Cemile Kınacı

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik


Скачать книгу

Örneklemimizdeki romanlar, ilgili dönemin bütün inceliklerini ortaya koyan ve çalışmaya önemli katkı sağlayan romanlardır.

      Kazak edebiyat tarihiyle ilgili kaynaklarda bazı eserlerin uzun hikâye (povest) mi yoksa roman mı oldukları konusunda tutarsızlık vardır. Roman örneklemimiz içindeki Ulpan adlı roman için de böyle bir durum söz konusudur. Ancak 2009 yılında Kazaktın 100 Romanı adlı proje kapsamında yayımlanan yüz roman içinde Ulpan da yer almaktadır. Dolayısıyla buna dayanarak Ulpan incelenen roman örneklemine dâhil edilmiştir. Roman örneklemimizdeki Menin Kurdastarım ve Ösken Örken romanları ise devamı yazılmak istenmesine rağmen, yazarlarının ölümleri nedeniyle sonuçlanmamış romanlardır.

      Yirminci yüzyılın başlarına kadar daha çok sözlü edebiyatın geliştiği Kazaklarda eserler genellikle nazım türünde verilmiştir. Öyle ki 1910 yılında yayımlanan Mirjakıp Duvlatov’un Kazak Türkçesinde yazdığı ilk roman olan Bakıtsız Jamal (Bahtsız Jamal) da nazım-nesir karışık olarak kaleme alınmıştır. Ancak, Ekim Devrimi ile birlikte her alanda görülen değişme edebî eğilimlerde de değişikliğe neden olmuştur. Sovyet devrinde Kazak edebiyatında nazmın yerini nesir almaya başlamıştır. Bu anlamda Sovyet devrindeki Kazak edebiyatı söz konusu olduğunda edebî türler içinde romanın ayrı bir yeri vardır. 1937 yılında Kazakistan Yazarlar Birliği Kongresinde bildiri sunan Kazak yazar Sabit Mukanov Rus edebiyatında nesrin zenginliğine dikkatleri çeker ve Kazak edebiyatında da böyle olması, roman ve uzun hikâye (povest) alanında mesafe kaydetmek gerektiğini dile getirir (Karatayev 1965: 238). 1930’lardan itibaren roman türüne ağırlık veren Kazak edebiyatı, özellikle Rus romancılık geleneğinden beslenir ve diğer gelişmiş edebiyatları da kendine örnek alır (Karatayev 1965: 239). Romana olan ilginin gerekçesi Belinskiy’e göre, içine bütün bir hayatı sığdırmanın mümkün oluşudur. Bununla birlikte didaktik bir yönü de vardır. Yazara geniş olanaklar sunar. Bu yüzden Devrim edebiyatında Devrim ve sonrasını anlatmak için en iyi edebî tür roman olarak görülmüştür (Karatayev 1965: 239). 1925 yılında merkezde Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Parti’nin edebiyat sahasındaki politikasını tespit etmesi ile birlikte, bu karar çevreye de yayılmıştır. Merkezde alınan kararlar Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından da kabul edilmiş ve aynı yıl bu kararları uygulamakla görevli olan Kazakistan Proletar Yazarlar Birliği kurulmuştur. 1925 yılında Kazakistan Proletar Yazarlar Birliği’nin kurulması ile başlayan ve Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına kadar geçen süre içerisinde Kazak edebiyatı sahasında sayısız roman yazılmıştır. Esere kaynaklık eden Kazak yazarların Kazak Türkçesinde yazdığı on altı roman şunlardır:

      1925 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi “Edebiyat Kuruluşlarınının Yeniden Yapılanması” kararını almış ve bu karara bağlı olarak Parti’nin edebiyat sahasındaki politikasını tespit etmiştir. Aynı yıl Kazakistan’da da bu kararları uygulamakla görevli olan Kazakistan Proleter Yazarlar Birliği kurulmuş ve bu birlik vasıtasıyla şair ve yazarlar Sovyet ideolojisine uygun olarak eserler verme konusunda yönlendirilmiş ve kontrol edilmiştir. Bu sebeple çalışmada Sovyet devrindeki Kazak edebiyatının başlangıç yılı olarak 1925 yılı esas alınırken, Sovyet devri Kazak edebiyatının sona eriş tarihi olarak da Sovyetlerin dağılış tarihi olan 1991 yılı esas alınmıştır. Ele alınan zaman dilimi çok uzun bir dönemi kapsadığı için 1925-1991 yılları arasında yazılan Kazak romanları içinden kronolojik ve konu bakımından bir tasnif ve seçme işlemi yapılmıştır. Seçilen her bir roman, yazıldığı dönemin edebî eğilimlerini göstermekle birlikte, dönemin siyasî-sosyal şartlarını ve ideolojisini yansıtan romanlardır. Seçilen romanlar, Türkiye’de imaj ve kimlik konusunda yapılan önemli çalışmalardan biri olan Herkül Millas’ın Türk ve Yunan Romanlarında “Öteki” ve Kimlik (2005) çalışmasında izlediği yönteme göre üç eksende incelenmiştir: 1) “Kendi” ve “öteki” konusunda kullanılan kelimeler, sıfatlar ve belirlemeler. 2) Konu ve olayların gelişmeleri. Olayların geliştiği dönem, kahramanların kadın ya da erkek olmaları. 3) İmajlara verilen temel nitelemeler, tarihsel misyonlar, “kendi” ile ilgili nitelemeler. Yine Türkiye’de imaj konusunda yapılan önemli çalışmalardan biri olmasına rağmen Onur Bilge Kula’nın Alman Kültüründe Türk İmgesi I-II-III (1992, 1993, 1997) adlı eseri daha çok bir kültür araştırması özelliği taşımaktadır. Onur Bilge Kula’nın eserinde tür sınırlaması yapılmadan Alman yazınında Türk imgesi incelenmiştir. Bu çalışmada ise Kazak edebiyatında imaj ve kimlik konusu roman türü ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca roman örneklemimizde imaj ve kimlik ögelerinin incelenmesinde, Roland Barthes’in Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş (1988) adlı eserinde uyguladığı çözümleme metoduna uygun bir söylem analizi yapılmıştır. Bu analize göre, anlatının zamanı, anlatı kişisi, anlatıcı, anlatıda bir işleve sahiptir. Söylemde yer alan göstergelerin ardında, okuyucuya iletilmek istenen üst göndergeler mevcuttur.

      Çalışmanın edebiyat çalışması olmasından hareketle çalışmada transkripsiyon işaretleri kullanılmamıştır. Kazak edebiyatının tarihî ve sosyokültürel arka planı incelenirken Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın ismi Türkiyedeki tarih kaynakları esas alınarak “Ebulhayır” olarak yazılırken, 6. Bölüm’de Kazak romanında kahraman incelemesinde romanlardaki kullanımıyla “Ebulkayır” olarak yer almıştır. Ayrıca çalışmanın bazı bölümlerinde ve Kazak Türkçesinden aktarılan söylemlerde vurgulanmak istenen kelime ve cümleler koyu olarak belirtilmiştir.

      1. Bölüm

      İmaj ve Kimlik

      “İmaj” Kavramına Genel Bir Bakış

      İmaj, Latince “imago” kelimesinden gelmektedir. Latince “imago”, taklit, kopya, benzerlik, biçim, görünüş; aynı kökeni içerme gibi anlamları karşılar. İngilizce imaj ise, görünüş, dış görünüş, biçim, suret, benzerlik; bir şeyin görünümünün, biçiminin yeniden üretilmesi ya da ötekinin karakterinin yeniden üretilmesi; sembol, amblem; tip, tipik örnek, cisimleşme; bir şeyin sadece doğrudan bir kavrayışla değil, aynı zamanda hafıza ya da hayal etme aracılığıyla yeniden sunumu; bir ürünün, kurumun, belli bir kişinin, halkın akıllarında yaratılan bir kavram ya da izlenim; bir amblem ya da metafor aracılığıyla temsil etmek; sembolize etmek, tipleştirmek anlamlarında kullanılmaktadır (Oxford 1989: 665). İmajın Fransızcadaki karşılıkları sembol, figür; aynaya ya da suya bir şeyin yansıması; sunum, zihinde bir objenin yeniden üretilmesi; soyut bir fikrin nesneleştirilmesi olarak verilmiştir (Larousse Universel 1948: 971). Türkçe Sözlük’te “imaj” karşılığında “imge” kelimesi yer alır. “İmge” ise zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya olarak tanımlanmıştır. Türkçe Sözlük’te kelimenin psikolojiyi ilgilendiren diğer anlamları, duyu organlarının dıştan algılandığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj; duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj şeklinde verilmiştir (1998, c. I: 1076).

      İmaj çalışmaları, disiplinler arası bir çalışma alanıdır ve bu sebeple birkaç disiplinin yöntem ve bulgularını içerir. Bir imaj çalışması Millas’a göre şu alanlarla ilişkilidir: 1) Bütün olaylar bir tarihsel çerçeve içinde geliştiğinden tarih bilimiyle, 2) sözkonusu ülkenin edebiyat ve kültür tarihiyle, 3) bilinçaltı, önyargılar, fobiler gibi konuların işlenilmesinden dolayı psikoloji ve sosyal psikolojiyle, 4) kullanılan sözcüklerin ve kavramların açıklanması noktasında belli ölçüde felsefe ve semiolojiyle, 5) ulusal düzeyde ilişkilerin gelişimine