askeri yanına alıp dağlardan geçiyorken başka askerlerin bir adamın elini bağlayıp götürdüklerini görmüş. Padişahın oğlu bu adama acıyıp, onu kurtarmak istemiş:
– Bırakın, adamı diye seslenmiş. Söyleyen padişahın oğlu olduğu için adamı serbest bırakmış askerler. Bırakılır bırakılmaz adam hemen gözden kaybolmuş. Bu adamın adı Kıran’mış. O kadar hızlı bir adammış ki altı aylık yolu bir atlamayla gidermiş. Gözden kaybolunca askerler:
– O Kıran adında babanın nefret ettiği bir adam. Şimdi babana ne diyeceğiz, demişler.
– Eyvah, o zaman ben suçluyum. Edepsizlik ettim, artık babamın yüzüne hayatta bakamam, diyerek yanındaki beş yüz askeri geri göndermiş. Ve kendisi dağlara doğru tek başına yol almış. Yolda giderken bir dağın başında ağlayan çok uzun boylu bir adam görmüş. Bu adamdan korkarak oradan kaçmaya başlamış. Adam gür bir sesle bağırmış:
– Sen kaçmakla kurtulamazsın. Ben senin ahiretlik dostunum, korkma beri gel, demiş. Dikkatlice baktığında az önce kurtardığı adam olduğunu anlamış. Yanına çağırıp kucaklaşmışlar.
– Benim adım Kıran. Babanın en büyük düşmanıyım. Beni yakaladılar. Götürüp öldüreceklerdi, sen beni ölümden kurtardın, demiş. Sonra da Kıran, padişahın oğlunu yaşadığı yere götürmüş. Beraber orada yaşamaya başlamışlar. Günlerden bir gün padişahın oğlu yatarken iç çekmiş. Kıran yerinden fırlayıp:
– At kişnese, sürüsünü özler, yiğit iç çekse yurdunu özler, derler. Ne oldu? Tek tek anlat, isteğini yerine getireyim, demiş. Padişahın oğlu da âşık olduğu kızı anlatarak aklında hep o kızın olduğunu söylemiş.
– Kolay, bu gece o kızı buluruz, demiş. Akşama kadar Kıran dağın başına odun toplamış. Güneş batıp karanlık düştükten sonra:
– Ben gidiyorum. Sen buradan ayrılma. Odunları sürekli yakıp otur. Ateş sürekli yanmazsa ben yolumu şaşırırım, demiş ve Kıran yola çıkmış. Padişahın oğlunun âşık olduğu kız peri padişahının küçük kızıymış. Kıran bunu biliyormuş. Kıran, peri padişahının ülkesine doğru yönelmiş. Tan atmak üzereyken padişahın oğlu uykuya dalmış ve ateş sönmüş. Korkuyla uyanan padişahın oğlu telaşla ateşi yakmış. Akşam olunca Kıran gelmiş:
– Padişahın oğlu ey, Kıran ağa kız nerede, diye sormuş.
– Dur kardeşim, bir sabah olsun, kızı getirdim demiş. Ve sonunda sabah olmuş. Kıran cebinden küçük bir anahtar çıkarıp padişahın oğluna vermiş:
– Atına bin, şu yolla git. Karşına bir uçurum çıkacak. Uçurumun kenarına bir sandık getirip koydum. O sandığı aç. İçinde bir boz güvercin var. O güvercin derin uykuda. Ayak bağı var, eline sağlamca bağla. Atının yularını da beline sağlamca bağla. Sonra da gagasına bir vur. Uyanıp gökyüzüne uçmak isteyecek atın da aşağı çekecektir. O sırada ölecek gibi olursan ben getirmedim, Kıran ağa getirdi diye söyle demiş. Padişahın oğlu ata binip yola çıkmış. Kıran’ın söylediği yere varmış. Sandığı açmış ve ayağından sağlamca tutup eline bağlamış. Atın yularını da beline bağlamış. Sonra gagasına vurmuş. Güvercin gökyüzüne uçmak istemiş ki atı yere doğru çekmiş. Ayağı yerden kesilip ölecek gibi olmuş, padişahın oğlu.
– Ben getirmedim, Kıran ağam getirdi, diye bağırmış padişahın oğlu. Sonra güvercin uçmayı bırakmış.
– Kıran ağan beni niçin buraya getirdi, Kıran ağana gidelim demiş güvercin. Güvercin Kıran’ın yanına gelmiş.
– Kıran ağa, niçin beni oraya getirdin, diye sormuş.
– Seni bu kişiyle kader bir araya getirmiş. Onun için getirdim, diye cavap vermiş.
– Öyleyse tırnağıma bir bakayım, demiş güvercin. Tırnağına baktığında, kaderin onları birleştirdiğini görmüş.
– Kıran ağa dediğin doğruymuş. Kabul ettim diyerek don değiştirip padişahın oğlunun önceden gördüğü silüetteki kız olmuş. O günden sonra üçü o dağda yaşamaya başlamış.
Bir gün padişahın oğlu gece yatarken iç çekmiş.
– Sen niye iç çekiyorsun? Yurdunu mu özledin? Anne baban var mı, diye sormuş kız.
– Ben padişahın oğluyum. Anne babam var, demiş.
– O zaman yurduna dönelim, demiş kız.
– Dönelim diyerek yerinden fırlamış. Atını hazırlayıp silahlarını kuşanmış, padişahın oğlu.
– Dur, edepsizlik etme! Tan atsın, Kıran ağaya söyleyelim. Hangi yolla gideceğimizi soralım, demiş kız.
Tan atmış. Kıran’ın yanına gidip, yurduna dönmek için izin istemiş padişahın oğlu. Kıran izin vermiş.
– Haydi, Kıran ağa, yolu tarif et, demiş padişahın oğlu.
– Şu yoldan devam et. Epey bir süre yol gittikten sonra yol iki ayrılacak. İkiye ayrıldığı yerde bir yazı var. Birinde “Kestirme, kestirme de olsa dolambaç.” diye yazılı, diğerinde ise “Dolambaç, dolambaç da olsa kestirme.” diye yazılı. “Dolambaç da olsa kestirme.” yazılı yoldan devam et. “Kestirme de olsa dolambaç.” yazılı yoldan gitme demiş. Kızla beraber padişahın oğlu yola çıkmış. Günlerce yol gittikten sonra yolun ikiye ayrıldığı yere gelmişler. Padişahın oğlu “Kestirme, kestirme de olsa dolambaç.” yazılı yoldan yürümeye karar vermiş. Kız:
– Kıran ağanın söylediği yoldan devam edelim başımıza bir bela gelir, demiş. Kızın sözünü dinlemeyip “Kestirme, kestirme de olsa dolambaç.” yazılı yoldan devam etmiş, padişahın oğlu. Bayağı yol gittikten sonra önlerine bir şehir çıkmış. Şehrin bir tarafı dağ, bir tarafı denizmiş. Sadece kuşlar uçarak geçebilirmiş denizden. Başka bir canlının geçebilmesi mümkün değilmiş.
– Ben söylemiştim. Kıran ağanın dediği çıktı. Atı çevir, geri dönelim, demiş kız.
– Buraya kadar gelmişken dağın içine girip bakayım. Sen atı tutup bekle. Hemen girip çıkacağım, demiş padişahın oğlu. Dağın içine girip gezerken bu dağın içinde devlerin yaşadığını anlamış, padişahın oğlu. Devler bir yere toplanmış, konuşuyorlarmış. Devler içlerinde yaşça küçük olana:
– İçeriye biri girdi galiba. Etrafı kolaçan edip gel, demişler. Dev etrafı dolaşırken padişahın oğlunu görmüş. Atmacanın serçeyi yakaladığı gibi padişahın oğlunu ensesinden yakalayıp devlerin yanına götürmüş. Devlerden biri yerinden kalkıp:
– Göğsünden bir parça alıp ateşte tütsüleyin, demiş. Büyükleri ayağa kalkıp:
– Ateşte tütsülenen adamın ağzı kalır mı, götürüp zindana atın demiş. Padişahın oğlunu götürüp zindana atmışlar. Bir gün padişahın oğlu ne yapacağını düşünürken Kıran’ın belki lazım olur diye, üç tüy verdiği aklına gelmiş. Hemen bir tüyü ateşle yakmış. Padişahın oğlu tüyü yakar yakmaz Kıran hemen gelmiş ve padişahın oğluna:
– Savaşmaya var mısın, diye sormuş
– Varım, demiş, padişahın oğlu. Kıran, padişahın oğlunu zindandan çıkarıp devlerle savaşmışlar. Devlerin hepsini öldürmüşler ve şehre girip şehir padişahın oğlunun olmuş. O sırada padişahın oğlunun aklına dışarıda bekle dediği kız gelmiş.
Dışarıya çıkıp bakasa