Keneş Yusuf

Manas Destanı


Скачать книгу

girdiği tüneke bakarak Gök Tanrı’ya sığındılar.

      Çıyırdı Hanım, çocuğuna ad veren adama elindeki ipek kumaşla altını vereyim diye düşünürken beyaz sakallı derviş bir anda gözden kayboluverdi. Onu dışarıda olanlar da görmemişlerdi.

      Manas Manas olunca, adı sanı duyulunca, yurtta ona muhatap çıkmadı.

      Küçücük Manas, bağırınca dağdaki kayberen ürkerdi, ormandaki kaplanlar kaçardı.

      Manas bebekliğinde ağlamayı bilmiyordu, yaramazlık yapardı, istese obanın ocağındaki ateşten yalın ayak geçerdi. İçinden geçilmez çam ormanında tek başına dolaşırdı. Ev kadar taşları dağdan yuvarlardı. On beş yaşındaki çocuğun elini sıkıp onu ağlatıyordu.

      Çocukcağız üç yaşına geldiğinde Çong Cindi diye biliniyordu. Delikanlılarla eşit oldu, devenin kuyruk sokumu kemiğini tek eliyle birleştirir, Gök öküzün boynuzunu kırardı. Onunla güreşmeye kimse çıkamazdı.

      Çong Cindi dört yaşına geldiğinde sık sık dövüşmeye başladı. Karaağacı yerden köküyle beraber kopardı. Canıyla yarışıp, gücüyle kapıştı, suya bassa dalmadı, ateşe bassa yanmadı. Aslan gibi heybetli oldu, belalı Cindi diye adlandırıldı. Çong Cindi henüz küçükken marifetini millete gösterdi, beş yaşına geldiği zaman, öküz kadar taşları kaldırdı, yılanın başını ısırdı, bir tulum kımızı bir seferde içti.

      Genç Manas altı yaşına geldiğinde uzun boylu delikanlı oldu, yiğitlerle denk oldu. Çong Cindi adını bıraktı, kendi adıyla çağırılmak istedi.

      Manas, yedi yaşında kırıp dökmeye başladı. Can dostları ondan bezerek kaçtılar. Deliliği arttı, bir kuzunun eti ile doymadı, onunla güreşecek yiğit kalmadı.

      Manas sekiz yaşına girip erkeklik çağına erince, her gün kırlarda dolaştı. Ev yüzünü görmedi, kervan yolunda gelip geçen tüccar ve kervancıları soyup, malını mülkünü çocuklara dağıttı. Avuldakiler “Cakıp Bay’ın bir tanesi laf dinlemez, şımarık!” diye dedikodu yaptığı halde hiç kimse karşısına çıkamazdı.

      Bir keresinde Manas, avuldan kırk çocuğu toplayıp, geniş Altay’ın tepeli alanlarında karargâh kurup eğlence düzenledi. Eğlence kıvamına geldiğinde yukarıdaki dağ tepesinden Kalmuk, Tırgot, Moğol’un kudurmuş seksen çocuğu sallana sallana gelip avulun çocuklarına büyüklük tasladı.

      “Serseri Kırgızların çocukları eğlence düzenlemişler. Onlara eğlenmeyi gösterelim! Esen Han atamız bunların derisini yüzüp gözünü oyacak!” diye sunardılar. Onlardan birine “Erkek isen yap!” dedi Manas. Kalmuk’un, Moğol’un, genç çocukları savaş parolasını söyleyip Kırgızları her yandan kuşattılar, bağırıp çağırarak, kavga çıkardılar. Kaçan Kırgız çocuklarını küçük büyük demeden ölesiye dövdüler. Epeydir bir kenarda duran Manas artık “Yeter!” diye araya girdi.

      “Bu hakeme bak, kötü Kırgız!” diye Kalmuk çocuklarının başı, Manas’a değnekle vurdu.

      Manas dayak yedikten sonra yerinde duramadı. Yerdeki değneği alıp Kalmuklara öyle bir hareket yaptı ki, değneğin dokunduğu on iki çocuk öldü. Manas’ın heybetini gören Kalmuk çocukları köşe bucak kaçmaya başladılar. Kırgız diye savaş parolasını söyleyen kırk çocuk Kalmukları kovaladılar.

      Manas, Kalmuklara yetişip tam onların cezasını vermek üzereyken karşısında Cakıp Bay peyda oldu.

      Cakıp “Hey yaramaz!” diye, Manas’a bağırdı, “Kalmuklara bunu nasıl ödeyebilirim! Başımızı yiyeceksin bu hareketinle, dur!” dedi.

      Manas kırk çocuğu peşine takarak hiçbir şey olmamış gibi avula geldi.

      Ertesi gün Kalmuklara dokuzarlı gruplar halinde hayvan götüren Akbalta şöyle dedi:

      “Avulumuzdaki Çong Cindi denen çocuk kavga çıkarmış, onun cezasını biz verelim. Ayağına geldik, çocukların işi yüzünden birbirimize düşman olmayalım” diyerek Kalmukların ayağına kapandı.

      Onun malını mülkünü alan, içkisini içen Kalmuklar şöyle dediler:

      “Kırgızlar! Sizin af dilemelerinize alıştık artık. Çong Cindi’nize sahip çıkın!”

      “Tamam” dedi sırrı içinde saklayan Akbalta.

      O olaydan beri Cakıp oğlundan kaygılanıyordu.

      Cakıp sonunda hanımına danışarak Manas’ı Oşpur’a bir an önce vermek istedi. “Çocuğu uşak mı yapacak, Hanzâde mi yapacak, budala mı yapacak kendisi bilsin. Onun eline verelim, hem Kalmukların gözünden uzak dursun” diye atına binerek yola koyuldu.

      Cakıp’ın bildiği kadarıyla Oşpur çobanların başı Tengir Bay’a tabi olan, töreleri iyi bilen, sözü bir özü bir insandı. Oşpur, gençliğinde dünyadan bıktığı için halkına geç katılmıştı. O dağın tepesinde düşüncelere dalmış bir halde akşama kadar otururdu. Gece boyu uyumasa bile gündüz yine halinden hiçbir şey eksilmiyordu. Kolay kolay sırrını söylemezdi. Birçok dili biliyordu, Karakuş gibi ihtiyar gözükmesine rağmen tekmeyle taş yaran, eliyle her şeyi kırabilen kişiydi. Yedi gecede Kalmuk ve Çin’e yaya olarak gidip gelirdi. Oşpur, dağdan seyrek olarak inerdi. Ömrünün büyük bir bölümünü ak karlı, mavi buzlu yükseklerde kuzuların otladığı, kayberenlerin yayıldığı yerlerde, koyunlar arasında geçirirdi.

      “Oşpur Bay nerdesin?” dedi Cakıp yüksek sesle, “Sana bir kul getirdim.”

      “Buradayım Cakıp Bay.” Oşpur Ak çadırından çıktı, “A, oğlunuzu ağılıma alıp gelmişsiniz…”

      Oşpur, Manas’a dikkatlice bakarak ona bir sarı keçi yavrusunu kurban kesti.

      “Oşpurcuğum, sen çok şey bilirsin, söylemesen de bunu fark edebiliyorum. Bunu adam et. Seni Tanrı’ya, oğlumu sana emanet ediyorum.”

      Çoban başı, Bay’ın sözünü dinledikten sonra cesaret bularak:

      “Bayım, peki. Avuldaki Çege Bay ile oynasın!”

      “Oğlumun gözünün yaşına bakma! Vur, döv! Yattığı yer kara kulübe olsun, önü taar8 keçe olsun! Şımartma” diyerek Cakıp evine döndü.

      Manas Oşpur’un yanında kaldı.

      Ertesi gün kara kulübede horlayıp uyumakta olan Manas’ı Oşpur tan atmadan uyandırdı.

      “Hey, Manas! Sen buraya uyumaya gelmedin. Çobansın. Dediğimi yapacaksın, kalk! Normalde öğlene kadar uyuyan uykusever Manas bugün hiç ses çıkarmadan gözünü açtı.

      “Söyle bana, nasıl insan olmak istersin?” dedi Oşpur onu sorguya çekerek.

      “Bahadır olmak istiyorum” dedi Manas rahatça.

      “Peki, bahadır olunca ne yapacaksın?”

      “Bahadır olursam düşmanlarımı param parça edeceğim.”

      “Öyle mi! Niçin düşmanlarını öldüreceksin?”

      Manas buna cevap veremedi.

      “Halkımı yağmalayıp soyduğu, öldürdüğü için desene!” dedi Oşpur “Kan dökerek mi bahadır olacaksın?”

      “Bilmiyorum.”

      “Şimdi sözümü dinlersen bahadır olacaksın.” dedi Oşpur. Manas çobana “Tamam!” işareti yaparak başını salladı. Oşpur, Manas’ı büyük nehrin aktığı geniş dereye götürdü. “Şimdi buradan öteki kıyıya geçeceğiz, yol bul.” dedi Oşpur. “At ile geçemez miyiz?” dedi