Yakup İsmail

Hayatımızın Kış Ayları


Скачать книгу

yıl içinde bütün bu anlattıklarını alabilecek kadar para kazanabildiniz yani?” diye sordu Hasan.

      “Her şeyi mağazalardan, yani acar yeni almaya ne gerek var Hasan? Biliyor musun hurda depolarında ne kadar sağlam makine, alet ve edevat var! Sadece oralarını ziyaret etmen gerekiyor. Burada bir tamirhane sahibi onu kapamak, yahut gene donatımı yenilemek istediğinde, eskileri çok evhen bir fiyatla satıyor. Alma da göreyim seni.”

      “Makineleri sınırdan geçirme işini nasıl hallediyorsun? Yani elinde dokuman olması gerekmiyor mu? Bu aleti nerden aldın diye soran olmayor mu? Gümrük masrafı yüksek değil mi?”

      “Ne gümrüğü? Kullanılmış makine ve aletler için sana gümrükçü ne diyecek? Dokuman için problem yok. Satan kişi gereken dokumanı veriyor ve üzerine hurda için olduğunu da kaydediyor.”

      “Anladım. Bir şey daha öğrenmek istiyorum. İkinci elden otomobillerin fiyatları ne seviyede? Bazı kimseler çok ucuz diyorlar, bir diğerleri ise inanma, hepsi yalan diye konuşuyorlar.”

      “Oromobil almaya acele etme. Batılılar aldıkları aracı ellerinde dört-beş yıldan fazla tutmuyorlar. İkinci elden arabaların fiyatı çok düşük. Buraya yalnız araç için geldiysen daha yarın al ve git. Çalışmaya, para biriktirmeye ve sonra bir iş için yatırım yapmaya düşünüyorsan, acele etme. Çalış, ilgilen, ta memlekete dönme zamanı yakınlaştığında karar ver ve gönlüne yatan aracı al. Ama ne diyeyim, buradasın ya, kısa zamanda çok şeyler öğreneceksin.”

      ”Anladım.”

      “Memleketteyken neyle meşgul oluyordun?”

      Hasan çalıştığı işi anlattı.

      “Çok iyi. Bana sorarsan, ileri doğru herhangi bir tamirhanede iş bulmaya bak. Orada dikkatle çalışırsan ve gözlerini dört açarsan her hususta bilgini arttırabilirsin.”

      Tam susmuşlardı ki, Mümün etrafına bakındı kaldı.

      “Kimi aradın?” diye sordu Şumnulu.

      “Aydın ne yapıyor diye baktım… Şumnulu, sizin çocuklar bazen bu iskambili kumara çeviriyorlar. Bizim Aydın ise kart hastası, ama buranın kaidelerini hep daha bilmiyor. Yeni geldi, cebindeki para ay sonuna kadar zor yetecek. Acemiliğinden istifade ederek seninkiler onu çabuk elden soyup soğana çevirmesinler.”

      Şumnulu’nun verdiği işareti kimse anlayamadı, ama az sonra oyun dağıldı ve yine bir araya toplanarak çay sohbetini koyulttular.

      -7-

      İkinci hafta daha sakin geçti. Ustabaşı Hasan’ın ve Aydın’ın çalışmalarını hep öyle yakından izledi. Her söyleneni gerektiği gibi icra ettiklerini görünce bir gün memnuniyet ifade eden bir sesle:

      “Gut!” Dedi. Sonra da “Förwertz!” diye ilave etti.

      Hasan Mümüne baktı ve işaretle sordu:

      “Ne diyor?”

      “İyi! “İleri’! Devam edin!”

      Ustabaşı aynı sözleri iki gün sonra yine tekrarladı. Onlar da övülmesine sevinen çocuklar gibi daha büyük bir çaba ile çalışmaya devam ettiler. Cuma günü yatak odasına döndüklerinde onlara Mümün de cesaret vermeye çalıştı:

      “Kendinizi ustabaşına beğendirmeye başladınız. O, herkese kolaycacık iyi kıymet vermeye acele etmiyor. Yeni gelenleri en azından üç ay çırak gibi çalıştırıyor. Sizi ise daha bu ay sonunda çıraklıktan çıkaracak galiba.”

      “Bunları o mu söyledi?” diye sordu Hasan.

      “Bir şey söylemedi. Tutumundan öyle anlıyorum. Başkalarına haftada bir defa bile “Gut!” dediği yok, size ise bu sözü iki günde bir tekrarlayıp duruyor.”

      Hasan’ın ve Aydın’ın yatağa uzandıklarını görünce devam etti:

      “Yatın ve dinlenin. Ben de kitapla meşgul olayım, zira kursun başlamasına çok az kaldı. İki saat sonra çıkarız ve kulübe kadar gideriz.”

      Hasan yatağa daha iyi yerleşmeye çalışaraktan sordu:

      “Yakın bir yerde sinema yok mu? Bizi bir defa sinemaya götürsen ya.”

      “Olur. Lakin dili bilmediğinizden birçok şeyleri anlamayacaksınız. Burada bilet umumiyetle önceden alınıyor. Ayni gün için bilet bulmak çok güç. Yalnız bir kimse mühim bir sebepten son anda biletini geri çevirirse…”

      “Birkaç stotinka için sinema binasına bilet çevirmeye gidenler de mi var?”

      ”Kaç stotinka olursa olsun burada kimse parayı boşuna atmıyor. Onu kazanabilmek için az çok emek harcamış değil mi?”

      Hasan dudak büktü ve çok geçmeden uykuya daldı.

      Aydın’ın ise uyumaya hiç niyeti yoktu. Azıcık dinlendikten sonra kalktı ve ayakkabılarını giydi. Onu gören Mümün “ne var?” der gibi başıyle işaret etti.

      “Kulübe gidiyorum.”

      “Git…”

      İki saat sonra Hasan ile ikisi kulüp kapısından girdiklerinde Aydın, daha üç kişiyle birlikte bir masada habire kart dövüyordu. Mümün:

      “Aydın bu iskambile kendini adamakıllı aldırmış!” Diye hımırdandı.

      “Herkesin bir hastalığı var.”

      Çay içtiler, televizyonda futbol karşılaşması varmış, onu izlediler.

      Futbol karşılaşması sona erdiği sırada Aydın nihayet yanlarına geldi. Sessiz durması Mümün’ün dikkatini çabucak çekti. Çehresine bakarak sordu:

      “Yorgun görünüyorsun?”

      “Hayır.”

      “Moralin yerinde değil mi yoksa?”

      “Yok öyle bir şey.”

      Hasan dayanamadı ve söze karıştı:

      “Mümün, sorma. İskambil oynadılar ya, oyunu kaybetmiştir. Kazanmış olsaydı bayağı şen olur, övünürken ağzı kulaklarına varırdı.”

      Aydın yine ses çıkarmadı. Diğerleri de daha fazla üstelemediler.

      Ertesi akşam yine karşılaştıklarında Şumnulu Mümün’e gizlice sordu:

      “ Aydın kardeşin mi, yoksa akraban mı?”

      “Dostum. Neden sordun?”

      “Dün akşam bizimkilere paraya karşılık belot oynamalarını teklif etmiş. Onlar da zaten bunu bekliyorlar, üçü bir olarak ondan bayağı para sıyırmışlar.”

      Mümün susmakla cevap verdi. Eve döndüklerinde de bu konuya değinmedi. Lakin Aydın’ın tutumunu yakından izlemeye çalıştı.

      Aydın’da hakikaten de bir değişiklik vardı. Bir hafta devamınca kulübü ziyaret etmek şöyle dursun, sözünü bile etmedi. Yorgunum diyerek akşamları evde kaldı. Lakin ilk maaşı alır almaz kulübü yine boyladı. Gece yarısı eve döndüğünde çehresine kar yağıyordu sanki. Bunu görünce Mümün doğrudan doğruya sordu:

      “İskambil oyununda bu akşam ne kadar kaybettin?”

      “Az değil,”

      “Ne kadar?”

      “Maaşın yarısını.”

      Gitti, bu defa onun karşısına oturdu ve gözlerinin içine bakarak konuştu:

      “Aydın, çocuk değilsin. Sana nasihat vermek olmaz. Yalnız şunu söyleyeceğim. Kumar oynamakla kimse zengin olmamış. Zengin olmayı bırak, hane geçindiren bile yok. Dünyanın