Ahmetcan Aşiri

İdikut Roman


Скачать книгу

Cengizhan ayırmasın diyorum! Endişem budur. Düşüncem de budur!

      Bavurçuk Art Tekin kırmızı halının yukarısında asılı bir eski dutarı5 eline aldı.

      – Vay be! Ne güzel! O güzel sesinizi bir dinleyeyim! Hayatımın efendisi, hakanım benim! diyerek çok sevindi Melike,

      – Duygu kapılarını açıp hayata güzellik katan bir müzik sesini çok özlemiştim. Şimdi dileğim gerçek oluverdi! Ne güzel! Gönlümün baharı, buyurun sizi dinliyorum!

      Bavurçuk Art Tekin, dutarı ezgin bir melodiyle çaldı, inletti, ağlattı, sonra müziği hüzünden kurtardı, durdu. Dutarı halı üzerine usulca koydu. Melikenin elinden tutup güllü kumaş ve atlasla örtülen yataklar, gömme dolaptan alınan yün yastıklar üzerine çekti, öptü ve yatırdı…

      – Kusmayin bugün yine gelmedi! dedi Melike ipek gibi yumuşak saçını parmakları arısına alıp,

      – Onun evi mağaralardır, yakışıklı bir yiğit olarak gelişiyor. Karakteri size benziyor. Kendi odasını hep unutuyor. Av avlamayı çok seviyor!

      – Onu kendisine bırak! Bence o ok atmaya ve okumaya çok meraklı.

      – Orası öyle! Ama yüksek dağlardan korkuyorum!

      – Oğlumuz korkmuyor da sen neden korkuyorsun ki?

      – Endişe ediyorum… Ama o gayretli, cesur birisi!

      – İradeli, azametli olmak kolay değil. O eğer İdikut askerlerine katılıp sınırımızı korumak isteseydi bundan memnun olurdum!

      – İstiyor! Ben çok defa duymuştum!

      – İzi takip et! Bul! Yola düş! diyerek bir telaşla gittikçe büyüyor. Ama güzel çağlarının hızlı geçmekte olduğunu fark edince mutlulukları bir anda kaybolmuş gibi hüzünlü bir suratla eve geliyor.

      – Yeter ki Babam Cengizhan’a aldanmasın diye yanıma gelip diz çökerek oturup benimle konuşuyor.

      Ay çıktığında gecenin sessizliği daha da artmış gibi oldu. Melike saçları çözülmüş ve yastıklara dağılmış bir halde uyuyakaldı.

      İdikut, eşinin güzel yüzüne sevgiyle uzun uzun bakarak oturdu. Avluya çıktı. Geniş üzüm tevekleri altında yürüdü. Çeşitli çiçeklerin hoş kokuları gönlünü ferahlattı.

      Sarayın dış ve iç kapıları sonuna kadar genişçe açıldı. İdikut beyleri önceden anlaşmış gibi bir birinin arkasından giriyordu. Bavurçuk Art Tekin de hoş bir surette rahat adımlarla saraya geldi. Beyler onu görünce yerlerinden hemen kalktılar, ellerini göğüslerine koyup baş eğip ihtiramlarını ifade ettiler. İdikut tahtına geçtikten sonra onlar oturdular ve hep birlikte İdikut’a baktılar.

      İdikut,

      – Bugün yüce halkım için yolculuğa çıkıyorum. Tanrım büyük ve her şeye kadirdir. İstikametim halkıma dönüktür. Halk için kurban olmaya hazırım. Halkım benim saadetim ve onurumdur. Bu yolculuğum halkım içindir! diye hararetli bir konuşma yaptı

      – Kıtan’ın başı elimde, onu Cengizhan’a armağan etmem lazım. Rüyamda bile görmediğim kağanın huzuruna gitme zamanı geldi.

      – Ne kadar çabuk olursak o kadar iyidir! dedi Atay Sali.

      – Doğru söylediniz üstadım!

      – Cenabı Tora Kaya’nın söylediğine göre çok sayıda hediye sunacakmışız! dedi İdikut hiçbir şeyi gizlemeden

      – Cengizhan’a Beşbalık’da yetişmiş, hızlı koşan savaş atlarından birini verelim. Şimdi en önemli mesele, yolculuğu başlatmaktır. Yola çıkış tarihini hepimiz anlaşarak belirleyelim!

      Müsteşarlar bir birine bakıp yolculuk tarihini büyük zat İdikut kendisi belirlese daha iyi olur diyerek mütevazı bir tavır takındılar, kimse bir şey söylemedi.

      – Öyleyse ben söyleyeyim! dedi İdikut sözü uzatmak istemiyor gibi

      – Cengizhan huzuruna yapılacak ziyaretimiz 1210’cu yıl Başak ayının 15’inci günü olsun!

      Atay Sali ,

      – Tanrım bizi maksadımıza kavuştursun! dedi.

      – Bu yıl, bu ay, bu gün hepimiz için kutlu, unutulmaz bir zaman olsun!

      – Tanrımız hepimizin yolunu açık kılsın. Sağ salim dönelim!

      – Tanrıdan gece gündüz dileğimiz budur! dediler hep birlikte.

      – Varış tarihimizi Cengizhan’a bildirmemiz gerek, kutlu hakan! dedi Bulad Kaya yerinden kalkıp

      – Yarın elçiler yola çıksın… Bu müjdeden Cengizhan haberdar olsun!

      Bavurçuk,

      – İyi fikir! Öyle yapalım!

      Tarkan Bilge Buka, – Yarın elçiler yola çıksın! dedi.

      Tarkan Bilge Buka elini göğsüne koyarak mutlu bir ifadeyle, – Kimler gidecek? diye sordu.

      – Kalmış, Kata, Ömer oğul, Hadır gidecek! diye cevap verdi Tora Kaya.

      – Fermanınızı yerine getireceğim, yarın elçiler yola çıkacak!

      – At ve develer hazırlansın! dedi Bavurçuk.

      – Baş üstüne hakanım!

      – Sarayda Bulad Kaya, Tarkan Bilge Kaya kalsın. Üstadım Atay Sali’nin de rahipleriyle beraber İdikut devletinin saadetini tanrıdan dileyerek yanımda kalmasını istiyorum.

      Moğol Evladı

      Başak ayının 15’inci günü de geldi. Bavurçuk Art Tekin, oğlu Kusmayin ve eşi Aygümüş Melikeyle vedalaşarak evden çıktı. O saraya gelip hanlık elbisesi ile çep çekmen giydi, başına değerli mücevherlerle süslenmiş hanlık tacını taktı, beline altın kılıç astı, sol parmağına zümrüt yüzük, sağ parmağına “İdikut Devleti” yazısı kazınmış altından yüzük mührünü taktı. Yol arkadaşı Tora Kaya da belindeki kemere kılıcını asıp, çizmesini parlatıp hazır olmuştu.

      – Hakanım! dedi o İdikut’un önüne yaklaşarak.

      – Kervan yola çıktı, yedek atlar da gitti. Özel muhafızlar da hazırlandı.

      Bu vakitte tüm saray memurları, beyleri Bavurçuk Art Tekin’e hürmet ve saygı için büyük meydanda toplanmıştı.

      – Saman yorgayı eyerlettim! dedi Tora Kaya

      – Atı getirin! diye buyurdu.

      Tarkan Bilge Buka atı Bavurçuk Art Tekin’in önüne getirdi. Bulad Kaya ise İdikut’un ata binmesine yardımcı oldu. İdikut gümüş üzengiye ayağını basarak ata bindi.

      – Hoşçakalın vatandaşlarım! dedi Bavurçuk Art Tekin üzüntüyle.

      – Hepinizle selamette tekrar görüşmek diliyorum!

      – Güle güle!

      Bavurçuk Art Tekin’in özel muhafızları, başlarına zırh giyen, ellerinde kalkan, özel seçilmiş savaşçı süvarilerden oluşmuştu. Onlar ok, yay, kılıç, mızrak, hançer ve baltalarla donatılmıştı.

      İdikut’un atı yan tarafına inen kırbaç darbesinden irkildi ve ileri doğru fırladı.

      Aygümüş, ok gibi fırlayıp kapı önüne çıktı. İdikut halkı ise şehir dışında bekliyordu. Melikenin bir noktaya dikilmiş gözlerini hüzün sardı. Gözyaşları küçük inci taneleri gibi yüzünde yuvarlamaya başladı.

      – Neden