlı pehlivan kılıcını çıkarıp bağırarak geldi.

      “Bu düşmanla dövüşmek kolay değil, onlara dokunmadan sağ salimken eve dönmeyelim mi?” dedi Kökçö.

      “Hey, akılsız, Kökçö ciğerim. Eceli gelmeyen ölmez. Han taht üzerinde ölmez. Askerin çokluğundan korkma. Saçma sapan konuşma! Atlanalım! Manas hazırlanıp tek başına çıkmak üzereyken Aynakul önünü kesti.

      “Manas! Ey sen Hansın! Han rahat durur!”

      Bu esnada Manas’tan küfür işiten Kökçö, Kımkar denen askerle dövüşüyordu. Kökçö mızrağıyla Kımkar’ı Kök katırdan devirdi.

      Bolcong adlı bahadır beklenmedik bir anda Kökçö’ye vurmak üzereyken bahadır Manas onu yayla gebertti.

      Bunu gören Nuuker, tahammül edemedi, atını kamçılayarak Manas’a doğru geldi. Manas da korkmadan atına vurarak Nuuker’e doğru geldi.

      “Hey, sana söylemedim mi Han Manas, sen seviyeni korumadan niye düşmanla dövüşeceksin ki? Dur! Onu bize bırak!” dedi Kökçe şaşırarak.

      Bu sırada Kökçö’ye doğrudan saldıran Nuuker, nâra atarak onu attan tutup indirdi. Elindeki Kökçö’yü taşa vurmak üzereyken, Manas Ak-kulasını kamçılayarak yetişip geldi ve Nuuker’i omzundan tutup yukarıya dimdik kaldırdı. Kökçö, Nuuker’in elinde; Nuuker, Manas’ın elinde dimdik dikilerek gidiyordu. Nuuker’i atın yelesine koyunca baktı ki, Kökçö’nün eli Nuuker’in böğrüne yapışıp kalmıştı.

      Manas Nuuker’in başını kopardığında çocuklar Manas diye haykırarak gevşeyip kalan askerlere saldırdılar.

      Dağlar da Manas, Manas diye haykırdı. Ormanlar da Manas, Manas diye seslendi.

***

      Aydıng köl’ün kenarı. Göl, mavi buz gibi parlıyordu, bulutlara değen muhteşem sivri dağların göçü geliyordu.

      Ak Otağdan çıkınca göklere doğru yükselen Ulu dağın, güneş ışığında kırmızı renk alan çarpık tepeleri, ateş gibi kızarmış bulutlar, mavimsi dağlar gözüküyordu. Gökyüzünde ufak parçalara ayrılan, köpük gibi köpüren, şekilden sekile giren bulutlar vardı.

      Bu yaşamın ulu gününde, güneş dağ arkasından çıktığında, Altay’daki Kırgız Cakıp’ın avulunda zurna ve davul çalındı. Tek davul çalınırsa, kötü haberin işareti diye halk telaşlanır, korkudan ödü kopardı. Zurnanın çalınması, iyili ğin işareti idi. Sabah erkenden çalınan yulaflı zurna sesi dağı neşelendiriyordu.

      Bugün Cakıp’ın avulunda büyük işler vardı. Obadaki tepeye Kâşgar halısı konmuş Noygut, Totu ve Sartlardan haber geldi. “Öğlene doğru yurt reisleri gelecektir” dedi. Akbalta’nın yardımcıları “Türk kardeşlerimizin hepsi gelecek.”dedi.

      Güneş