Анонимный автор

Sıcak Taşlar


Скачать книгу

kalbime kızgın iğneler saplanıyor:

      –Nehirler günleri yine kanlı olarak mı karşılayacaklar?

      Çünkü onlar yine yürüyecekler. Çaresizler: kesinlikle yürüyeceklerdir! Yine yürüyecekler sürülerle, binlercesi sürülerle; aç, perişan, çıplak ayaklarla… Ama herhalde yine ay çiçeği saplarıyla silâhlı olarak.

      Allah’ım, Allah’ım… Ve onlar yine sürüklenecekler; gece ve gündüz, aylar ve senelerce. Yüzleri yanmış analar, kız kardeşler, kadınlar, inleyerek zincirler halinde sürükleneceklerdir. Ve onların ardından evsiz bırakılanlar, bir lokmaya muhtaç olanlar, yetimler bağırıp çağıracaklardır…

      Sayısız küçük dilenci, titreyen ellerini bana, size, canilere uzatacaklardır.

      E, e! Ve o zaman… Ben yine öfkelenecek miyim acaba? Daha ağlayacak mıyım? Ve bunları tekrar mı yaşayacağım?

      ………………………………………………………...........

      Ey utanç! Beni takip eden ölçüsüz, öldürücü utanç! Beni mezara ve mezarın ötesine kadar takip edecek olan utanç…

      ANGEL KARALİYÇEV

      Bulgar edebiyatının ünlü yazarı Angel Karaliyçev 1902’de Veliko Tırnovo’nun Strajitsa köyünde doğdu ve 1972’de Sofya’da öldü. Yetişkenlere hitap eden eserlerinden daha çok çocuklar için yazdığı kitaplarıyla ünlendi. Ayrıca onlarca halk hikâyesini bedii bir dille kaleme aldı. Bunu yaparken de sanat ustalığını edebiyat çevrelerine kabul ettirdi. Birçok Rus halk masalını da aynı şekilde Bulgar okuyucularıyla buluşturdu. “Beliyat Gılab-Beyaz Güvercin”, “Nakovalnya ili Çuk-Örs veya Çekiç”, “Trimata Yunatsi-Üç Yiğit”, “Toplata Rıkavitsa- Sıcak Eldiven” ve daha onlarca kitabın yazarıdır.

      Bazı eserleri Türkiye’de de yayınlanmıştır.

      TEMBEL ADAM

      Vaktin birinde tembel bir adam varmış. Hiçbir iş yapmaz bütün gün gölgede yatarmış. Çocukları ise ev ev gezip dilenirler, sefalet içinde yaşarlarmış. Bu tembel adamın yanından geçen köylüler, durup onu azarlarlarmış.

      – Çocukların zavallı ve perişan halde gezip dolaşıyor. İnsanlar canla başla çalışırken sen ise yan gelip yatıyorsun. Hiç utanmıyor musun? Kalk da işe git!

      Tembel adam ise:

      – İş mi dediniz? İşi bana methetmeyin! diyor ve öbür yanına dönüyormuş.

      Bir gün bu tembel adam yattığı yerden kalkmış, kiliseye, köy papazının yanına gitmiş.

      – Peder demiş, bana bir dua oku, köydeşlerimi de çağır, beni diri diri gömsünler.

      Papaz hayretle sormuş:

      – Niçin canım?

      – Çünkü insanların takazası canıma yetti. Niçin çalışmıyormuşum diye beni bir türlü rahat bırakmıyorlar. Öteki dünyaya gideyim de, orada bari rahat yatayım.

      Papaz razı olmuş:

      –Pekalâ deyip duasını okumuş. İki kişi daha çağırarak tembeli tabuta koymuşlar ve mezarlığın yolunu tutmuşlar. Papaz elinde kandil önde yürüyor, cemaat da arkadan geliyormuş.

      Yolda bunlara İşbaşaran rastlamış:

      –Bu adamı nereye götürüyorsunuz böyle? diye sormuş.

      – Mezarlığa… Gömeceğiz de…

      – Durun canım, adam diri diri mezara gömülür mü? Söyleyin niçin gömeceksiniz adamı?

      Tabutu taşıyanlar işin aslını astarını anlatmışlar. Onları dikkatle dinleyen İşbaşaran biraz düşünmüş, sonra tabutta yatan tembele demiş ki:

      – Dinle beni! Kalk şu tabuttan da gel bize kadar. Sana bir şinik buğday vereyim de kazanmaya başlayıncaya dek yersin.

      –-Tembel, tabutun içinden doğrularak:

      – Ama buğdayı öğütülmüş mü vereceksin? diye sormuş.

      – Öğütülmedik vereceğim.

      O zaman tembel adam tabutu taşıyanlara dönerek:

      – Mademki öyle, götürün beni mezarlığa, demiş. Bana buğday lâzım değil. Buğdayı değirmene götüreceğim, öğüteceğim, tekrar eve getireceğim, hamur karacağım, sonrada pişirip yiyeceğim! Bu uzun ve cefalı bir iş. Benim hâlim mezarda daha iyi olacak.

      Tembeli mezara götürüp diri diri gömmüşler. Sadece nefes alabilmesi için dışarıya bir boru uzatmışlar. Papaz duasını okumuş, elindeki kandili birkaç defa sallayarak mezarcılarla birlikte oradan ayrılmış.

      Gece yarısı İşbaşaran kendi kendine düşünmüş:”Varıp gideyim de, mezarda diri diri yatan şu adamı tembellikten kurtarayım” demiş. Bir kat siyah elbise giymiş ve mezarın başına varmış:

      –Kalk! diye onu dürtmüş.

      Tembel irkilerek:

      –Sen kimsin? diye sormuş.

      İşbaşaran:

      – Ben şeytanım demiş. Bu gün ölülerin ruhlarını aramızda paylaştırdık da, seninki bana düştü. Senin amirin benim. Her ne buyurursam yapacaksın. Yoksa, seni katran kazanında kaynatırım.

      Tembel korkudan titremeye başlamış:

      – Bana göre ne iş var? diye sormuş.

      – İşte mezarlığın orada, alt tarafında büyük bir taş yığını var. Bu taşları mezarlığın üst tarafına taşıyacaksın. Haydi iş başına! Şafak sökünceye kadar taşların orada olmasını isterim.

      Tembel, kollarını sıvamış, ağır taşları birer birer taşmaya başlamış. Taşırken hızlı hızlı soluyormuş. Arada bir tökezliyor, yeniden kalkıp yürüyormuş.

      Tembel adam taşları taşıdıktan sonra dinlenmek için oturmuş. Kıyafet değiştiren adam gene yanına gelmiş, elindeki kamçıyı savurarak:

      – Gel bakalım, şimdi sana emeğinin karşılığını vereyim, demiş.

      Tembeli bir ağaca bağlamış, avucuna tükürmüş ve kamçılamaya başlamış.

      Güzelce bir dayak attıktan sonra, Tembel adam mezara girmiş. Cehennem bekçisi, üstüne birkaç kürek toprak atmış ve çekip gitmiş.

      Sabah olmuş. Kendine gelen tembel, yattığı yerde bir iki defa kımıldamış. Üstündeki toprağın az olduğunu anlayınca yerinden kalkmış, silkinip mezardan çıkmış ve köyüne doğru koşmuş. Soluk soluğa eve varmış. Hemen baltayı alarak ormana gitmiş ve odun kesmeye başlamış. Yanından geçen bir köylü ona selâm vermiş:

      –Hayır ola, ahretlik! Öbür dünyadan ne haber?..

      Tembel cevap vermiş:

      –Anlatılacak gibi değil. Bütün gece insana taş taşıtıyorlar. Üstelik bir de eşek sudan gelinceyedek dövüyorlar.

      – Akşam yine mezarlığa dönecek misin?

      – Senin sorduğun da soru mu!?.. Şu ormanı keser bitiririm, fakat şeytana çıraklık etmem!

      GEORGİ KARASLAVOV

      Hikâye, roman ve oyun yazarı G. Karaslavov, 1904’te Pırvomay’ın Debır köyünde doğdu. Dedesi Kırklarelilidir. İlk, orta okul ve liseyi bitirdikten sonra Kızanlık’ta Pedogoji Okulundan