Keneş Yusuf

Manas Destanı


Скачать книгу

Tanrım bize lütfedecek gibi…” diyen Cakıp, Tündüke bakarak Tanrıya sığındı.

      “Ağzına yağ vereyim ihtiyar, dediğin olsun! Tanrım versin! Başına talih kuşu konacakmış” dedi. Çıyırdı, sevinip “Ben de uğurlu bir rüya gördüm. Elma yemiştim, içinden altmış kulaç ejderha ıslık çalarak çıkıp ata dönüşerek, uzandı.” dedi

      Bunu başkalarına söyleyelim mi, ya da kimseye söylemeyelim mi, diye birbirine danışıp dururken, dışarıda yüksek sesle konuşan bir kadının sesi duyuldu.

      Kapıdan Mengdibay adlı çocuğun annesi, Kanımcan, yüksek sesle hakarete başladı. Avulda bunun gibi şirret kadın yoktu.

      “Ya Cakıp! Dünden beri senin atının peşinden giden çocuğumdan haber yok, ya al senin kölen olsun. A… sen bu evde çocuk bakacağına dünyayı umursamadan karının yanında eğlenip oturursun ha. Çocuğu olmayan insan çocuğun kıymetini bilmez tabii. Sizinki gibi dünyanın bizim için anlamı yoktur, çocuk kıymetlidir, çocuğumu bul.”

      Cakıp Bay terbiyesiz kadınla muhatap olmadı ama bu alayla da yanmadık yeri kalmadı.

      Huzuru kaçıp kapıya çıktı ve her tarafa adam gönderdi. Kendisi koyun çobanının bindiği kumral al renkli atla, Tuuçunak’ın ardından giden Mengdibay’ı aramak için Kara su nehri boyunca at sürdü.

      Cakıp, çaresiz büyük bir ümitsizlikle giderken, bir adacıkta deminki kahrolası Mengdibay hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu. Tuuçunak’ın üzerine Ak parsın derisi örtülmüştü.

      Hiçbir şeyden korkmayan Mengdibay, Cakıp Bay’a akla gelmedik hadiseleri anlattı: Mengdibay, Tuuçunak’ı takip ederek gelirken, kırdan çıkan kırk çocuk atı yakalamış eğleniyorlarmış. Ormandan çıkıp saldıran parsı, gürzle öldürüp derisini Tuuçunak’ın üzerine örtmüşler ve biz Cakıp Bay’ın çocuklarıyız demişler.

      Hayrete düşen Cakıp, avula gelip çocuktan duyduklarını sadece hanımına anlattı.

***

      Ertesi gün Cakıp, hanımları, avuldaki büyükleri ve yakınları ile danışarak gece gördüğü rüyası için lâyıkıyla büyük bir ziyafet vermeye hazırlandı.

      Cakıp ziyafete Altay’daki on iki kabile ile birlikte, Kırgız’ı, Kazak’ı, Noygut’u, Nogoy’u, Türk soydaşlarını, bunlardan başka yine Kalmuk ve Tırgoot Moğolları da alınmasınlar diye, davet etti. Servete düşkün Cakıp bu kez cimrilik etmedi. Sevincinden, topladığını, biriktirdiğini tamamıyla harcadı. İki altın hazinesinin ağzını açtı. Sayısız atlarından dokuz kara kısrak, tulumluk altı malı ile doksan kara koyun, akbaş dişi deve ve yedi inek kesti.

      Cakıp’ın ziyafetine çağrılanlar, birbirlerinden haber alanlar koşarak geldiler. Ziyafeti Akbalta idare etti. Yetmiş Kırgız ailesi, iki gün misafir edildi. Cakıp Bay yağma gören Kırgız’a, unuttuğu hayır duayı hatırlatmak için, at kestirdi. Aç halkı doyurdu, giydirip kuşattı. Eline para verdi, uzaktan gelenlere, çapan giydirdi, değerli misafirlere at hediye etti. Ziyafete gelenler Cakıp’ın bu cömertliği hakkında kendilerine göre yorum yaptılar. Bazıları ziyafetin Mengdibay sağ-salim bulunduğu için yapıldığını söylediler. Fakirler ve garipler ise “ Cakıp Bay sahipsiz kalan malını koyacak yer bulamadığı için savuruyor” dediler. Kalmuklar, Moğollar basiretli halk olduğu için hemen şüphelendiler, kusur bularak “Kırgız’ın malı var ama devleti yok. Cakıp’ın bize yaltaklanması bize tabi olmasındandır” diye düşündüler. Cakıp Bay ise “Allah ü Teâlâ bize rüyayı boşuna göstermemiştir, bu bir hayırlı işarettir, rüyam gerçek olur mu, yüreğimdeki buzları eritir mi?” diye dua edip iyi dilekler diledi.

      Cakıp Bay ziyafetten sonra Kıpçak, Noygut, Nogoy ve Türk kabilelerinin liderlerini ve yakınlarını rüyayı yorumlamak için alıkoydu. Onları ziyafet obasına davet etti, onlara birer elbise giydirdi. O zaman Cakıp şöyle dedi:

      “Halkım! Bir acayip rüya gördüm, rüyamda böyle bir iş gördüm. Ala-Dağ’da dolaşıyordum. Bir kuş yakaladım. Kuşun ötmesi çok değişikti. Kuyruğu ve başı parlıyordu, gagası çelik, ayağı hançer idi. Uçurduğum zaman göğün altını, kara yerin üstünü karıştırdı, gökteki kanatlılar, yerdeki ayaklılar ona karşı gelemediler, hiçbiri kurtulamadı. Halkım rüyamı yorunuz. Bunun tabiri nedir?

      Bilgiçler, akıllılar, rehberler başlarını eğip, sarkmış uzun aksakallarını sıvazlayıp, Cakıp’ın gördüğü rüyayı zevkle dinleyip oturdular.

      Oturanların hiçbirinden ses çıkmazken, aksakallı, görmüş geçirmiş Bay Cigit, Cakıp’ın rüyasını iyiliğe yordu:

      “Ey Cakıp’ım, hanımının ve senin gördüğün rüya çok güzel rüyadır. Millete hayırlıdır. Başına talih kuşu konmuştur. Arzuladığın erkek çocuk dünyaya gelecektir. O aslan gibi heybetli bir yiğit olacaktır, dünyaya hâkim olacaktır. Başına devlet kuşu konacaktır. Rüyalarınız gerçek olsun! Niyetiniz makbul olsun! Tanrı yardımcınız olsun!”

      Dağılan halk Tanrıya sığınıp sevincinden hıçkıran Cakıp’a hayır dualar ettiler.

***

      Ziyafet yapıldı ve geçti. Ertesi gün, Cakıp’ın avulundakiler gökte insan vücuduna benzeyen bir soğuk kara bulutun yer- yüzünü kapladığını gördüler. Kadın Şaman, bahsi ve gözü açıkların tarifine göre, bu kötü haberin işareti idi. Nihayet söylenenler doğru çıktı, kötülük avula çabucak geldi.

      Cakıp Bay’ın yaptığı ziyafetin haberi Kalmuk ve Hitay Hanlarına çabuk ulaşmıştı. Bu haberi aldığında korkunç suratlı, ırmaklar dolusu kan akıtan Esen Han yerinde duramadı.

      Hitayların ve Kalmukların, Kırgızlarda ezeli öcü, bitmez tükenmez intikamı vardı. Esen Han, “Kırgız Hanları, bizim batı ve kuzey tarafa yaptığımız yağmaları hep engellediler. Birkaç defa ipek, kumaş, çay ve türlü eşyalarımızı, kervanlarımızı yağma ettiler. Bugün öldürsen, ertesi gün tekrar kalkan böyle inatçı halk görmedim.” dedi.

      Esen Han sarayına, durumu önceden sezen, acayip sihirleri bilen, gözü açıklara kürek kemiğiyle fal açan falcıları, İlim-i Biçik (Kalmukların mukaddes kitabı) okumuş sihirbazları çağırttırarak:

      “Kahrolası Kırgızlar nasıl bu kadar canlandılar? Bunların haberini, sırrını bana söyleyin” dedi.

      Bilgiçler, uzmanlar, kâhinler üç gün evden çıkmadılar. Sonunda Esen Han’a diz çökerek şöyle dediler:

      “Esen Han Hazretleri, biz söylesek yanılırız, sizin gazabınıza uğrarız. Bunun doğru cevabı Çong-Beecin’deki Kara Han’ın sarayında Açık asman (Gök) önündeki taş sandıkta özenle saklanan eski kutsal kitapta yazılıdır. Oraya adam gönderip öğrenelim!”

      Esen Han buna inandı. Kardeşi Kara Han’a mektup yazıp mührünü bastı. Kırgızlardan, Türklerden, Kazaklardan yağmaladıkları kumaşı, pars kürkünü, bir kutu altını hediye koydu. Onlara dört beş kâhin de gönderdi.

      Esen Han’ın dayandığı dağ, akrabaları idi. O zamanlar Kırk Hanlı Hitay padişahlığının ordugâhı, Kara Han, Alev-ke, Esen Han, Aziz Han adlı dört kardeş tarafından yönetilirdi. Onlar eski atalarından kalan küçüğün büyüğe, çocuğun babaya saygı göstermek gibi adetlerini bozmadan yaşatan, yurtta ünü yayılmış cesur Hanlar idi. Kara Han kırk hanlığın sarayını yönetirdi. Aziz Han, Esen Han ve Alevke; Pekin’in Orta ve Çetbeecin Hanları olarak atanıp obaları yönettiler. On bin kişilik orduya komutan olup kuzey ile batı taraftaki Hanlıkları padişaha tabi olan yurtların hanlarıydılar.

      Gönderilen kâhinler üç ayda geldiler.

      Kutsal