Keneş Yusuf

Manas Destanı


Скачать книгу

savaşta dövüşür, düşmanla savaşır, suda akmaz!” dedi Manas kızgın hâlde.

      “Suda dövüşmek, yaya olarak nehir geçmek bahadırların başına her an gelebilir” dedi Oşpur.” Uykudan kalkıp, bir anda kara gücünle olman lazım.”

      Oşpur, Manas’ı öteki kıyıya geçirip taşlı dereyi gösterdi.

      “Bu deredeki taşları iki günde bir yere toplayacaksın.”

      Manas daha da sinirlendi.

      “Onunla sur mu yapacağız?” dedi tersleyerek.

      “Hayır. Senin gücünü deneyeceğiz” dedi Oşpur. “Bunları topladıktan sonra eve gidebilirsin.”

      Oşpur atına binip Manas’ı derede bırakarak gitti.

      Manas, burada iki gece kaldı, bin bir zorlukla ev kadar taşları bir yere topladı.

      Üçüncü gün Oşpur geldi, toplanan taşları görüp Manas’ın omzunu tuttu.

      “Şimdi, senin gelecekte bahadır olacağın belli oldu, Manas.”

      Oşpur o zamandan sonra Manas’ı rahat bırakmadı. Onu Süt-köl denen yayladaki suyu çok soğuk olan derin göle, etrafında Kamçatka ördeklerinin bulunduğu yere götürdü. Beline ip bağlayıp suya daldırdı. Böylece Manas yüzmeyi öğrendi.

      Bu Oşpur’un eziyetlerinin başlangıcıydı. Ne olursa olsun, Oşpur’un eziyetleri Manas’ın hoşuna gidiyordu. Dikkatiyle, canla başla Oşpur’un söylediklerini, itiraz etmeden hemen yerine getiriyordu. Bahadır olmanın kolay olmadığını artık anlamıştı Manas.

      Bir ayda Manas yayın nasıl yapılacağını, nasıl çekileceğini öğrendi. İki ay sonra dayanıklı mızrak yapmanın sırrını öğrendi. Üç ayda kılıç yapmayı ve kullanmayı öğrendi. Dört ayda erkek yarışları9na alıştı. Beş ayda Oşpur ile tutuştu, kara gücü geldiğinde Manas onu bir eliyle kaldırdı, bunu fırsat bilen Oşpur ayak çalmak suretiyle çocuğu yere serdi.

      Oşpurun bilmediği şey yoktu. Tibet ve Çin’den öğrenip geldiği sırrı; ineğin derisini asıp eliyle saplayarak delmeyi, bir değnekte otuz kişiyle tutuşmayı, tekme atmayı Manas’a öğretti.

      Altı ay sonra o etine dolgun çocuk zayıflamıştı. Boyu uzamış yaramazlığı kalmamıştı. Vücudu kuvvetlenmiş boz bir oğlan olmuştu. Ondan sonra Oşpur, Manas’a güvenerek onu Çege Bay’la beraber koyun gütmeye gönderdi.

      “Üzerine Kalmuk’un taşını tak!” dedi Oşpur, “Yoksa Kalmuklar senin ayaklarını ve kollarını keser.”

      “Oşpur Ağa! Kalmuk’un taşını takıp yaşamaktansa ölürüm daha iyi!” Manas buna gücenerek beyaz kalpağını, üstüne kementay10ını giydi ve yanına kılıcını aldı.

      Manas on yaşına geldiğinde tırmanmak için dağ, savaşmak için düşman bulamadı. O dağdaki çobanlardan kırk çocuk bulup almak istedi.

      Bir sıcak yaz gününde, Manas ile Çege Bay dağa koyunları otlatmaya çıkmışlardı.

      Tam karşıdaki kaya taşında bir kurt, koyunları arasında aksak beyaz kuzuyu yakalayıp güpegündüz parçaladı. Bunu gören Çege Bay’ın ödü koptu; bağırmak için sesi dahi çıkmadı, ardıç ağacına çıkarak saklandı.

      “Hey, bu hangi köpek?” dedi Manas.

      “Köpek değil, kurt” dedi yaşça büyük olan Çege Bay. “Bizi de yiyecek, saklan buraya.”

      “Kurtsa ne varmış. Bunun ciğerini söküp alacağım” diye on yaşındaki Manas kurda saldırdı. Kuyruğundan yakalayacaktı ama yetişemedi.

      Kurt kaçıp gitmekte idi. Manas akan kan izinden onu takip etti. Kurt kayanın önündeki kara mağaraya girip saklandı. Manas da onun izinden mağaraya girdi.

      Manas mağaraya girince gördüklerine inanamadı. Köşede iri yarı, şık elbise giyen kırk kişi sırayla oturmuştu. Kanatlı atları vardı; gönülleri açık, yüzleri nurluydu. Onların yanında Oşpur’un aksak kuzusu meleyip duruyordu.

      Büyüklerden çekinen Manas onlara selam verdi:

      “Ağalar, Kuzuyu kapan kurdu gördünüz mü?” dedi.

      “Gördük” dediler. Oturanlar birbirlerine bakarak gülümsediler. “O kurt işte biziz. Biz kırklarız.”

      Manas’ın onlara pek inanmadığını gören kırklardan biri bir anda kurt şekline girdi. Manas da böylece inandı.

      “Biz kırklar senin yoldaşlarınız.” dedi oturanların büyüğü, “Ne zaman zorda kalırsan biz hemen yardımına koşarız. Sana söz!”

      Kırklar Manas ile göğüslerini birbirine değdirerek sözleştiler.

      O esnada mağaraya Çege Bay girdi.

      “Onun adı ne?” dedi kırkların büyüğü.

      “Kadoo Bay’ın oğlu Çege Bay, çobanımız.”

      “Bu çocuk sonra sana can yoldaş olacaktır, adı Kütübi olsun.” dediler ve kırklar gözden kayboldular.

      Manas ile Çege Bay geri dönüp koyun kuzularını saydılar, eksik çıkmadı. Manas bu gördüklerini iyiliğe yordu. Deminki beyaz kuzuyu Çege Bay’la kesip kızartarak yediler.

      Gündüz dağdaki koyunlara saldıran kurtları gören çobanlar, akşamüstü deredeki koyunlarını sayıp kontrol ettiler. Ağıldaki koyunların ve otlaktaki atların hiçbiri eksilmemişti. Oşpur’un koyunlarına da bir şey olmamıştı. Ağılda deminki aksak ak kuzu da vardı.

      Oşpur, koyunlarını güderek tepe boyunca gelirken deredeki çukurda Manas başta olmak üzere kırk çocuğun eğlenmekte olduğunu gördü. Çocukların eğlenmesini seyretmek için attan inerek bir söğüdün altında oturdu.

      Çocuklar artık büyümüşlerdi. Onlar durmadan ordo11 oyunu oynuyorlardı. Sonra kazandaki etleri alıp yediler. Çocukların arasında Manas Opol dağı gibi gözüküyordu, o bu görünüşüyle diğerlerinden farklı idi.

      “Bahadıra itaat edelim!” Kırk çocuk Manas’ın etrafında dönerek ona saygı gösterdi. Manas bununla yetinmeyerek, adetlerde olduğu gibi somurtkan davrandı. Çocukların kendisine beyim demelerini sağladı.

      Eti yedikten sonra Manas söğüdün gölgesinde uykuya daldı. Bir zaman sonra üst taraftan Kara Kalmuk’un seyi si Kancarkol, yolundan şaşmış köpek gibi koşturup geliyordu. Bu kâfirin işini Oşpur biliyordu. Bu adam Kalmuk ve Çin’de, Sibirya parsı gibi emir dinleyen, insanın başını eliyle kesebilen, elini göğse saplasa hançer gibi giren, bu yüzden Kancarkol diye adlandırılan belâlı biriydi. Oşpur, içinden fırsat bulsam da Kancarkol ile yerde teketek dövüşsem diye düşünüyordu.

      Kancarkol, yol boyundaki çocukları görünce köpek gibi fırlayıp gelerek kamçısıyla onları kamçılamaya başladı. Çocuklar Tarançı12 gibi sağa sola dağıldılar, bazıları korktu. At üzerinde dövüşemeyen Kalmuk attan inip kuşattığı çocuklardan dördünü eliyle vurarak öldürdü. Sonra onları toplayıp üzerlerine oturdu.

      Manas, çocukların gürültüsünden uyandı. O Kancarkol’a doğru heybetle, aslan gibi kükreyerek geldi. Onun gücünü fark eden Kancarkol da önceden tedbirini aldı. Oşpur:

      “Ne yazık, Manas belki o tecrübeli kâfire yenik düşebilir, keşke onun yerinde ben olsam! Kancarkol, Manas’ı parçalarsa, Cakıp’a ne söyleyeceğim.” diye düşündü.

      Manas