Bozkurt İsmail

Yusufçuklar Oldu Mu


Скачать книгу

ve Edebiyat / Linguistics & Literature (2000)

      • Üçüncü Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi / Proceedings of the Third International Congress for Cyprus Studies, Cilt / Volume: 3, Kıbrıs Sorunu ve Turizm / Cyprus Issue & Tourism (2000)

      • Üçüncü Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi / Proceedings of the Third International Congress for Cyprus Studies, Cilt/Volume: 4, Halkbilim ve Çeşitli Konular / Folklore & Miscellaneous (2000)

      • IV. Uluslararası Gagauz Halk Kültürü Sempozyumu (2001 – Fedora Arnaut ile birlikte)

      • KIBATEK Süreci (2002 – Bülent Fevzioğlu ile birlikte)

      • KIBATEK Edebiyat Sempozyum (? – Kafiye Yınanç ve Metin Turan ile birlikte)

      • KIBATEK-YDÜ XI. Uluslararası Edebiyat Şöleni – Bildiriler (2005 – Ali Nesim ve Şevket Öznur ile birlikte)

      • Yeniboğaziçi Halk Kültürü (2006 – Fedora Arnaut ile birlikte)

      • Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri, Cilt I Bildiriler (Ali NESİM ile birlikte), Lefkoşa, 2008.

      • Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri, Cilt II Sunumlar (Ali NESİM ile birlikte), Lefkoşa, 2008.

      • Kıbrıs Türk Varoluş Savaşımının Edebiyata Yansıması (Cemal Bayak ile birlikte), Lefkoşa, 2010.

      • Sağlık Ve Edebiyat, Lefkoşa 2012.

      • Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri, Cilt I Bildiriler/Sunumlar, Lefkoşa, 2014.

      • Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri, Cilt II Bildiriler/Sunumlar Lefkoşa, 2014.

      • Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi Ve Bu Mücadelede TMT’nin Yeri, Cilt II Bildiriler/Sunumlar Lefkoşa, 2014.

      YUSUFÇUKLAR OLDU MU?

      I

      Lefkoşa-Gazimağusa karayolunun geçtiği Mesarya Ovası, bu yaz gününün öğle saatlerinde, gölgede 40 derecenin üzerindeki ısı ile kavruluyordu. Büyük bir hızla Gazimağusa’ya doğru giden arabanın açık camından içeriye esen yel, bir fırından çıkıyormuşçasına sıcaktı. Kemal, çocukluğunda annesinin yaktığı ekmek fırınını anımsadı. Fırının içine atılan çalı çırpı, azgan ve odunlar çatır çutur yanarken ateşin karşısında durmayı çok severdi. Şimdi arabanın açık camından içeri giren sıcak yel gibi, fırının önünde de yüzünü sıcak bir yel yalayıp geçerdi.

      Sıcak yel, böylesine uygunsuz bir saatte yola çıkışına neden olan olayları unutturdu bir an. Gözleri hız göstergesine kaydı. “Amma da hızlı gidiyorum ha” diye söylendi kendi kendine. “Bu yolun, birkaç kişiyi yemediği gün yok gibi. Oysaki çok az kıvrımlı, engebesiz bir yol.” Ayağını gazdan hafifçe kaldırdı. Araba şimdi daha az hızla gidiyordu.

      Düşünmemeye, o günkü olayları anımsamamaya çalıştı. Elini radyonun düğmesine uzattı. Nasıl olup da bunu daha önce yapmadığına şaştı. Araba ile bir yolculuğa çıktığı zaman ilk yaptığı işti radyonun düğmesini çevirmek. Beğendiği bir müzik programı varsa dinleye dinleye yol alır; dinlediği parça şarkı ise çoğu kez yüksek sesle o da söylerdi. Bugün ise yolculuğa çıkarken kafası o kadar karmakarışıktı ki elini düğmeye uzatmayı akıl bile edememişti.

      Radyodan sevdiği bir şarkının sözleri yayıldı. Gözleri yanındaki koltuğa kaydı. Eşi yanında yoktu. Her zaman iki koltuk arasında, bir ayağı bir koltukta, bir ayağı diğer koltukta ayakta duran, elini sürekli olarak omuzuna atan oğlu da arabada yoktu. Oğlunu anımsayınca içi cız etti. Bir burukluk duydu. O günkü olayları yeniden yaşamaya bağladı.

      Kemal, çalıştığı Bakanlık’ta başarılı bir üst düzey yöneticisi idi. Parlak bir çalışma hayatı vardı. Eski T.M.T. mensuplarındandı. Gerek yeraltı döneminde, gerekse 21 Aralık 1963’ten sonra başlayan Direniş Savaşı’nda kendini kanıtlamıştı. Bakanı’nın, göstermemekle birlikte kendisini sevmediğini biliyordu. Yine de görevinden alınacağını aklının ucuna bile getirmiyordu. Oysaki bugün öğle saatlerinde onu makamına çağırmış ve görevden alındığını bildirmişti. Kemal’in ilk andaki tepkisi “nasıl olur” biçiminde olmuştu. Başından kaynar su dökülmüştü sanki. Ancak çok kısa sürede kendine gelmiş, “Bakan çağırıyor” dediklerinde, gerekir diye alıp gittiği dosyayı sert bir biçimde yere fırlattıktan sonra hiçbir şey söylemeden çıkmıştı Bakan’ın odasından. O kızgınlıkla odasına bile uğramamış, arabasına atladığı gibi evin yolunu tutmuştu.

      Eve gelişini kornayı çalarak duyurmuş ancak eşi her zamanki gibi kapıyı açarak onu karşılamamıştı. “Erken geldim, herhalde komşulardan birine uğramıştır” diye düşünerek kapıyı açtı. Sofaya girdi. Daha ilk anda gözleri, ortadaki alçak masaya, görülecek, dikkat çekecek bir biçimde yerleştirilmiş olan zarfa takıldı. Zarfı eline aldı. Kendisine aitti. Yazı eşinin yazısı idi. Sabırsızca zarfı yırttı. Küçük bir kâğıt üzerinde şöyle yazmıştı eşi:

      “Sayın Beyefendi,

      “Bu iş yürümeyecek. Oğlumu da alıp gidiyorum. Lütfen beni arama ve peşimden gelme.

      “Dönmem söz konusu olamaz.

      ”Ayşe”

      Şaşırdı, elleri titredi, sersemledi, on on beş dakika içinde ikinci kez başına balyoz yemiş gibi oldu. Beynine bir sancı girdi. Koltuğa çöktü. Mektubu birkaç kez daha okudu. Her şey apaçıktı. Eşi kendisini terk etmişti. Çok sevdiği oğlunu da alarak çekip gitmişti.

      Neden aramaya çalıştı. Bulamadı. Bu sabah, evden çıkmadan önce eşi ile bir tartışmaları olmuştu ama bu, sık sık olan tartışmalara benziyordu. Evi terk ettirecek boyutta bir olay değildi ona göre!

      Sonrası Kemal için karabasana benziyordu. Bir süre evin içinde delicesine gidip geldikten, söylendikten sonra yatağa uzanmış; uyuyakalmıştı. Uyanınca bilinçsizce arabasına atlamış, Gazimağusa’ya doğru yola çıkmıştı. Annesi orada, tek başına yaşıyordu. Kemal, ne zaman sıkışsa annesine giderdi. Annesi onun için her zaman sığınılacak bir kale idi. Onun yanında huzur bulurdu.

      Birden aklına geldi: Annesine ne diyecekti?

      “Aman Allah’ım, ne yapacağım şimdi” diye sordu kendi kendine. Şimdiye kadar annesine yalan söylememişti. Bir an geri dönmeyi düşündü. Öyle ya! Gidip de ne yapacaktı? Gece kalmak için çamaşır, pijama gibi gereksinmeleri almamıştı. Düşünerek yola çıkmamıştı ki zaten! Yine de içinden geri dönmek gelmedi.

      ”Boş ver, iş oluruna varır” diye söylendi. “Geri dönüp de ne yapacağım?”

      Başka bir zaman olsa, bu saatte ve bu yolda uyku basardı. Böyle durumlarda arabayı yol kenarına çeker, direksiyona eşi geçerdi. Ne tuhaftır, direksiyonda bastıran uyku, direksiyondan ayrılınca yitip giderdi.

      Eşi, arabada yol alırlarken hemen hemen hiç konuşmazdı. Kaskatı kesilir, bütün dikkatiyle yolu gözlerdi. Direksiyona geçtiğinde de ağzını bıçak açmaz, tüm dikkatiyle arabayı yönetirdi. İyi bir sürücüydü.

* * *

      Ayşe ile bir aşk evliliği yapmamışlardı. Hatta görücü yöntemi ile evlendikleri bile söylenebilirdi.

      Kemal, üniversiteli