Kemal Abdulla

Unutmağa Kimse Yok


Скачать книгу

EMAL ABDULLA

      UNUTMAĞA KİMSE YOK… …

      ÖNSÖZ

Karaağacın Gölgesinde Evreni Çözmek(Kemal Abdulla’nın Romanlarında Dünya Tasarımı Üzerine Düşünceler)

      Yaklaşık 20 yıldır Azerbaycan edebiyatındaki gelişmeleri ve bir bütün olarak edebiyat ortamını görece uzaktan izlemek zorundayım. Yalnız son 4-5 yıl içinde hem bazı yazar ve şairlerin eserlerini Türkiye Türkçesine aktardım, hem de Azerbaycan edebiyatıyla ilgili bir takım tartışmalara katıldım, röportajlarım yayınlandı. Demek istediğim son yıllar Azerbaycan edebiyatında yaşanan gelişmelere görece yakinen katılmak durumunda kaldım. Bu süreçte ister eski dostlarla, ister edebiyata yeni gelen genç meslektaşlarımla birçok eser ve yazar hakkında düşüncelerimi paylaştım. Bazen haklı bazen haksız eleştirilerim oldu, zira bir bütün olarak günümüz Azerbaycan edebiyatında durumun iyi olduğunu düşünmüyorum. Sovyet düzeninin egemen olduğu uzun yıllar boyunca edebiyatı esir alan çarpık algılar, bu algıların bayraktarı olan ya da bu anlayışların gölgesinde büyüyen, şişen ve sonunda edebiyat ortamında birer kansere dönüşen yazarlar Azerbaycan’da sadece edebiyatı değil, kültür yaşamının tamamını felç etmiş durumdadırlar. Bu bakımdan her yeni eser, özellikle de her yeni imza bir ümit ve kurtuluş kapısı olarak görülmektedir. Son illerde edebiyata yeni isimlerin gelmesi gibi, yeni ve esaslı eserlerin ortaya çıkması da bu bağlamda sevindiricidir. Edebiyatımızın yenilenmesi, Sovyet edebiyatının klişelerinden ve “yaşayan klasiklerinden” canını kurtarması, gündelik maişet didişmelerini ve ona buna sataşmaları edebiyat sayan zihniyeti arkada bırakması elbette sevinilecek bir durumdur.

      Yukarıda da söylediğim üzere son yıllarda birkaç edebi metni Türkiye Türkçesine aktararak yayınladım. Bundan sonra ister bu eserler, ister de edebiyatımızın başka sorunlarıyla ilgili birkaç röportajım yayınlandı. Hem o röportajlar sırasında, hem de başka ortamlarda dostlarla bir araya geldiğimde en çok sorulan soru, bu eserleri seçmemin nedenleriyle ilgiliydi. Özellikle Kemal Abdulla’nın romanlarıyla ilgili çok şey soruldu. Aslında ben yalnız “Büyücüler Deresi” romanının aktarımını yapmıştım. üzerinde çalışmıştım. (“Eksik El Yazması”nı ise daha önce Prof. Dr. Ali Duymaz yayınlamıştı.) Mence bu ilgi ve tepkiler aslında “Eksik El Yazması” romanıyla başlayan tartışma sürecinin ürünüydü ve sadece bu romanı değil, Kemal Abdulla’’nın başka eserlerini de tartışmaya açmıştı. Tartışılan edilen hususlar yalnız eserlerin sanatsal boyutuyla sınırlı kalmayıp, çoğunlukla sanat dışı kıstasları baz almaktaydı. Burada bu meselelere ayrıntılı biçimde değinmek niyetinde değilim. Farklı bir konuya girmiş oluruz. Yalnız şunu söylemem gerekir ki, Kemal Abdulla’’nın romanları yenidir, yıllardan beri Azerbaycan okuyucusuna roman adına yutturulan eserlerden farklı olarak gerçekten romandır ve buna nedenle de onları birer roman olarak değerlendirmek, incelemek ve eleştirmek gerekir.

      Önceleri menim böyle bir araştırma ve inceleme düşüncem yoktu. Ancak iki husus bu düşüncemin değişmesine sebep oldu. Birincisi, tercüme ettiğim veya aktardığım bir eser hakkında bezi düşüncelerimi paylaşmaya ihtiyaç olduğunu hissettim. İkincisi, geçen ay Kemal Abdulla’’nın 60 yaşı oldu, bu vesileyle Azerbaycan basında yayınlanan yazıların çoğunu okudum ve esasen memnun kalmadım, çünkü yazarın eserleri çok az incelenmiş, daha çok “jübile tadında” mesajlar verilmişti. Amma yine de Kemal Abdulla’nın edebi eserlerinin bazı hassas yönlerine dikkat çekilmiş olması bakımından bu yazıların yayınlanması önemliydi. İşte böyle bir ortamda Kemal Abdulla’nın romanlarıyla ilgili düşüncelerimi Azerbaycan okuyucusuyla paylaşmaya karar verdim. Ancak bu arada yazarın “Unutmağa Kimse Yok…” romanını baskıdan önceki haliyle okuma fırsatı buldum. Buna nedenle yazımda ağırlıklı olarak bu roman üzerine yoğunlaşmaya çalıştım.

***

      Bugüne kadar Kemal Abdulla’nın iki romanı çap olundu. Bu romanlarla ilgili birçok yazı yazıldı ve elbette bundan sonra da yazılacaktır. Benim dikkatimi çeken en önemli husus ise Kemal Abdulla’nın tezgâhından çıkan romanların bir bütünlük oluşturması ve bu bütünlüğü temin eden temel yapılardır. İlk romandan başlayarak en son yazılan ve okuyucuya şimdi sunulan edilen “Unutmağa Kimse Yok…” romanına kadar durum böyledir.

      Tabii ki, her kes kimi ben de önce “Eksik El Yazması’nı okudum. Roman bana biraz garip, bir anlamda zoraki karmaşık ve zoraki entelektüel bir eser gibi göründü. Fakat bu karmaşık ve dolambaçlı anlatının arka planında (belki temelinde) Azerbaycan edebiyatında şimdiye kadar gördüklerimizden farklı bir dünyanın ana hatları sezilmekteydi. Bu dünyada her şey, her hadise ve hatta her söz bir sonraki adımda değişebilir ve başka anlamlar kazanabilirdi. Her örtünün arkasında (bir epizottan başkasına keçince) bir önceki katmandaki gerçekleri ve anlamları da içine alan, daha geniş bir anlam yapısı ortaya çıkmaktaydı. Böylece sonu gelmeyen, bitmek-tükenmek bilmeyen bir anlamlandırma ve yorumlama ortamı oluşturulmaktaydı. Bunu görünce romanın neden bu kadar tartışıldığının farkına vardım; geleneksel Sovyet “edebi ürünleriyle” terbiye edilmiş okuyucu için böyle bir metinsel zemin aslında “tehlikeliydi”. Çünkü alışıldık metinlerde gördüğümüz, bilinen ve tanıdık ortam bu romanda yoktu. Herhangi bir ideolojik çerçeve, geleneksel üslup ve ya toplumsal düzlemden bahsedilemezdi. Bu durum okuyucuyu güya tanıdığı, eslinde ise hiç tanımadığı bilinmezlerle dolu bir alanda, sonu bilinmeyen bir anlam üretme macerasına çekmekteydi. Okuyucu milli kültür metinleri arasından gayet iyi bildiği Dedem Korkut Kitabı ve Şah İsmail Hatayi ile ilgili etnokültürel dünyaya önce cesaretle giriyor, çünkü orasını “tanıyor”, fakat adım başı yolunu “şaşırıyor”. Çünkü bildiklerinin aslında Eksik ve hatta Yanlış olduğunu her adımda açıkça görüyor. Milli kültür bağlamından koparak romanın iç dünyasını yaşamağa başlayıncaya kadar durum bele davam eder. Romanın içsel mantığına alıştıktan sonra (her okuyucu da alışabilir mi, başka mesele) gizemin ve karmaşıklığın arkasından yeni bir dünya yavaş-yavaş görünmeye başlar. Bu dünyanın gösterilmesi ve böyle bir dünyanın mümkünlüyü zaten romanın ta kendisidir ki var.

      Okuyucunun bilinmezler karşısında şaşkınlığına gelince, bu durum eski yazılı metinlerin neredeyse kutsal ve tartışmasız metinler olduğuna inanan ve “yazıya pozu yok” hikmetiyle yetişen gelenekselci Azerbaycan Türkünün (günümüz entelektüelleri ise buna benzeyen ve çok fazla istismar edilen “verba volant scripta manent” sözünü tekrarlamağı severler) hem bilinen bir metnin (Dedem Korkut Kitabı), hem tarihsel gerçekliği kuşkusuz olan Şah İsmail ve Çaldıran savaşının, hem de sözde yeni bulunan “Eksik El Yazmasının” birbirini inkâr ve ya revize eden) metinleri arasında semiyolojik bir kriz yaşamasıyla bağlantılıdır. Tarihsel olayların “bildiğimizden” farklı olabileceği, başka varyantların “varlığı” ihtimali entelektüel ve ahlaki konfor ortamını yerle bir etmekte, insanı yeni arayışlara ve yeni anlamlar arasında bir denge kurmağa itmektedir. Bu durum diktatörlükten (baskı rejiminden) kurtularak demokrasiye (özgürlüğe) geçen toplumlardaki insanların durumuyla karşılaştırılabilir. Yönlendirilmeye alıştırılan insan özgür bırakılınca olunca ne yapacağını bilmez ve huzursuz olur, yaşam konforunu yitirir.

      “Eksik El Yazması”nın bu alışılmamış dünyası ve bu dünyanın romanı elbette kolayca sindirilemeyecek, tartışmalara neden olacaktı. Öyle de oldu, amma roman ayakta durabildi, çünkü aslında “özgürlük semiyolojisi” bu romanın Azerbaycan kültür ortamında kendine uygun bir niş bulabilmesi için uygun zemin oluşturmuştur.

***

      “Eksik El Yazması”ndan sonra “Büyücüler Deresi” yayınlandı. Burada durum bir az daha kolaydı. Çünkü romanın adı okuyucuyu belli ölçüde yönlendirmekteydi; bu adın altında her çeşit “garip”, “tuhaf” ve “gizemli” dünyalar olabilirdi, mümkündü. Yani “Eksik El Yazması” romanının okuyucularını bekleyen engeller ve anlam çelişmeleri, bu romanda en baştan “ilan edilmiş” ve böylelikle “meşruiyet” kazanmıştı. Dolayısıyla metin içi yapılanma her ne kadar karmaşık ve derinlikli olsa da, metin dışındaki kültür çevresiyle herhangi bir çatışma veya çelişki yoktu. Bu durum eserin algılanmasını kolaylaştırmakla beraber, “Eksik El Yazması”nın benzer yapısını yeniden gündeme getirdi ve böylelikle “Kemal Abdulla’ metni” (ve dünyası) belirgin biçimde ortaya çıkmağa başladı.

***

      Nihayet okuyuculara şimdi sunulmakta olan “Unutmağa Kimse Yok…” romanı… Şimdiki aşamada bu roman Kemal Abdulla’nın